Ceza muhakemesinde ispata yaramayan vasıtaların reddi ve/veya dosyadan çıkarılmasına İlişkin bir Değerlendirme

Ceza Muhakemesinde ispatın anlamı ve kapsamı, etraflıca ayrı bir yazımızda[1] incelenmiştir.  Bu çalışma, anılan çalışmayla birlikte değerlendirilebilecek; o çalışmadaki bilgiler üzerine bina edilebilecek ve konuyla ilgili tartışmalara katkı sağlayan bir deneme mahiyeti taşımaktadır.

Ceza muhakemesinde bir davranışın suç teşkil edip etmediği; suç teşkil ediyorsa işleyeninin de belirlenmesini şeklinde aydınlatılması; mutlak suretle -hukuk uygun usullerle toplanan ve nitelikleri de hukuka uygun olan;- bilgi, belge, duyum ve benzeri her türlü, vasıtalarla ispat edilmesine bağlıdır. Bu ispat, esasen kamu davasını açmayı gerektiren yeterli şüphenin ispatı değil; duruşmaya getirilen ve tartışılan delillerle suçun yargılanan suçlusu tarafından işlendiğine dair maddi gerçeğin ispatıdır.

Ceza Muhakemesinde bu ispata yönelik bir yargıya varmaya elverişli olmayan ve katkı sağlamayan ulaşılması imkânsız, yargılamayı uzatmaktan başka bir işlevi olmayan ya da hukuka aykırı vasıtalar delil kabûl edil(e)mezler. Dolayısıyla bunların, Ceza Muhakemesi Kanununun (=CMK’nın) bilhassa 206. ve 217. maddelerine göre reddolunmaları; hükme de esas alınmamaları gerekir.
Konunun asıl önemli yönü ise ceza muhakemesinde bu tür vasıtaların dosyadan çıkarılıp çıkarılmamasıyla ilgilidir. Aşağıda bu konudaki tartışmalar ve değerlendirmeler yer almaktadır.
Konuya ilişkin kanaatlerimizi içeren kısa bilgi “4. Sonuç Olarak: Ceza Muhakemesinde Delillerin Reddinde ve Reddedilen Delillerin Dosyadan Çıkarılmasında Benimsenecek Ölçü” bölümde bulunmaktadır.

 

1. Ceza Muhakemesinde Delillerin Toplanması ve Değerlendirilmesine Genel Bakış

Ceza muhakemesinde bir suçun işlenmiş olabileceği bilgisi/duyumu alınınca, adli makamlar tarafından “suçun şüphelisi” ve “delilleri” ile ilgili araştırma başlatılır. Bu safhada yapılan işlem, “basit şüphe” ile başlatılmış olan soruşturma işlemidir.

Basit şüphe, makûl(≈ortalama) insan aklının objektif bakışıyla haklı sebeplerin bulunmasını gerektiren “makul şüphe”den daha zayıftır.  Bu şüphe, bir konuda harekete geçmek ya da geçmemek arasında tereddüdün olabileceği basit; “zehap” ya da “umma” derecesinde bir şüphedir.[2]

Soruşturma safhasında suçun işlendiği ve işleyenin de soruşturulan olduğuna dair[3] yeterli şüpheye ulaşılırsa, düzenlenecek “iddianame”yle “kamu davası” açılır.[4]

Yeterli şüphe, -makûl (=akla uygun, ≈haklı görülebilecek) şüpheden daha kuvvetli; suçun beraatten daha ziyade mahkûmiyetle sonuçlanacağı kanaatini tevlit eden(=doğuran) şüphedir.[5] Aksi takdirde; yeterli şüpheye ulaşılamamışsa, soruşturma kovuşturmaya yer olmadığı kararlarıyla sona erer.

 

Kamu davası açılması halinde, şüpheliyle ilgili “basit şüphe”, “yeterli şüphe” seviyesine çıkmış olduğundan; bu aşamada artık, basit şüpheye nazaran “nispî bir şüphe yoğunlaşması”ndan söz edilebilir. Böylece, “şüpheli” sıfatı da, hukuken, “sanık” sıfatına dönüşür.

Soruşturma evresinde tutuklama kararının verilmesi gibi hallerde ortadaki “kuvvetli şüphe”, “yeterli şüphe”den daha yoğun şüphedir. Bu ve benzeri bazı istisnaî hallerde soruşturma safhasındayken de “sanık”lık sıfatından bahsedilebilmektedir. Ancak, genel olarak ifade etmek gerekirse: “şüpheli”lik soruşturma, “sanıklık” da kovuşturma safhasında söz konusudur.

Kamu davası açılmasıyla sanığın isnat edilen suçu işleyip işlemediği, “muhakeme edilerek (=yargılanarak)” karara bağlanır.

