§1- Alacağın Devri İle İlgili Giriş ve Özet

Toplumsal hayatta insanların, hak ve alacaklarını tahsilde çeşitli sorunlarla karşılaşmaları mümkündür. Örneğin, istihkâk, iade ya da benzeri nitelikli alacak davalarının, davalının ikâmetgâhının bulunduğu yerde açılacak olması; alacağı tespit edenin takibinin daha kolay ve tercihe şayan olması ve benzer durumlarda; “alacağın devri”, “sözleşmenin devri” ya da “dava konusunun devri” gibi usuller söz konusu olabilmektedir. Kişilerin alacaklarını, 3. şahıslara adeta satış sözleşmesi yapar gibi, bir edim karşılığında devretmeleri de söz konusu olabilmektedir.

Bu çalışmada alacağın devri işleminin; anlamı, kapsamı, (devreden ve devralan) ilk ve yeni alacaklılar ve borçlu bakımından doğurduğu sonuçlar ele alınmıştır. Alacağın devri usûlüne devredenin kazanımı karşılığında başvurulması halinde, devredenin devralana vereceği garanti yükümlülükleri de konu edilmiştir.

Alacağın devri, borçlunun alacaklıya karşı yükümlük ya da haklarında bir değişiklik meydana getirmez. Borçlunun devredene ileri sürebileceği def’î ve itirazları alacaklıya karşı ileri sürebilmesi de mümkündür. Bu sebeple, alacağın devri borçlunun rızası aranmaksızın, ilk alacaklı (=devreden) ve yeni alacaklı (=devralan) arsında, yazılı olarak yapılması gereken işlem olmaktadır.

Alacağın devri konusunda bir kısım konular hassasiyet arz etmektedir:

1-) Alacağın devri, alacakla beraber, alacak hakkını kullanmaya elverişli ve alacakla bağlantılı diğer hakların devrini de gerektirir. Bunlara “fer’îler” denilmektedir. Rehin hakkı, faiz isteme ve benzeri haklar ile borçluyu temerrüde düşürebilme; borcun arabuluculuk, cebri icra ya da dava yöntemleri ile alınması gibi haklar, devrilmiş sayılan haklar kapsamındadır. Alacağın devri ile beraber devredilmiş sayılmayacak hak ya da durumlar sözleşmede taraflarca belirlenebilir.

2-) Kişilerin şahıslarına sıkı sıkıya bağlı haklar ile, kanunla veya yargı kararları ile öngörülen yasaklar alacağın devrine konu edilemezler. Alacağın devri yasaklarına aykırı durumlarda sözleşen taraflar, iyiniyet ilkelerinden yararlanamazlar.

3-) Devir anına mevcut ya da ileride ortaya çıkacağı makul bir bakışla öngörülebilen “‘alacak’ hakları”, alacağın devri işlemine konu edilebilirler.

Alacağın devri, ivazlı ya da ivazsız olabilir. İvazlı sözleşmeler karşılıklı edimleri içerir sözleşmelerdir. Buna göre eski alacaklı (=devreden) da, sözleşmenin devri ile yeni alacaklının kazanımı karşılığında, yeni alacaklıdan (=devralandan) kazanım elde etmiş olmaktadır. Bu kazanım para ise alacak hakkının “satım”ı söz konusu olacaktır.

İvazlı devirlerde, sözleşmede aksi bir hükümde bulunmadığı sürece; devreden tarafından devralana iki hususun garanti edilmesi gerekir: Bunlardan ilki, “alacağın varlığı”; ikincisi de “borçlunun ödeme gücü”dür.

Alacağın devri borçluya bildirilmelidir. Bildirimi hangi tarafın yapacağı kanunda belli edilmemiştir. Alacağın borçluya karşı ileri sürülebilmesi ve onun hal ve şartlara göre temerrüde düşürülebilmesi; esasen alacaklının bildirimi ile olabilecektir. Borçlunun, alacağın devrinden haberdar olmaması ve iyi niyetle bakılınca öğrenecek durumda da olmadığı hal ve şartlarda, devredene (ilk alacaklıya) yaptığı ödemeler; haksız zenginleşmeye meydan verilmemiş olmak bakımından devralana aktarılmalıdır.

Alacağın devrinin sebeple bağlı olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır. Sözleşmenin kazandırıcı nitelikte olması görüşüne göre, bir tasarruf işlemi olarak bu, “sebebe bağlılığı” gerektirir. Sebebin sözleşmenin kurucu unsuru olarak görülmesi durumunda; sebebin hukuka aykırılığı, alacağın devri sözleşmesini geçersiz kılar. Sebebe bağlı işlemde geçersizlik, buna rağmen işlem görmüş sözleşmeden kazanım elde edeni de haksız zenginleşmiş kabul ederek, bu kısmın duruma göre iadesini gerektirebilecektir. Alacağın devri sözleşmesinin sebebe bağlı olmadığını kabul halinde ise, sebebin hukuka aykırılığı, alacağın devrini geçersiz kılmaz. Bu durumda ise sözleşme, hukuki sonuç meydana getirecek olsa da ortaya çıkan haksız zenginleşmenin giderilmesi gerekecektir. Bunu giderim geri vermeyi gerektiren bir dava ile mümkün olabilecektir.  

Daha çok ivazlı sözleşmelerde esas olmakla birlikte, devreden ve devralan arasında yapılacak diğer tür sözleşmede kanatimizce; alacağın nereden ve nasıl doğduğu ve haber alındığı; borcun tahsilinde ortaya çıkacak masrafların hangi tarafa ait olacağı gibi hususlar yer almalıdır.

 

§2- Alacağın Devri İle İlgili Tafsilatlı (=ayrıntılı) Açıklama

1. Anlamı ve Mahiyeti

1.1. Alacağın Devri ve Tanımı

Alacağın devri, malvarlığı konusu teşkil edebilecek her türlü imkân ve kazanım niteliğindeki bir alacağın; bir başkasına, borçlusu aynı kalmak kaydıyla devredilmesidir.[1] Alacağın devri, hakların devren kazanılması usullerinden birisidir.[2] Devirde, konu edilen ve devir sözleşmesiyle belirlenen hak ve alacaklar, yeni alacaklıya geçmiş olur.[3]

Bu usul, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK’nın) 183. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Alacağın devri ile “alacağın temlik” aynı anlamda kullanılır. Önceki mevzuatta “temlik” denilmişken TBK’da “alacağın devri” deyimi tercih edilmiştir. “Temlik”, “mülk olarak verme”;[4] birisini, devirle mülk sahibi kılmak demektir. Alacak devrinde söz konusu alacak, sadece mülkiyete ilişkin değildir; buna başka haklardan doğan alacakların da konu edilebilmesi mümkündür. “Temlik” de alacağın devri gibi geniş kapsamlı olarak görülmeli ve anlaşılmalıdır.

Alacağın devri kanunla ya da mahkeme kararı veya sözleşme ile vuku bulabilir. Mahkeme kararının hüküm doğurması için (kararın, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 350/3 kapsamında )kesinleşmesi aranır.[5]

Alacağın devri bazı hallerde kamu gücünün eliyle aktarılmış olur. Örneğin borcun tahsil edilerek; bu alacaklıyı icra takibatına maruz bırakan bir başka alacaklıya ödenmesi söz konusu olabilir. Bu durumda, ortaya, bir alacağın devri çıkmış olmaktadır.[6] Örneğin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 89. maddesi, “üçüncü şahıs elinde haczedilen mallar hakkında” yapılacak işlemler bu anlamı içerebilmektedir.

