Av. Emirhan Derdiman[*]

Satış sözleşmesi, her iki tarafa borç yükleyen kanunda düzenlenen bir sözleşme türüdür. Bu bakımdan sinallagmatik ve tam iki taraflı sözleşmedir. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 207. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır: “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” Anlaşılacağı üzere satıcının asli edimi, mülkiyetini geçirmek amacıyla satılanın zilyetliğini alıcıya devretmektir. Bu borcun hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi halinde, sözleşmeye aykırılık dolayısıyla satıcının sorumluluğu doğar.

Bu yazıda izah edilen husus, adi satış sözleşmelerinde ayıp dolayısıyla satıcının tekeffülüdür. Ticari satışlar ile 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamındaki satışlar, bu yazının kapsamı dışındadır. Adi satım sözleşmelerinin kapsamını bilebilmek için tüketici işlemleri ve ticari satışların kapsamı belirlenmelidir.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3. maddesine göre tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem”dir. “Tüketici”den ne anlaşılması gerektiği ise Yargıtay kararında[1] şöyle ifade edilmiştir: “Gerçek veya tüzel kişinin tüketici sayılmasının tek koşulu, mal veya hizmetin ticari veya mesleki olmayan nedenlerle alınmış veya kullanılmış olmasıdır.”

Farklı görüşler bulunmakla birlikte, satım sözleşmesinin “ticari satış” sayılması için ise bir görüşe göre, “tacirler arasında yapılan ve her iki taraf bakımından da ticari nitelikte olan satım”[2] olmalıdır.

Yargıtay’a göre, “Davacının tacir olduğu hususunda herhangi bir duraksama yoktur. Ancak alıcı olan davalı Belediye ise tacir değildir. TTK’nun 25’inci maddesinin birini fıkrasının dördüncü bendine göre, altı aylık süre iki tarafı da tacir olan satışlar hakkında uygulanır”.[3] “Buna karşılık Poroy/Yasaman, madde metninden her iki tarafın da tacir olması gerektiği sonucunun çıkarılamayacağını, eğer kanun koyucunun bu yönde bir iradesinin olması halinde TTK m. 4’de olduğu gibi iki tacir arasında, her iki taraf içinde TTK m. 21/I gereğince ticari olan veya bu anlamda bir ibareyi kullanması gerektiğine işaret etmektedir.”[4]

Bu açıklamalardan sonra, TBK’da hükümleri bulunan “adi satım sözleşmelerine ilişkin ayıptan doğan sorumluluk müessesi” aşağıda incelenecektir.

Ayıp Kavramı

Adi satım sözleşmelerinde ayıp nedeniyle satıcının sorumluluğu, TBK 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Satıcının bu borcunu ayıplı olarak ifa etmesi aslında borcun gereği gibi ifa edilmemesinin özel bir görünümünü teşkil eder. Ayıp, sözleşmenin konusu ve hedeflediği ekonomik menfaatler bakımından, alıcının beklediği faydaları önemli ölçüde azaltan veya kaldıran her türlü noksandır. TBK’nın 219. Maddesinde ayıp şu şekilde ifade edilmiştir: “nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıplar”. Bu bakımdan öncelikle satım konusu şeyde, objektif olarak beklenen özelliklerin bulunmaması hukuken ayıp niteliğindedir.  Ayrıca satıcının, alıcıya özellikle taahhüt ettiği veya bildirdiği niteliklerin eksikliği veya bulunmaması da ayıptan sorumluluğu gerektirir.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, T.19.12.2005, E.2005/1498, K.2005/12769 sayılı kararında kamu makamlarınca satım konusuna el konulmasını, “hukuki ayıp” olarak nitelendirdiği anlaşılmaktadır: “Uyuşmazlık, ayıplı mal satışından kaynaklanmaktadır. Davalı tarafından davacıya satılan battaniyelere Ürdün Gümrüğünce el konulduğu ve zaptedilmiş olduğu, toplanan delillerle sabittir. Kaldı ki bu durum davalının da kabulündedir. O halde, satılan malların hukuki ayıplı olduğunun kabulü gerekir.”

Seçimlik Hakların Kullanımı İçin Maddi ve Şekli Şartlar

Satıcının ayıptan dolayı sorumluluğuna gidilebilmesi için maddi ve şekli şartların yerine getirilmesi gerekir. Maddi şart, borcun konusu satılanda yukarıda zikredildiği şekilde önemli sayılabilecek ölçüde bir ayıbın bulunmasıdır. Satım konusundaki bu ayıbın, en geç satılanın hasar ve yararının alıcıya geçişine kadar bulunmalıdır.

Ayrıca satılanın devri esnasında basit muayene ile anlaşılmayacak derece ve alıcının bilmediği gizli bir ayıp olmalıdır. Aksi halde, borç gereği gibi ifa edilmediğinden, ayıbı bilen alıcı ifayı haklı olarak kabul etmemelidir ve borçlu temerrüdü müessesi gündeme gelebilir. Şekli şart ise süresi içerisinde alıcının muayene ve ihbar külfetidir. Zilyetliği devralan alıcı, işlerin olağan akışına göre en kısa ve makul sürede satım konusunu gözden geçirmek (muayene) ve yine uygun süre içinde satıcıya bu durumu bildirmekle (ihbar) yükümlüdür. Bunun hukuki niteliği külfet olması dolayısıyla yerine getirilmemesi, alıcının, satıcıya karşı seçimlik haklarını kullanması bakımından hak düşürücüdür.