Ceza muhakemesinde ispat, suçun işlendiğinin sübuta erip ermediğinin belirlenmesine yöneliktir. Şüphenin yenilmesi sonucunda maddi gerçeğe ulaşmak, “ispat” olarak adlandırılabilir. İspat, şüphenin; maddi gerçeğe, delillere dayalı/bağlı vicdani kanaate ulaşılarak yenilmesidir.[6]

Ceza muhakemesinde süreç delillerin toplanmaları, duruşmada tartışılmaları, mahkeme heyetince müzakere edilerek değerlendirilmeleri şeklinde işler.[7]

Ceza muhakemesinde, olayı ve olay suç ise suçlusunu belirleyebilmekle ilgisi kurulabilecek vasıtalar toplanır ve değerlendirilir.[8] Özellikle soruşturma safhasında, suçla ve suçun şüphelisiyle ilgisi olan –lehte ve aleyhteki tüm- delillerin toplanmasına özen gösterilir. Çünkü, hükmün ancak hukuka uygun olarak dosyada yer alan ve mahkeme önüne getirilip tartışılan delillere dayandırılması gerekir.[9] Eş deyişle delillerin bir birleriyle desteklenerek ya da karşılaştırılarak; bir bütün olarak değerlendirilmeleri, tüm ispat sürecinde uyulması gereken önemli bir usul ve esas şartıdır.

Bu kapsamda esas alınacak ölçüte göre delillerin, hâkimin/mahkemenin vicdanına göre olayı yansıtmaya ve kanıtlamaya yaramaları ve hukuka uygun elde edilmiş olmaları gerekir.[10] Bu anlamda:

1-) “Suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun iş­lendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

2-) “Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki dikkate alınmak suretiyle(;)

“Temel cezanın belirlenmesi gerekecektir.”[11]

2. Ceza Muhakemesinde Reddolunması Gereken Deliller

2.1. Yasal Hüküm ve Değerlendirme

2.1.1. Ceza Muhakemesinde Yasal Hüküm ve Kapsamı

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa (=CMK’ya) göre (m. 206/2, 206/3): “Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:

“a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.

“b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.

“c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.” 

Dosyada bulunan bir kısım vasıtaların, suçu ve şüphelisinin müsned(=isnad olunan, ≈yöneltilen; yüklenen) suçu işleyip işlemediğini ispatla (eşdeyişle mahkûmiyet ya da beraatle sonuçlanacak maddi gerçeğe ulaşmakla) ilgisi olmayabilir. Ya da ceza muhakemesinde bir kısım vasıtaların ispatla ilgileri Başka hallerde de kurulamayabilir. Örneğin ulaşılamayan veya elverişli olmayan, ulaşılan maddi gerçeği değiştir(e)meyen; veya hukuka aykırı (olduklarından hükme esas alınamayacak) vasıtalar bu kapsamda sayılabilirler.

İspatla ilgisi olmayan ya da kurulamayan bu vasıtaların yargı mercilerince reddolunması gerekir. Ret talebi, iddia ve savunma taraflarınca da yapılabilir. Verilecek “ret” kararında delillerin olayla, bu ölçütlere göre ilgisi yoksa/kurulamıyorsa; bunun, karar gerekçesinde objektif bakışla “somut olgu ve olaylara bağlı” ve haklı şekilde ortaya konması[12] gerekir.

Ceza Muhakemesinde “delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.” (CMK, m. 207).

Bir delil vasıtasının, reddedilmesini gerektiren yasal sebepler olmadıkça; sırf geç ileri sürülmesi sebebiyle reddi mümkün değildir.[13] Hangi aşamada sunulursa sunulsunlar, sanığın hukuki durumu tüm deliller birlikte değerlendirilerek, belirlenmelidir.[14] Delil olarak değerlendirilmesi istenilen vasıtaların kararın kesinleşmesinden sonra ileri sürülmesi mümkün olmayıp; bu hal, CMK’nın 311. maddesindeki hal ve şartların varlığına bağlı olarak,  ancak yargılanmasının yenilenmesi gibi sebepler bakımından etkileyici ya da belirleyici olabilir.

CMK’nın 206. maddesi, kapsamına giren konularda red kararı vermeye yetkili olarak mahkemeyi kastetmektedir.[15] Ancak madde bu yönde açıklığa sahip değildir. Dolaysıyla bu yetkinin hazırlık soruşturmasında Cumhuriyet savcısı tarafından da kullanılabileceği kanaatimizi paylaşmak isteriz. Bu safhada da ret gerekçelerini hiçbir şüpheye ve itiraza mahal vermeyecek şekilde tam olarak belirlenmelidir. Bu noktada, CMK’nın 206. kadar –hukuka aykırı delillerin değerlendirilemeyeceğine ilişkin olan- 217. maddesinin de soruşturma safhasında bağlayıcı olduğunu değerlendirmekteyiz.[16] 