Alacağın devri sözleşmesinin gerçekleşmesi için; devredenin bir alacağının olması, devredenin ve devralanın da sözleşmeci taraf olarak devir sözleşmesinde yer almaları gerekir.[7] Alacağın devri sözleşmeleri, “tasarruf işlemleri” mahiyetindedirler. “Tasarruf işlemleri, tasarrufta bulunanın malvarlığındaki bir hakka doğrudan doğruya etki yaparak, o hakkı başkasına devreden, sınırlayan, külfet yükleyen, değiştiren veya sona erdiren hukuki muamelelerdir.”[8] Bu sebeple, yapıldıkları anda sonuç doğururlar. Böylece alacak devredilene geçmiş olur.[9]

Alacağın devri sözleşmeleri, buna özgü kurallar dışında sözleşmeler için öngörülen genel hükümlere tabidirler.

Hukukumuzda teminatlı(=güvenli, inançlı) alacak devri işlemine de tanık olunmaktadır. Bu usule göre “borçlu konumundaki inanan (=güvenen), alacaklı olan inanılana(=güvenilene) alacak hakkını (devretmektedir.) … Alacak üzerindeki hakka tamamen inanılan sahip olmaktadır. Ancak bu alacak hakkı inanılana sözleşmede belirtilen sınırlara uygun kullanılmak ve alacak ödendiğinde tekrar hakkı devretmek yükümlülüğü ile geçmektedir.”[10] “Devreden, devralana “Teminaten alacak temlikinde (=devrinde), alacak daha baştan alacaklıya devredilmek suretiyle onun tasarrufuna konulmaktadır.”[11]

1.2. Sözleşmenin Tarafları ve Borçlunun Durumu

1.2.1. Eski ve Yeni Alacaklılar Arası İlişkiler

Bu sözleşmenin tarafları, ilk alacaklı (=alacağını devreden) ve yeni alacaklıdır (=alacağı devralandır). Bu sözleşmenin yapılmasında devredilen alacağın borçlusunun rızasının alınıp alınmamasının önemi de yoktur.[12] Çünkü kanun borçluyu evvelki statüsünde değişiklik yapmadan korumaktadır; buna göre, alacağın devrinde taraflar arası değişiklik olduğundan; bu değişiklik, borcun kapsamını değiştirmez ve etkilemez.[13] Borçlu devreden alacaklıya karşı ileri sürebileceği tüm itiraz ve def’ileri devralana karşı da ileri sürebilir.[14]

Devralan “alacaklı, alacağını borcu ifaya yönelik olarak devretmekle birlikte borca mahsup edilecek miktarı belirlememişse devralan, ancak borçludan aldığı veya gereken özeni gösterseydi alabilecek olduğu miktarı, kendi alacağına mahsup etmek zorundadır.” (TBK., m. 192). Kanunun karşılıklı edim yükleyen sözleşmeler için öngördüğü -ama bizce tarafların sözleşmede, öngördüklerinde ivazsız devrilerde de bağlayıcı addedilebilecek- bu hükümden anlaşılacağı üzere: devrin, devredenin bir borcuna karşılık olmak üzere yapılması halinde; alacağın, devredenin yeni alacaklıya borcunu kapatacak nitelikte ve dengede olması gerekir. Yeni alacaklı iyiniyetli olarak gereken tüm özeni gösterseydi tahsil edeceği alacağın, bu dengeden az olması halinde, kalan kısım devredence ayrıca mahsup edilmelidir.[15] Bunun istisnasını da bizce, tarafların sözleşmede aksini belirtmeleri teşkil etmektedir.

Ayrıca, garanti sorumluluğunda esas olmakla ve aşağıda bu kapsamda değinilmekle birlikte, devreden ve devralan arasındaki sözleşmede, 1-) devredilen alacağın ayıplı olması ya da olmamasına ilişkin tekeffülün durumunun; 2-) devralanın borcun ödenmesini sağlamak için yapacağı masrafların, ödenen alacaktan kesilecek vergi gibi giderlerinin kime ait olacağının; açıklığa kavuşturulmasında fayda vardır.

1.2.2. Borçlunun Eski Alacaklı ve Yeni Alacaklıyla İlişkileri

Alacağın devri, eski alacaklı (=devreden) ile borçlu arasındaki borç ilişkisini, “devir konusu” bakımından sona erdirir; bu ilişki sözleşme ile borçlu ile yeni alacaklı (=devralan) arasında kurmuş olur.

Alacağın devrinde borçlunun devirden önceki hak ve statüleri, yukarıda söylendiği gibi, aynen ve değişmeden korunur.[16] Çünkü kanun borçluyu yine korumaktadır; buna göre, alacağın devrinde değişiklik borcun kapsamını değiştirmez ve etkilemez.[17]  Bu sebeple alacağın devrinde borçlunun rızası gerekli de değildir.[18]

Borçlu, devredilmiş alacak için eski alacaklıya (=devredene) -devri öğrenmeden, iyiniyetli durumu hariç,- ödeme yaparak borçtan kurtulamaz.[19] Borçlunun devri bilmediği ve iyiniyetli olarak -makul bir bakışa göre özen göstermesine rağmen bilemeyeceği hallerde- eski alacaklıya yapacağı ödemeler, yeni alacaklıya (=devralana) sebepsiz zenginleşme kurallarına göre iade edilmelidir.[20]

Borçlu, devredene karşı ileri sürebileceği def’i, itiraz ya da savunmalarını, yeni alacaklıya karşı da ileri sürebilecektir. “Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir.”(TBK., m. 188/2).

Devredenin aynı alacağı ikinci kez, tekraren (=mükerreren) devretmesi halinde[21] borçlu, borçlu olduğu borçtan fazlası için, borcunun kalmadığı gibi itirazda ya da savunmada bulunabilecektir.

1.3. Alacağın Devri Sözleşmesinin Benzerleri İle Karşılaştırılması

1.3.1. İfa Talebini Devir

Hukukta alacağın devrinin, “talep hakkı”nın devri ile aynı olup olmayacağı tartışmalıdır. Bir görüş[22] alacağın devrini, “borç ilişkisinden doğan talep hakkının devrine yönelik işlem” olarak görmektedir.

“İfa talebinin devri”nde devredilen, alacaklı sıfatı korunmak kaydıyla yalnızca “ifa talebi” olmaktadır Bu durumda yerine getirilen ifayı kabul hakkı da alacaklıda kalmaktadır.[23]

Türk Hukukunda icra dairelerine başvuruyla kullanılacak cebri icra yolu, alacak hakkının içinde yer aldığından bahisle alacağın devri kapsamında düşünülemezse[24] de; “ifayı talep hakkı”na işlerlik kazandıran kendine özgü bir usul olarak görülmelidir.

1.3.2. Vekâlet, Hizmet Sözleşmeleri ve Bağış Gibi Durumlar

Alacağın devri işlemi bir kısım sözleşme ya da işlemlerden farklılık gösterir. Benzer sayılabilecek ve burada örnek kaabilinden vekâlet, hizmet sözleşmeleri ile bağıştan, kısaca söz edilebilir:

Örneğin, bir kimsenin kendine ait konutu sırf kiraya verme ve karşı tarafla anlaşma hakkının 3. bir kişiye verilmesi; konuyu, alacağın devri şeklinde değil; içeriğe göre, vekâlet veya hizmet sözleşmesi kapsamında değerlendirmeyi gerektirebilecektir. Alacağın devri, ivazsız yapılmasının esas olması ama ivazlı da yapılabilmesi açısından, vekâlet sözleşmeleri ile benzerlik içerir.

Ya da bir eşyanın bir başkasına bağışlanmasında illet ya da sebep, bağışlama iradesi çerçevesinde somutlaşmaktadır. İvazsız devriler, nihayetinde bağış işlemine benzemektedirler.[25] Bağışta bir hakkın ya da eşyanın devri söz konusu iken; alacağın devrinde henüz ifa edilmemiş borcun, alacaklısı tarafından yeni alacaklıya (=devralana) devri söz konusudur.