Bununla birlikte, “olağan gözden geçirme ile anlaşılamayacak” ayıplar veya hasarın geçişinden önce satım konusunda bulunup “sonradan kullanımla ortaya çıkan” ayıplarlar anlaşıldığında en kısa sürede satıcıya bildirilmezse, ifa bu şekilde kabul edilmiş sayılır. Bu tür ayıplar için külfetin yerine getirilmesinde, TBK’nın 223/2 maddesi, “hemen” satıcıya bildirilmesi gerektiğinden bahsederken bunu; bayram, tatil, hafta içi-hafta sonu, gece-gündüz olması ihtimallerine binaen somut olaya, durum ve koşullara göre “en kısa sürede” anlamak, tarafların menfaatlerinin dengelenmesi ve hükmün gayesi bakımdan yorum kurallarına daha uygundur. İhbar “hemen” yapılmadığı gerekçesiyle alıcının hakkının özünün zedelenmesi ve hakkın anlam ifade etmez hale gelmesi ile süresinden çok sonra yapılan ihbarla hakkın kötüye kullanılması ve suiistimal edilmesinin dengesi, ancak amaçsal yorumlama ile sağlanabilir.

Satıcının ağır kusurlu olması halinde, ihbar süresinin geçirildiği iddiası ile satıcı, ayıp nedeniyle sorumluluktan kurtulamaz. (TBK’nın 225. Maddesi)

Seçimlik Haklar ve Kullanılması

Maddi ve şekli şartlar yerine getirildiği takdirde, alıcı, satıcıya karşı TBK’nın 227. Maddesinde sayılan seçimlik hakları kullanabilir. Bunlar şu şekilde sayılmıştır:

  1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
  2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
  3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
  4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.

Bu seçimlik hakların yanı sıra, alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı da ayrıca bulunmaktadır.

Ayıp ihbarının ve seçimlik hakların kullanılmasının talebi, adi satım sözleşmeleri bakımından herhangi bir şekle bağlı değildir. Seçimlik hakkın kullanılması, yenilik doğuran (inşai) ve dolayısıyla tek taraflı irade beyanıyla kullanılan bir haktır. Dava yoluyla bu hakkın kullanımı halinde, adi satım sözleşmelerinde, asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Yine genel yetkili mahkeme ise, davalının yerleşim yeri mahkemesidir. (HMK 6. Madde) Ayrıca HMK 10. maddeye göre sözleşmenin ifa edileceği yer mahkmesinde de dava açılabilir.

Yenilik doğuran bir hak olmasına karşılık, T. 29.9.2010, E. 2010/13-389 K. 2010/429 sayılı kararında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, (4077 sayılı Kanundaki) seçimlik hakların kullanımı ile ilgili şöyle karar vermiştir: “Dava dilekçesinde davacının, salt araçtaki arızanın ücretsiz onarımını talep etmiş olması; aksi yönde açık bir irade beyanı bulunmadığından, 4077 sayılı Kanunun 4. maddesinde öngörülen diğer seçimlik haklarını terk ettiği sonucunu doğurmaz.

Yine aynı kararda, seçimlik haklardan birinin münhasıran kullanıldığı açıkça dava dilekçesinde belirtilmediğinden ve yargılama aşamasında bilirkişi raporunda gizli bir ayıbın bulunduğunun ortaya çıkması üzerine davacının ıslaha gerek kalmaksızın seçimlik haklardan biri ile talep sonucunu değiştirebileceğine hükmedilmiştir: “Dava dilekçesinde davacının onarım hakkını kullanmış olması, yargılama sırasında aracın gizli ayıplı olduğunun ortaya çıkmasından sonra davacının bu tercihini aracın ücretsiz değiştirilmesi şeklinde kullanmasına engel olarak gösterilemez. Davacı sözleşmeyi ayakta tutarak malın yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre, davalılar, tüketicinin tercihine göre, sorunun çözümlenmesi ile yükümlüdür. Açıklanan tüm bu olgu ve yasal düzenlemeler karşısında, yenisi ile değiştirilmesini isteme koşulları gerçekleşen araca ilişkin olarak; dava dilekçesinde tercih hakkını ücretsiz onarım yönünde kullanan davacının, ıslaha gerek olmaksızın aracın misliyle değiştirilmesi şeklinde değiştirebileceği kuşkusuzdur.”

Zamanaşımı

TBK 231. maddesine göre satıcı daha uzun bir süre için üstlenmişse, satım konusundaki ayıp nedeniyle sorumluluğu, ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satım konusu şeyin alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Ancak satılanı ayıplı olarak devretmekte satıcının ağır kusurlu olması halinde, iki yıllık zamanaşımından yararlanamaz.

Dipnotlar

[*]        Bursa Barosu

[1]        Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun T. 25.11.2009 E. 2009/13-542 K. 2009/551 sayılı kararı.

[2]        Bakınız: Zekeriyya ARI, “Ticari Satışlarda Alıcının Muayene Ve İhbar Külfeti”, Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, sayı:113, Temmuz 2011, http://www.e-akademi.org/makaleler/zari-4.pdf, ss:1-24, s.2-3.

[3]        11.HD. E. 7711, K. 8177, T. 17.12.1990, bakınız Eriş Gönen, Açıklamalı-İçtihatlı En Son Değişiklikler ile Birlikte Türk Ticaret Kanunu, Ticari İşletme ve Şirketler, Ankara 2004 s. 800’den, nakleden: Arı, adı geçen makale, s. 3.

[4]        Poroy Reha/Yasaman Hamdi, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2001, s. 213, 219, nakleden: Arı, adı geçen makale, s. 3.

Önceki YazıMemurlarda Yaş Düzeltiminin Emekliliğe Etkisi
Sonraki YazıMüstear Ad Ne Demektir Kişinin Asıl Adı Gibi Korunmaya Tabi midir?