2.1.2. Ceza Muhakemesinde Ele Geçirilen Bulguların Etki değerleri Bakımından “Delil”, “Delil Vasıtası”, ve “Delil Kaynağı” Kavramları

2.1.2.1. “Delil” Kavramı

Ceza muhakemesinde yapılan yargılamada[17] iddia ve savunmanın çarpıştırılmasıyla varılan yargı, karar olarak ortaya çıkar. Bu karar, bağımsız ve tarafsız mahkemenin, duruşmada tartışılan delillerden hareketle; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak oluşan vicdani kanaati şeklinde ortaya çıkmış olur. “Vicdani kanaat”, mahkemece kullanılan; mahkemenin, maddi gerçeği ortaya koyucu bir hükme varan kanaatidir. Bu sebeple vicdani kanaat, kural olarak, kovuşturma tamamlandığında maddi gerçeğe ulaşmak şeklinde (bir karar olarak) ortaya çıkabilir.

Soruşturma safhasındaki ispat ise, bağımsız mahkemece yapılan ve her türlü şüpheden arındırılmış (maddi gerçeğe ulaşan) bir kanaat değildir; sadece kamu davasını açmaya yetecek derecede “yeterli şüphe”ye varmak şeklinde ortaya çıkan ispattır.[18]

Soruşturma evresinde elde edilen bilgi belge ve emareler şüphe sebepleri ya da delil kaynakları olarak adlandırılsa[19] da; bunların da, -Cumhuriyet Savcısı tarafından, kamu davasını açmak ya da açmamak için- yeterli şüpheye ulaşıl(ama)ması bakımından ispatı gerekecektir.

Soruşturma safhasında yeterli şüpheye ulaşmada yararlanılan vasıtaların değerlendirilmesi ve Mahkemeye sunulmasıyla yetinilemez. Soruşturmada ulaşılan tüm vasıtalar, birbirleri ile karşılaştırılmak veya birbirlerini destekleyici görülmek sureti ile bir sonuca ulaşılır. Bu süreçte yeterli şüpheye ulaşılamamışsa kovuşturmaya yer olmadığına(=takipsizliğie) karar verilir. Şayet yeterli şüpheye ulaşılmışsa; yapılan değerlendirme ve vasıtaların tümü, iddialara esas olmak üzere yapılacak değerlendirmeyle birlikte mahkemeye sunulurlar. Bunun için düzenlenen belge, kamu adına iddiaları içeren iddianamedir.

2.1.2.2. Delil Vasıtası ve Delil Kaynağı Kavramları

(1) “Delil Vasıtası” ve “Delil Kaynağı” Kavramları ile Bunların Birbirlerine Göre Konumları

“Delil” bir konuda yargı mercilerini anayasaya, kanuna ve hukuka uygun bir vicdani kanaate yönelten eşya, kayıt, bilgi, belge ve benzeri tüm bulgulardır. Dolayısıyla eldeki eşya, kayıt, bilgi, belge ve olguların her birisi bulgu mahiyetinde bir “delil vasıtası”dır. Delil vasıtasından kasıt da “ispat vasıtaları” olup;[20]– bu vasıtalar söylediğimiz şekilde bir vicdani kanaate sevkedici mahiyet kazandıklarında “delil” kimliğine dönüşüşmüş olurlar.[21]

Anayasanın 38. maddesindeki “kanuna aykırı ‘bulgu’ların” delil olarak görülemeyeceği ifadesi de; “delil vasıtaları”nın, “ispat vasıtası” bulgular olduğuna işaret etmiş olmaktadır.[22] Bu açıdan olayı aydınlatmaya yarayabilecek iz veya emare gibi her türlü veri, bulgu olup,[23] bir anlamda delil vasıtası durumundadır.

Delil vasıtalarının bir “delil kaynağı”ndan doğmaları gerekir. Delil kaynağı delilin ulaşıldığı yeri gösterir.[24] “Temeli olmayan, kaynağı belirsiz bir verinin delil olma özelliği yoktur.”[25]  “Delil vasıtası”, bu kaynaktan(=delil kaynağından) ulaşılan “ispat vasıtası”dır. Delil de ispat vasıtalarının hükme esas alınacak vicdani kanaati oluşturan içeriği ve kıymetidir. Bazı hallerde delil vasıtası ile delil kaynağı aynı olabilir; aynı bilgi, belge ya da bulguda birleşebilir.

Örneğin:

1-) İnsan bir “delil kaynağı”dır;[26] çünkü “delil olan, kişinin kendisi olmayıp yaptığı açıklamalarıdır”.[27]

2-) Bir tanık olarak verilen beyan hem bir “delil vasıtası”dır ve hem de “beyan delili”nin kaynağını teşkil eder.