Bir alacağın bağışlanması da söz konusu olabilir. Bu durumda bağış, alacağın devri işleminin bir sebebi olarak ortaya çıkar.[26]

Bu arada; bir sözleşmenin ya da işlemin ne sözleşmesi ya da işlemi olduğu, onun başlığından ziyade içeriğine göre belirlenecek; belirlenen nitelik için öngörülen hukuka tabi olacaktır.

1.3.3. Sözleşmenin Devri

Alacağın devri, sözleşmenin devrinden, bilhassa sonuçları bakımından farklıdır. Sözleşmenin devri ile sözleşmeden kaynaklanan tüm alacak hakları ve borçlar devredilmiş olmaktadır. Sözleşmenin devrinde sadece tarafların birisi (=devreden) değişmiş olmaktadır. Devreden, sözleşmeden kaynaklanan alacaklarını değil, borçlarını da devralana devretmiş olmaktadır.[27] Burada ise devredilen, alacak hakkı ve buna bağlı yararlar ve sorumluluklar olacaktır.[28]

1.3.4. Dava Konusunun Devri

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK’nın) 125. maddesine göre, dava konusunun dava açıldıktan sonra 3. kişiye devri halinde; devir davacı tarafından yapılmışsa devralan (=davalı) davaya devam edebilir. Dava konusunun, dava açıldıktan sonra davalı tarafından devri halinde ise:

Davacı davasını devredene ve devralana karşı devam ettirir; -bu halde davacı davayı kazanırsa yargılama masraflarından devreden ve devralan birlikte sorunlu olurlar.- Ya da dava konusu davacı tarafından eski hak sahibine (=devredene) karşı tazminat davasına dönüştürülebilir.

Görülüyor ki “dava konusunun devri”, “alacağın devri” sözleşmesinden, -alacak bakımından aynı olsa da- dava açıldıktan sonra yapılmasının zorunlu olması bakımından ayrılmış olmaktadır. Yargı mercileri, bir devir işlemin dava ya da alacağın devri olduğunu belirlemede işlemin içeriğine bakmaktadırlar. Açılmış davadan sonra dava konusu hakkın ya da alacağın devrinin, -konumuz olan- alacağın devri işleminden farklı ve davanın devamına imkân verir şekilde görmektedirler.[29]

1.3. Alacağın Borçlusuna Devre şeklinde Alacağın Devri Olabilir mi?

Alacağın devrinde, alacak, borçlusuna alacaklı olarak devredilemez. Çünkü böyle bir usûl pratikte, ibra sebebi ya da alacaklı ve borçlunun aynı kişide birleşmesi sonucunu doğurur. Böyle bir sözleşme yasal hükümlere göre, zımnen, borcu sona erdirmek anlamına gelecektir; böyle yorumlanacaktır.

2. Borçlunun Alacağın Devrinden Haberdar Olmamasının Sonuçları

2.1. Devrin Borçlu Tarafından Öğrenilmesi Gereği

Alacağın devri sözleşmesinde alacağı ödeyecek borçluya bilgi ya da haber verilmesi zorunlu değildir. Kendisine bilgi verilmeyen ve borcunu ödeyeceği kişinin değiştiğini öğrenmemiş borçlunun, devrin sonuçları ile bağlı olması düşünülemez.[30] Alacağın sözleşmeyle yasaklanmış olmasına rağmen temlik(≈devir) edilmesi; “devir”e, borçlunun onayı olmaksızın geçerlilik kazandırmaz.[31] Borçlunun iradesini geçerli kılmayan; kanuni yasaklar, mahkeme kararlarının ircası ve ahlaka ve hukuka aykırı içerikler; “borçlunun onayının yeterli olmadığı yasaklar” kapsamındadırlar.

Borçluya alacağın devri sözleşmesinin akdedildiğinin bildirilmesi yerinde olacaktır. Kanunda bildirimi kimin yapacağı belirlenmemiştir. Sözleşmede de bildirimi hangi tarafın yapacağı belirtilmişse; “bildirim yapmak”, hiçbir tarafın mükellefiyeti (=yükümlülüğü) olmayacaktır. Ancak bizce, bildirim, sözleşmede aksine açık bir hüküm olmadıkça, devralan tarafından yapılmalıdır. Çünkü, bu bildirim, devralanın menfaati icabıdır.[32] Alacağın kendisine devredildiğini bildiren kimse, bunu ispat ile de yükümlüdür.[33] Eski alacaklının (=devredenin) bu sıfatı zaten kalktığına göre ispat ve dolayısıyla bildirim bizce yeni alacaklıya (=devralana) düşmektedir.

“Bildirim”in hukuki sonuç doğurması; borçlunun bildirimi öğrenmesi ya da öğrenmiş kabul edilmesi şartının gerçekleşmesine bağlıdır.[34] Çünkü, kişinin öğrenmediği bir yükümlüğün sorumlusu olmayacağı, genel hukuk kuralıdır.

Bildirimin devredilen alacağın kapsamı, sınırları ve devir hakkında yeterince kapsamlı ve ciddi bir bilgi içerir şekilde yapılması gereklidir.[35] “Ciddiyet”den de borçlunun, alacağın devri işlemi hakkında “gerektiği kadarıyla öğrenmesini sağlayacak derecede ve etkide” haberdar edilmesi anlaşılmalıdır. Borçlunun, alacağın devrini kendisine yapılan bildirimden daha evvel öğrenmesi ya da öğrenmiş sayılması şeklinde “öğrenme”” de hukuki sonuç doğurur.

2.2. Bildirmemenin Sonucu

TBK’ya göre (m. 186) “alacağın devri kendisine bildirilmeyen borçlu, önceki alacaklıya yaptığı iyiniyetli ifa ile borcundan kurtulaca(ktır).” Borçlunun, bu sözleşmeyi “öğrendiği” (ya da öğrenmiş kabul edildiği) andan önce -olmak kaydıyla;- ilk alacaklıya iyiniyetle (=subjektif hüsnüniyetli) yapacağı ve ilk alacaklı tarafından kabul edilen ödemeler; borçlu lehine ifa kabul edilirler.[36]

Borçlunun borcunu ödemesi için, borcu yeni borçluya ifa edeceğini öğrenmiş ve ifa edebilme imkânını elde etmiş olması yeterlidir. Bu durumda borçlu yeni alacaklıya, alacağın devrini tam olarak bilmediğini ileri sürerek borcu ödemekten kaçınamaz.[37]

Borçlu alacağın çekişmeli olması halinde, bunu ifa etme(me)sinden doğacak sonuçları da üstlenir.[38] Borçlunun bu durumda mahkemenin belirleyeceği yere ödeme yapması gibi (TBK., m. 187/1), ödemeyi “tevdi yolu”na başvurması(=ödemeyi belirlenecek kişiye ya da makama sunması), -bize göre iyi niyetinin de göstergesi olarak,- kendisini sorumluluktan kurtaracaktır.[39]

Devredenin (=ilk alacaklının) alacağın devri ile alacak üzerinde tasarruf yetkisi kalmadığı[40] için;- 2. kez yaptığı devri işlemi, -alacak kime devredilirse devredilsin,- geçersizdir. Alacağın devrinde tasarruf yetkisi noksanına karşı iyiniyet de kanunda korunmuş değildir.[41]

Sırasıyla birden fazla kişiye devredilmiş alacakta hak sahibi, haliyle, en son devredilen (=devralan) olacaktır. Devreden aynı borcu, birden fazla kişiye hiçbir bölüştürme yapmadan devrederse ve bu sebeple borcun kime ödeneceği çekişmeli(=nizalı) hale gelmiş olursa; borçlunun bu çekişmenin giderilmesinden sonra borcu ödemesi ya da borcu yukarıda anılan şekilde tevdii hususu gündeme gelebilecektir. Bu durumda borçlu, TBK’nın 187/1. maddesine göre hakimin belirleyeceği ödeyebilecektir.

3. Alacağın Devri Sözleşmesinin Konusu

3.1. Devre Konu Olabilecek Haklar

3.1.1. Devredilecek Haklar ve “Fer’îleri”

Alacağın devri sözleşmelerinde devredilen, “alacak hakkı”dır. Alacağı olmayan ya da belirsiz sözleşme, “konusuz” olduğundan geçersiz olur. Doğmamış, olmayan bir alacağın devri, alacağın doğmasını da sağlamaz.[42]

Alacak hakları, talep edilebilecek hakların sadece bir çeşidi olup; alacağın devrine sadece malvarlığına etki edecek tazminat ya da mali haklar değil, diğer hak ve alacaklar da konu olabilir. Mutlak hakkın ihlali sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararları tazmine ilişkin talepler, gerçek anlamda alacak hakkı niteliği taşırlar.[43] Alacağın zamanında gereği gibi ve tam olarak ifa edilmemesinden doğan zararlar adı zerinde “tazmin” edilirler. Dolayısıyla mali hakların ödenebilir hale gelmesi halinde ödenecek olan “maddi alacak” olacaktır. Alacağın ödenmemesinden doğan zararların sonradan telâfisi, alacağı, tazminat alacağı niteliğine dönüştürmüş olacaktır.

Taraflar, geçmişe yönelik olarak da, vuku bulduğundan bahsedilen alacağın devri için sözleşme yapabileceklerdir.[44] Böylece, alacağın devri ile örneğin, önceki tarihte yapılan hukuka aykırı bir davranıştan doğan zarara ilişkin mali hak ya da tazminat alacakları, “alacağın devri” işlemine konu olabilecektir.

Alacağın global ya da toptan devrini yasaklayan bir kanun hükmü yoktur. Devreden, devralana birçok ya da aynı kişiden, mevcut veya doğacak olan tüm alacaklarını devredebilir. Burada devre konu olan, alacaklının nereden olursa olsun tüm alacaklarını devredebilmesidir. Türk Medeni Kanununun 23/2 maddesi gözetildiğinde, kişileri iktisaden sıkıntıya sokabilecek durumlarda bu usul hukuka aykırı addedilebilir.[45]

Alacağın varlığının alacak sahibine bir başkası tarafından bildirilmesi; ama bunun aksinin ortaya çıkması halinde, muhtemelen, devreden bir kısım zararlara uğrayabilecektir. Örneğin devralanın ya da borçlunun bu sebeple uğradıklarını iddia ettikleri maddi ve/veya manevi zararlar için tazminat davası açmaları muhtemel olabilecektir. Bu tür tüm ihtimallerin bertaraf edilmesi için; alacağın nasıl ve nereden öğrenildiğinin ve bu kapsamda doğacak sorumlukların devredenden ve devralandan hangisine ait olacağının sözleşmede belirlenmesinde bizce yarar vardır.

Yukarıda söylendiği üzere, kural olarak, tüm haklar alacağın devri işlemine konu olabilirler.[46] Alacağın devrinde “bağlı haklar” ve “rüçhan (≈imtiyazlı, ayrıcalıklı ya da öncelikli) hakları”nın devralana geçmesi[47] gibi; yükümlülükler de devralana geçmiş olacaktır.

Bu bağlamda örneğin, alacak için garanti babından konulan rehinler[48] ya da sözleşmenin sona erdirilmesi gibi haller; sözleşme ile birlikte geçmiş olurlar. Bundan başka, yeni alacaklı(=devralan), sözleşmede aksi hüküm olmadıkça; alacağa bağlı, alacağın mevcudiyetini ve ifasını mümkün kılabilecek tüm usûl ve garantileri de elde etmiş olur.

Örneğin faiz, temerrüde düşürme hakları gibi haklarla; icra işlemlerinden doğan ve alacakta diğer alacaklılara göre öncelik hakkı gibi haklar da yeni alacaklıya geçmiş olur.[49] Bunun gibi arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde müteahhid, kendisine bırakılması kararlaştırılan bağımsız bölüm alacağını devrettiği kişi, hem bu bağımsız bölümü hem de buna bağlı arsa payını tapuda kendi üzerine tescil ettirebilecektir.[50]

Alacak niteliği taşımayan haklar; aynî haklar ve yenilik doğuran haklar alacağın devri hükümlerine tabi değildirler.[51] Çünkü bunlar elde olan, sahiplik tüm sonuçları ile tesis edilmiş haklardır. Yenilik doğuran bir hakkın kullanılmasıyla doğacak alacak hakkı ise alacağın devri hükümlerine tabidir. İpotek hakkı gibi bazı ayni ya da seçim hakkı gibi bazı yenilik doğuran haklar da kendi başlarına alacağın devrine konu olmadıkları gibi; asıl alacakla devre konu olurlar.[52]

3.1.2. Devir Yasakları

Öncelikle kişilerin kendilerine sıkı bağlı olmayan; kendilerinde ayrılabilen devredilebilen hakların devri mümkün olabilecektir.[53]

Aksinin kanunla ya da sözleşmeyle öngörülmesi halleri hariç kalmak üzere: alacağın mevcudiyeti ve tahsilini anlamlı, işler ve etkili kılan ve alacağa bağlı olan hak ve usûller, devredilmiş sayılırlar. Alacaklı ve borçlu taraflar, sözleşmenin devrini yasaklayan hükmü sözleşmeye koyarlarsa, sözleşme, kişi yönünden yasak kapsamında olur ve devredilemez.[54]

Taraflar sözleşmede asıl hakkın hangi ölçülerde ve ne kadarının ve bu hakka bağlı olan fer’î haklardan hangilerinin hangi şartlar altında devredil(m)eceğini belirleyebilirler.[55] Yalnız, belirlenen yasaklara aykırılık olduğu sürece, , alacak, iyi niyetli de olsa, devralana geçmez. Bunun istisnası devir yasağını içermeyen borç ikrarıdır.[56]

4721 sayılı Türk Medeni Kanununa (TMK’ya) göre; manevi tazminatın devir konusu olabilmesi, bunu karşı tarafın (=devralanın) kabul etmesine bağlıdır (TMK., m. 25).

3.1.2. Arabulucuya Başvuru ve Dava Hakkı

Alacağın devri işleminde alacak hakkının sözleşmede aksi yazılı olmayan ve alacak hakkını kullanmak için gereke(bile)cek fer’îleri (≈alacağın ifasını sağlayıcı ve alacağı alacak niteliğine kavuşturan ikincilleri, ≈tamamlayıcıları) de, alacak hakkıyla beraber devredilmiş olur.[57]

Alacağın tüm sonuçları ile ve sınırları sözleşmede belirtilmemiş fer’îleriyle devralana (=yeni alacaklıya) geçmiş olması; devralanın; borçluya karşı, alacağın ifasını hukuki olarak zorlayıcı tüm yol ve usullere de sahip olmasını gerektirir. Devralanın arabulucuya[58] gitmesi ya da dava yoluna başvurması bu yol ve usuller kapsamında fer’î haklar içinde yer alırlar.[59]

Şu hale göre: Devralanın arabuluculuk ya da dava hakkı gibi haklarının olmadığı söylenemez. Çünkü, devralan, artık alacağın alacaklısı konumuna girmiştir. Mülkiyet sahipliğine kıyasla düşünülecek olursa, durum, malikin mülkünü koruyabilmesi için dava haklarına da benzerlik arz eder.

Dolayısıyla, alacak, eski alacaklıdan(=devredenden) alacağı devralana (=yeni alacaklıya) geçerken; yanında fer’îleri bağlamında, arabuluculuğa ve davaya başvuru ya da taraf olma hakları da geçmiş olmaktadır.

Burada, devreden ve devralan arasında anlaşmazlık konusu olabilecek olan; alacağın devri için arabuluculuk ve dava harç ve masraflarının, bu süreçler için vekil tayin edilirse avukata ödenecek ve mahkemenin hükmedeceği avukatlık ücretleri gibi ücretlerin hangi tarafa ait olacağı; devredene rücu ettirilip ettirilemeyeceği (≈devredenden alınıp alınmayacağı), tercihan, devir sözleşmesinde belirlenmelidir.

3.2. İleride Doğacak Haklar

Alacağın devri sözleşmesi için, önce ortada bir alacağın olması yani mevcudiyeti gerekir.[60] Alacağın varlığı, bir kimsenin devredeceği alacak üzerinde tasarruf sahibi olabilmelidir. Aksi takdirde devreden sıfatını kazanılamayacağından; ortaya çıkacak yetkisizlik, alacağın devri işlemini geçersiz kılacaktır.[61]

Konusu ve içeriği yeterince belirlenmiş ya da belirlenebilir olmak kaydıyla, gelecekte ortaya çıkabilecek haklar da alacağın devri işlemine konu olabilirler.[62] “Alacağın devri”nde, alacağın kesin olarak varlığı değil; varlığına ilişkin olarak, haklı gerekçelerle temellendirilen bir iddianın olması gerekli ve yeterlidir. “Borçlar Kanunu’nda mevcut ve gelecekteki alacakların kısmen veya bütün olarak devrini yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır.”[63] “Bir hukuk i ilişkiden doğacağı ümit edilen alacaklar”[64]

Örneğin, 2 sene sonraki 4. ay için elde edilecek kira bedelinin devri; gidişattan, kiracının kiralananı bırakmayacağının anlaşılması halinde mümkün olabilecektir. Keza, bir müzik eserinin sahibi ya da varislerinden izinsiz olarak umuma yayılması söz konusu olabilir. Bu ihlâlden kaynaklanan ama miktarı belirlenmemiş mali hakların veya tazminatın alacağın devri ile aktarılması da mümkündür.

Bir kimsenin alacağının haklı beklenti ya da bekleyen hak olması halinde de devre konu edilebileceği malumdur. Anayasanın 35 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin koruduğu mülkiyet hakkı kapsamına, tahakkuk eden ya da tahakkuku meşru beklenti[65] olabilecek kazanımlar da girmektedirler.[66]

İleride doğacak olan ama ortaya çıkmamış ya da belirlenmemiş olacakların devri, ancak alacak doğduğu anda hüküm ifade eder. Devredenin tasarruf yetkisi de alacak doğduğu anda hüküm doğurur.[67]

3.3. Beyaza (≈bilinmeyen alacaklıya, hamiline)Devir Sorunu

Alacağın devrinde, alacağın devredileceği kişi(=devralan) bilinmeli ve sözleşmede belirtilmelidir.[68]  Alacağın, devredileninin bilinmediği hallerde de devir, genelde geçerliliği kabul edilmektedir. Bu durum, kime olduğu yazılmadan ciro edilen ya da hamiline yazılmış kambiyo senedine benzemektedir. Yalnız bu durumda tarafların anlaşmış olmaları şartı aranır.[69]

3.4. Alacağın Devri Yasakları

3.4.1. Yasakların Kapsamı

Alacağın devri sözleşmeleri yapılırken, konuyla ilgili olarak kanunla konulan yasaklara veya sözleşmelerde aksine kararlaştırılmalara uyulması gerekir.[70] Ayrıca tarafların alacağın devrinde neleri ya da hangi konuları devir istisnası kabul ettiklerini belirlemeleri –ki buna pratik olarak “devretmeme sözleşmesi” [71] denmektedir.

Bilhassa kanunla öngörülen açık kısıtlamalar ya da “alacaklı ile borçlunun arasındaki ilişkinin hukuki niteliği”nden[72] kaynaklanan engeller yasaklama kapsamda anılmalıdırlar.  Örneğin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun (SSGSSK’nın) 93. maddesi, alacağın devrini yasaklayan hüküm niteliğindedir. Keza, vekâlet sözleşmesinden ya da nafaka veya edinilmiş mallara ortaklık hakkı gibi, aile hukukundan doğan alacaklar devre konu edilemezler. 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununu 120/1. maddesi de emekli aylıklarının en fazla 3 aylık kısmının devredilebileceğini belirtmektedir.[73]

İçeriği ve amacı hukuka veya ahlâka aykırı ya da gerçekleşmesi imkânsız konuların sözleşme ile devri gereçsiz addedilir ve hukuki sayılmaz.[74]  Gerçekleştirilemeyecek amacı içeren sözleşmeler için de amacın geçersizliği bağlamında sözleşme, gayrı hukuki addedilecektir.

3.4.2. Yasakların Hukuki Bağlayıcılıkları

“Anlaşmaya dayalı devri yasakların(a giren) alacağı devralan iyi niyetli olsa dahi, alacak ona intikal etmez; sözleşme yasaklarına aykırılıklar, iyi niyetle giderilemez.”[75] “Bu durumun istisnası ise, üçüncü kişinin devir yasağını içermeyen yazılı bir borç ikrarına güvenerek alacağı kazanmış olmasıdır. Bu durumda borçlu, anlaşma uyarınca devrin mümkün olmadığı itirazını bu kişiye karşı ileri süremez.”[76]

Alacağın devri yasaklarının kanundan kaynaklanması halinde geçersizliği; sözleşmeden kaynaklanması halinde ise geçersizlikten dolayı iptalin yargısal kararla tespiti gerektiği belirtilmiştir.[77]

Devralan yasaklardan haberdar değil ve borçluya da ulaşamıyorsa; devredene, alacağın devrini engelleyecek bir durumunun olup olmadığını sormalıdır.[78]

4. Alacağın Devri İşleminin Şekil Şartı

4.1. Yazılılık ve Bu Şartın Sözleşmeye Etkisi

Alacağın devri kanunla ya da mahkeme kararı ile oluşturulanlar hariç, bir sözleşmeyle kurulur.[79] Devreden ve devralan tarafların iradelerini beyan ederek anlaştıkları anda bu sözleşme yapılmış olur. Sözleşme en az “yazılı usûl”ü gerektirdiğinden, anlaşmanın yazıya dökülmesi gerekir.

Bir görüş,[80] “yazılı olmak” şartının, alacağın devri işleminin, devredenin yazılı beyanı ile yerine gelmiş olduğunu belirtmektedir. Buna göre, devralanın kabul beyanının yazılı olması bile gerekmeyecek; sözlü olması yetecektir.

Alacağın devri bir sözleşme olup, “devredenin devir iradesi, alacağı devralan tarafından kabul edilmedikçe”, sözleşme teşekkül etmemiş olacaktır.  Alacağın devri işleminin iki taraflı bir tasarruf işlemi olduğu düşünülürse,[81] bu tasarruf işleminin “sözleşme” şeklinde ortaya çıkacağı ortadadır.

4.2. “Alacağın Devri Vaadi”nin Şekli

Alacağın devri vaadi herhangi bir şekle tabi değildir (TBKm. 184/2). Her ne kadar TBK’nın 29. maddesine göre ön sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlı ise de burada bir önsözleşme-asıl sözleşme ilişkisi olmadığından, anılan 29. madde uygulanmaz. Çünkü, önsözleşme asıl sözleşme ilişkisi için her ikisi de borçlandırıcı işlem olması gerekirken alacağın devri borçlandırıcı işlem, alacağın devri ise tasarruf işlemidir.[82]

Alacağın devri vaadi ivazsız (≈karşılıksız) vaadse, bağışlama gibi en az yazılı şekle tabi olmalıdır.[83] İvaz olarak bir taşınmaz üzerindeki ayni hakkın devri borçlanılıyorsa, resmi şekle uyulması gerekmektedir.[84]

5. Devir Sözleşmesinde Sebebin Etkisi

Devir sözleşmesinin mutlak suretle bir sebebe bağlı olması gerektiği ya da bunun gerekmediği yönünde tartışmalar sonuçlanmış değildir. Bir kısım müellifler (≈yazarlar), bu sözleşmelerde sebebin belirtilmesi gerekmediği ve dolayısıyla bu sözleşmelerin soyut nitelikte olduklarını belirtirken;[85] bunun karşısında yer alan müellifler (≈yazarlar) ise, bu sözleşmelerin mutlak suretle sebebe bağlı olduklarını belirtmektedirler.[86] Sözleşmenin “sebebe bağlı” olması ile olmaması arasındaki önemli fark da; devrin hukuka aykırılığı halinde ispat ile; sonucun ne olacağı ve tazminatın ya da iadenin neye dayanarak istenebileceğinde düğümlenmektedir.[87]

Borcun sebebe bağlı olduğunun kabulünde, sözleşmede sebep yokluğu ya da hukuka aykırılık, alacağın devrinin geçersizliğine sebep olacaktır. Bu durumda sözleşme baştan geçersiz olduğu için, devralanın sözleşmeyi bu nedenle de devredene tekrar devretmesine gerek kalmayacaktır.[88] Geçersiz addedilen sözleşme devreden tarafa iade edilmezse, belgenin iptali ve ya iadesi davası açılabilecektir.[89] Bu durumda alacağın devrinin geçersizliğinden farklı olarak, sözleşme icra edilmiş ve bundan karşı tarafın haksız zenginleşmesine sebebiyet veren zararlar da meydana gelmiş olabilir. Bu durumda da, devralanın ya da devralanın zararlarının giderilmesi sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak[90] istenebilecektir.

Sözleşmenin sebebe bağlı olmadığının kabulüne ilişkin görüşe göre ise; yapılan sözleşme sebebin hukuka aykırılığı ya da yokluğu gibi sebeplerle geçersiz olmayacaktır. Sözleşmelerin sebebe bağlı olmadıklarının kabul edilmesi halinde, sözleşmenin icrasından doğacak zarar, yine bir anlamda sebepsiz zenginleşme olabilecek ve sözleşmeye dayanarak, nihayetinde bir geri verme davası ile istenebilecektir.[91]

Sonuçta -devreden ve devralan arasındaki ilişki ile sınırlı olmak ve borçlunun borcun ödenmesinde borçlu açısından ortaya çıkabilecek çekişmeli durumlar ayrık ve saklı kalmak üzere,- her iki halde de devreden ve devralan arasındaki, hukuka aykırılık taşıyan niteliklerin icra edilmesinden doğacak zararlar, fiilen ortaya çıkan haksız zenginleşme sebebiyle dava yoluyla giderilmiş olacaktır.[92]

6.  Alacağın Devri İşleminde Karşılıklı Edim İçeren (=İvazlı) Durumlar

6.1. Garanti Kapsamı

Alacağın devri sözleşmeleri ivazlı ya da ivazsız olarak yapılabilirler. Burada “ivaz”, alacağın devri karşılığında; devralana, devredenin alacaklısı olduğu borç yükleme şeklinde ortaya çıkarlar.[93] Bu alacak, devralana, belli miktar para karşılığı devredilmişse, alacak hakkının satılması söz konusu olmaktadır.[94] Bu durumda ortaya çıkan alacağın devri ama zımnî olarak bir anlamda ve uyarlığı ölçüsünde “satış sözleşmesi”dir.

Örneğin: bir haksız fiilden doğacak zarar, alacaklısına bunun giderilmesi ya da tazminat isteme hakkı verir. Çünkü önceden meydana gelmiş ve ödeme zamanı geçmiş zararlar “tazmin” edilebileceklerdir. Bu kapsamdaki alacaklar, zararın kanunlarda belirlen şekillerde giderilmesi ve/veya tazminat ödenmesi şekillerinde ortaya çıkabilirler. Bu alacağın, -örneğin devreden ve devralanın belirledikleri ya da bilâhare belirleyecekleri- belli bir tutar paranın ödenmesi karşılığında devri söz konusu olabilecektir. İşte bunun gibi durumlarda yapılan alacağın devri “alacağın ivazlı devri” olmaktadır.

Bu gibi ivazlı devrilerde bizce: Sözleşmede, 1-) devralan tarafından tahsil edilecek ve devredene verilecek alacak miktarından kesilecek vergilerin ya da yapılacak diğer masrafların; 2-) devralanın, alacağı tahsil için yapacağı;  arabuluculuk ve dava harç ve masrafları ile sözleşmeyle ve mahkemece ödenmekle avukatlık ücretleri gibi tüm harcamalar ve masrafların; devralanın yükümlülüğünde kalıp kalmayacağı açığa kavuşturulmalıdır.

Karşılıklı edime dayalı olarak yapılan alacağın devri sözleşmelerinde, devreden, devralana, sözleşmede açık kısıtlamalar olmadığı sürece, alacağı ve borçlunun ödeme gücünü garanti etmiş sayılır.[95] “Alacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir.” (TBK., m. 191/2)

Garanti sorumluluğunun öngörülmesindeki amaç ve hukuki yarar; alacağı devralanın garanti konularının yokluğu gibi bir durum ve tehlike ile karşılaşmamasının sağlanmasıdır.[96] Alacağın ödenmesinin bir edime karşılık olarak bir garanti edilmesi, hakkaniyete uygun olacağı gibi; devreden ile devralan arasında vuku bulabilecek bir uyuşmazlığı başlangıçta ortadan kaldırmış da olmaktadır.

Alacağın, alacağın devri tarihinde mevcut olmadığından devredenin sorumlu tutulabilmesi için, sözleşmenin ivazlı olduğunun öncelikle ispatı gerekir.[97]

Kanun ve yargı kararları ile gerçekleşen alacağın devrinde devredenin (=devir borçlusunun) garanti sorumluluğu olmayacaktır.[98]

6.2. Garanti Edilen Alacak

“Alacağın varlığı” kapsamına, anlaşmada belirlenen özellikleri ile bir alacağın mevcudiyeti girer ve; bu alacağın, devir sözleşmesiyle taşıması öngörülen vasıf ve şartları taşıması gerekir.[99] Örneğin şarta bağlı alacak da mevcuttur ama sözleşmede yazılı bu özelliği ile mevcuttur.

Devredenin garanti kapsamında da, TBK’ya göre, devir karşılığı elde ettiği edim ve faizi, devir masrafları, devralanın alacağı tahsil için yapacağı masraflar girer (m. 193). Ancak bir görüşe göre, bu sorumluluk TBK’da konuya ilişkin özel nitelikli olduğundan, bu kapsama ayıba ve zapta karşı tekeffül gibi taahhüt ve kefaletler girmezler. Keza sözleşmelerdeki geçersizlik durumları gibi durumlar da kapsam dışı tutulurlar.[100] Bunların sözleşmede özel olarak belirtilmesi sorumluluk kapsamına bunları dâhil edebilir; belirsizlik ise devri şeklinde anlaşılır.[101] Bize göre bu hususların sözleşmede açıkça belirtilmesi yine de faydalıdır.

Alacağın ivazlı devrinde devreden, devralana; alacak tahsil edilemezse kendisinin ödeme gücünü garanti etmelidir.[102] Alacağın tahsilini zorlaştırıcı durumlar da alacağın varlığı ile ilgili görülebilir.[103] Devreden tarafından alacağın garanti edilmesinde ölçü; alacak kadar değil, sözleşmeyle devralandan elde ettiği kazanımlar kadar tazmin sorumluluğu kadardır.[104]

6.3. Borçlunun Ödeme Gücüne İlişkin Garanti

Devralan, sözleşmede aksine anlaşılabilecek bir hüküm bulunmadığı hallerde:[105] İfa ettiği karşı edimin faizi ile birlikte geri verilmesini; devrin sebep olduğu giderleri; borçluya karşı devraldığı alacağı elde etmek için yaptığı ve sonuçsuz girişimlerin yol açtığı giderleri; devreden kusursuzluğunu ispat etmedikçe uğradığı diğer zararlarını, devredenden isteyebilir (TBK., m. 193).

Devralan “alacaklı, alacağını borcu ifaya yönelik olarak devretmekle birlikte borca mahsup edilecek miktarı belirlememişse devralan, ancak borçludan aldığı veya gereken özeni gösterseydi alabilecek olduğu miktarı, kendi alacağına mahsup etmek zorundadır.” (TBK., m. 192). Kanunun karşılıklı edim yükleyen sözleşmeler için öngördüğü -ama bizce öngördüğünde ivazsız sözleşmede de bağlayıcı addedilebilecek- bu hükmünden anlaşılacağı üzere: devrin, devredenin bir borcuna karşılık olmak üzere yapılması halinde; alacağın, devredenin yeni alacaklıya borcunu kapatacak nitelikte ve dengede olması gerekir.

Yeni alacaklı iyiniyetin gerektirdiği özeni gösterseydi tahsil edeceği alacağın bu dengeden az olması halinde kalan kısmı devredenin ayrıca mahsup etmesi gerekecektir.[106]

Bu arada, devredenden, borçludan tahsil edeceği alacağın kanuna uygun ifasına dair garantisi devralan tarafından istenmelidir. Devralanın, bu konuda gerekli özeni göstermemesinin sebep olduğu kayıpların tamamını veya bir kısmını devredene yansıtması mümkün olamaz.[107] Bu konuda sözleşmede yer alacak özel hükümler, muteberdir.

 

Yazarlar:

1-) Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman  e posta: rderdiman@hukukiyaklasim.com

2-) Av. Emirhan Derdiman Bursa Barosu, e posta:                iletisim[@]derdimanhukuk.com   Tel: 0 224 909 1453  internet sitesi: https://www.derdimanhukuk.com/

 

 

 

Dikkat                     :

1-)  Bu makalenin, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:

R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, Alacağın Devri Sözleşmelerinin Anlamı ve İçeriği”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.

3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:

Kaynak:  R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman,  “Alacağın Devri Sözleşmelerinin Anlamı ve İçeriği”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.

 

Dipnotlar           :

[1]        Silva Dullinger, Bürgerliches Recht II, Schuldrecht Allgemeiner Teil, dritte, aktualisierte Auflage, Springer Verlag, Wien, 2008, s. 107.

[2]        R. Cengiz Derdiman, Hukuk Başlangıcı, 5. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, 2015, s. 165.

[3]        Lena Rudkowski, Wirtschaftsrecht: BGB AT, Schuldrecht, Sachenrecht, Springer Fachmedien Wiesbaden, 2016, s. 86.

[4]        Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydım Kitabevi Yayını, Ankara, 2013, s. 1289.

[5]        M. Kemal Oğuzman-Turgut Öz, Borçlar Hukuku Cilt II, Vedat Kitapçılık yayınları, İstanbul, 2013, s. 545.

[6]        Bakınız ve karşılaştırınız: Thomas Zerres, Bürgerliches Recht Allgemeiner Teil, Schuldrecht, Sachenrecht, Zivilprozessrecht 9. Auflage, Springer-Verlag, Berlin, 2019, s. 201, 202.

[7]        Dietmar O. Reich-Peter Schmitz, Einführung in das bürgerliche Recht, 3., aktualisierte und erweiterte Auflage, Betriebswirtschaftlicher Verlag Dr. Th. Gabler GmbH, Wiesbaden, 2000, s. 170.

[8]        M. Kemal Oğuzman-Nami Barlas, Medenî Hukuk, Giriş, Kaynaklar, Temel Kavramlar, 18. Baskı, Vedat Kitapçılık Yayınları, İstanbul, 2012, s. 185.

[9]        Mehmet Ayan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,7. Baskı, Mmoza Yayınları, Konya, 2012, s. 42.

[10]       Saibe Oktay Özdemir, “Teminat Amaçlı Alacak Devri ve Toptan Temlik Sözleşmeleri” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, yıl: 1999, cilt: 57, sayı: 1-2, ss: 265 – 299, s. 270.

[11]       Oktay Özdemir, s. 275.

[12]       Karl-Heinz Below, Bürgerliches Recht  Schuldrecht Allgemeiner Teil, Springer Fachmedien, Wiesbaden, 1965,   s. 119; Dullinger, s. 107.

[13]       Rudolf Welser-Birgitta Zöchling-Jud, Bürgerliches Recht II, MANZ’sche Verlags- und Universitätsbuchhandlung, Wien, 2015, s. 135.

[14]       Rudolf/Zöchling-Jud, s. 135.

[15]       Ayan, s. 45.

[16]       Zerres, s. 204.

[17]       Welser/Zöchling-Jud, s. 135.

[18]       Below, s. 119; Dullinger, s. 107.

[19]       Ayan, s. 45, 46; Rudkowski, s. 86; Welser/Zöchling-Jud, s. 135, 136.

[20]       Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 14. Baskı, Yetkin Yayınları, 2012, s. 1243.

[21]       Jan Dirk Harke, Allgemeines Schuldrecht, Springer-Verlag Berlin Heidelberg 2010, s. 415; Welser/ Zöchling-Jud, s. 139.

[22]       Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul, 2010, s. 446.

[23]       Selahattin S. Tekinay-Haklûk Burcuğlu-Atillat Altop-Sermet Akman, Borçlar Hukuku Genelş Hükümler, Vedat Kitapçılık Yayını, İstanbul, 1993, s. 250

[24]       Karşılaştırınız: Zerres, s. 201.

[25]       Benzer görüş: Oğuzman-Öz, s. 577.

[26]       Aynı yönde bakınız: Ali Naim İnan-Özge Yücel, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 4. Bası, Seçkin Yayını, Ankara, 2014, s.  525.

[27]       Perre Tercier-Pascal Pichonnaz-H. Murat Develioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, XII Levhe yayınları, İstanbul, 2020, s. 595, 596.

[28]       Below, s. 120; Reich-Schmitz, s. 171.

[29]       Örneğin: Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E: 2016/5589 K: 2016/3663, 23.6.2016, bakınız: https://www.ilkerduman.av.tr/ , 28.02.2021.

[30]       Dullinger, s. 107.

[31]       Reisoğlu, s. 450.

[32]       Von Tuhr, Borçlar Hukuku, cilt: 1 ve 2, Çeviren Cevat Edege, Olgaç Matbaası, Ankara, 1983, s. 832; ayrıca bakınız: Tekinay ve Diğerleri, s. 241.

[33]       Reisoğlu, s. 452.

[34]       Von Tuhr, s. 832; Bakınız: Tekinay ve Diğerleri, s. 257.

[35]       Tercier ev Diğerleri, s. 590.

[36]       Ayan, s. 45, 46.

[37]       Benzer görüş: Harke, s. 413; karşılaştırınız:  Rudolf/Zöchling-Jud, s. 137.

[38]       İnan-Yücel, s. 528.

[39]       Borçlunun belirsizlikten dolayı tevdi yoluna başvurması zorunlu değil, takdirine bağlıdır. Borçlu, kime ne kadar ödeneceği belirsiz borcu, belirsizlik gidince kendi aralarında çözmek ya da iade etmek üzere devredene veya devralana ödeyebilir. Nomer, Halûk N., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş 13. Baskı, Beta Yayını, İstanbul, 2013, s. 376.

[40]       Benzer görüş: Zerres, s. 204.

[41]       Oğuzman-Öz, s. 558.

[42]       Oğuzman-Öz, s. 548, 550.

[43]       Necip Kocayusufpaşaoğlu, Borçlar Hukukun Giriş Hukuki İşlem Hukuki Sözleşme, (Necip Kocayusufpaşaoğlu–Hüseyin Hatemi-Rona Serozan, Borçlar Hukuku Genel Bölüm 1. Cilt):  4. Baskıdan 7. Tıpkı Basım, Filiz Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 42.

[44]       Benzer görüş: Kocayusufpaşaoğlu, s. 92, 93, dipnot: 14.

[45]       Oktay Özdemir, s. 287.

[46]       Dullinger, s. 107, 108.

[47]       Nomer, s. 374.

[48]       Harke, s. 403.

[49]       Oğuzman-Öz, s. 563.

[50]       Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E: 2007/11541 K: 2007/13071, 31.10.2007, bakınız: Nomer, s. 372.

[51]       Oğuzman-Öz, s. 545, 546.

[52]       Oğuzman-Öz, s. 545, 546.

[53]       Kişilerin kendilerinden ayrılabilecek ve devre konu edilebilecek haklar kanunlarda da belirtilebilmektedir. Harke, s. 404.

[54]       Below, s. 118.

[55]       Bakınız: Tercier ve Diğerleri, s. 584.

[56]       Nomer, s. 371.

[57]       Rudkowski, s. 86.

[58]       Arabulucuk’un hukuki mahiyeti ve muhakeme sürecinde arabuluculuk önerisi için bakınız: R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, “Anayasal Hak ve İlkelerle Uyumlu Bir Model Önerisi: Muhakeme Sürecinde Arabuluculuk”, Arabuluculuk Yıllığı 2020, Editörler: Begüm Kocamaz-Baybüke Kurtuluş, Seçkin Yayınları, Ankara, 2020, s. 27-51.

[59]       Aynı kanaat: Eren, s. 1240.

[60]       Reich-Schmitz, s. 170.

[61]       Eren, s. 1228.

[62]       Reisoğlu, s. 446; Dullinger, s. 108.

[63]       Mehmet Deniz Yener, “Alacağı Devredenin Garanti Sorumluluğu ne 6098 Sayılı Borçlar Kanunu İle Yapılan Değişiklikler”, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, 2011, sayı: 67, s. 68.

[64]       Oktay Özdemir,  s. 285.

[65]       Bakınız: R. Cengiz Derdiman, “Kazanılmış Hak, Haklı Beklenti ve Bekleyen Hak Kavramları”, Hukuki yaklaşım Sitesi, https://www.hukukiyaklasim.com/makaleler/kazanilmis-hak-hakli-beklenti-ve-bekleyen-hak-kavramlari/, erişim: 03.03.2021.

[66]       R. Cengiz Derdiman, “Malvarlığı Kavramı ve Kapsamı” Hukuki yaklaşım Sitesi, https://www.hukukiyaklasim.com/makaleler/hukukta-malvarligi-kavrami-kapsami/, erişim: 03.03.2021.

[67]       Tercier ve Diğerleri, s. 595.

[68]       Below, s. 118.

[69]       İnan-Yücel, s. 526.

[70]       Nomer, s. 371.

[71]       Oğuzman-Öz, s. 562.

[72]       Oğuzman-Öz,, s. 561.

[73]       Daha fazla temlikin, yaşama hakkının bir gereği olduğu, daha iyi yaşantı için temel haklardan feragat edilemeyeceği gerekçesine dayandırıldığı emsal içtihat: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E: 1977/4-417, K: 1979/218, 07.03.1979, nakleden: Tekinay ve Diğerleri, s. 245.

[74]       Harke, s. 403.

[75]       Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E: 2011/3186, K. 2011/7135, 02.06.2011, bakınız: Nomer, s. 371; Yener, s. 68.

[76]       Yener, s. 68 ayrıca bakınız burada verilen kaynaklar.

[77]       Eren, s. 1237.

[78]       İvazlı devrilerde devredenin, devralana karşı “‘doğal garanti’ sorumluluğu” çerçevesinde de bir borcu olması gerektiği söylenebilmelidir. Çünkü alacağın devrinde devredenin garanti etmesi gereken hususlar arasında borçlunun ödeme gücü veya niyetini karşı tarafa garanti etmesi de yer alır. (Bkz: Baki İlkay Engin, Alacağı Temlik Edenin Garanti Sorumluluğu, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bölümü Doktora Tezi, İstanbul, 1999, s. 54, 55). Kanun, bir edim karşılığında yapılmayan devrilerde bu tür sorumlulukları aramamaktadır (TBK., m. 191/2).

[79]       Oğuzman-Öz, s. 547.

[80]       Tekinay ve Diğerleri, s. 243.

[81]       Yargıtay 14. Hukuk dairesi, E: 2011/3185 K: 2011/7135, 02.06.2011, nakleden: Nomer, 371.

[82]       Bakınız ve karşılaştırınız: Tekinay ve Diğerleri, s. 244; Von Tuhr, s. 833.

[83]       Nomer, s. 373.

[84]       Benzer görüş: Nomer, s. 373.

[85]       Von Tuhr, s. 829; Oğuzman-Öz, s. 548-550.

[86]       Örneğin, Eren, s. 1231; Tekinay ve Diğerleri, s. 241; Reisoğlu, s. 446

[87]       Benzer görüş: İnan-Yücel, s. 198, 525.

[88]       Eren, s. 1231

[89]       Ayan, s. 43.

[90]       Aynı kanaat: Oğuzman-Öz, s. 549.

[91]       İnan-Yücel, s. 198, 199, 525.

[92]       Karşılaştırınız: Tekinay ve Diğerleri, s. 241, 242.

[93]       “Karşı tarafa borç yükleyip yüklememesine göre göre ivazlı ya da ivazsız İşlemlerden bahsedilebilir.” Derdiman, Hukuk Başlangıcı, s. 310.

[94]       Oğuzman-Öz, s. 580.

[95]       İsviçre hukukunda, eski borçlar hukuku uygulamasında olduğu gibi, sadece alacağın varlığı garanti edilmişken, yeni sistemimizde garantiye borçlunun ödeme gücü de eklenmiştir. Tercier ve Diğerleri, s. 549.

[96]       Engin, s. 61.

[97]       Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, E: 1971/4354 K: 1971/6096, 21.06.1971, nak: Engin, 111.

[98]       Ecem Evin Baytun-Sinem Hayal-Malik Efehan Kaya, “Türk Borçlar Kanunu Uyarınca Alacak Devrinde Alacağını Devredenin Garanti Sorumluluğu”, Summer 2016, https://www.goksusafiisik.av.tr/, 25.02.2021, s. 78

[99]       Engin, s. 120.

[100]     Baytun ve Diğerleri s. 76

[101]     Nitekim örneğin faizin sözleşmeyle devi kapsamı dışında tutulması söz konusu olabilir. Nomer, s. 374.

[102]     Baytun ve Diiğerleri s. 72.

[103]     Baytun ve Diğerleri, s. 78.

[104]     Engin, s. 165, 166.

[105]     Ayan, s. 45.

[106]     Ayan, s. 45.

[107]     Nomer, s. 375.

Önceki YazıGerekçeli Karar Hakkının Anlamı ve Kapsamı
Sonraki YazıYaşlılık Aylıklarının Hesaplaması