Ceza Muhakemesinde “vasıta” ispatta kullanılmaya hazır durumda olan bilgi belge ve diğer verilerin delil mahiyetine dönüşmeden evvelki durumunu anlatmaktadır.  Bu vasıtaların ispatlama anında kabuk değiştirerek “delil”e dönüştüğü görülür.

İşte delil mantıken soruşturma konusu ile az ya da çok ilgilendirilebilen, suç ya da suçlu üzerindeki şüpheyi giderecek şekilde kaynak ve vasıtalardır.[28] Mahkemenin suçla ilgili olarak -Anayasaya kanuna ve hukuka uygun vicdani kanaatle- beraat ya da mahkûmiyet yargısına varabilmesi için gerekli olan vasıtalar, varılan yargıya dayanak teşkil eden “delil” vasfını kazanırlar.

(2) “Delil Vasıtası”nın Kovuşturma ve Soruşturma Safhalarında İspata Katkısı

Suçun ve/veya sanığı tarafından işlenip işlenmediğini aydınlatılması çalışmalarında elde edilen (eşya, kayıt, bilgi, belge gibi tüm) bulgular; mahkemeye sunulmakla “delil vasıtası”,[29] “vicdani kanaat”le karara esas alındıkları yönleri ile de “delil” mahiyeti kazanmış olurlar.

Bu “vasıtalar”ın, soruşturma safhasında da uyuşmazlıkla ilgili “yeterli şüphe”ye ulaşılıp ulaşılamamasını takdir etmek üzere toplanmaları gerekir.[30] Çünkü, -yukarıda da değinildiği gibi- “yeterli şüphe”nin eldeki tüm ispat vasıtalarıyla takdir edilmesi; eldeki tüm ispat vasıtalarının, -oluşan vicdani kanaatle yazılan iddianamede ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda- düzenli bir şekilde ve bütünleştirilerek ortaya konulmalarını[31] gerektirir. 

Buradaki “kanaat”, Anayasada yazılı olmasa da “işin doğası”ndan kaynaklanan ve Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun bir vicdani kanaattir. Bu kanaat; -olaya bir Cumhuriyet savcısının -hayatın olağan akışına uygun olan- objektif bakışıyla “yeterli şüphe”ye ulaş(ama)ması şeklinde tezahür etmektedir.

Ceza muhakemesinde  muhakeme terimini, en sonda verilen hükme hasretmek doğru olmadığı gibi(;) sadece sonsoruşturma safhasını (=kovuşturma evresini) ifade için kullanmak da isabetli değildir.”[32] Ceza muhakemesinde soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında da mahkeme bir karara varacaktır. İddianame olmadan dava açılamayacağına –ve iddianame de, “delilsiz dava açılamaz”[33] prensibi gereğince “delile dayalı kanaati içeren bir karar olarak ortaya çıkacağına”- göre; delillerin soruşturma ve kovuşturma aşamalarının her birisinde, bu aşamaların kendine özgü özellikleri ve gerekleri nazara alınarak değerlendirilmeleri gerektiği malûmdur.[34]    

2.1.3. Delillerin ya da Delil Vasıtalarının Reddi Halleri

2.1.2.1. Hukuka Aykırı Şekilde Elde Edilen Vasıtalar

Ceza muhakemesinde suçun her türlü delille ispat edilebilmesi, delillere her türlü yöntemle ulaşabilmeyi ve bu delillerden ispat için yararlanmayı gerektirir. Bunun sınırını hukuka aykırı usullerle delil toplama yasağı oluşturur: Ceza muhakemesinde “hukuka uygun olarak elde edilmeyen deliller, yeni ceza yargılama sistemimizde de ispat aracı olarak kabul edilmemiştir.”[35] Ceza muhakemesinde nitelikleri itibarıyla hukuka uygun olmayan delillerin de hükme esas alınmaları mümkün değildir. Örneğin hukuka aykırı şekilde yapılan arama usul olarak hukuka aykırıdır. Elde edilen vasıta niteliği itibarıyla da hukuka aykırı duruma düşmüş olmaktadır.  

“Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller aracılığıyla ulaşılan başka deliller de, {bunlar hukuka uygun elde edilmiş olsa bile[36]}, yine hükme esas alınamayacaklardır.[37] ‘Genel görüş bu yöndedir’.[38] Zira ‘yasak ağacın meyvesi de zehirlidir’[39]”.[40]

Zamanımızda hukuka aykırı usullerle elde edilen ya da hukuka aykırı nitelikteki delillerin –ve bunlardan hareketle elde edilen diğer tüm- delillerin, hükme esas alınıp alınmayacakları konusunda bir kısım tartışmalar yok değildir:[41]

Bu anlamda Anglo-Amerikan hukukunda aksine bir istisnaya yer vermeksizin hukuka aykırı usullerle elde edilen deliller hükme esas alınmamaktadır.[42] Bu mutlak bir durum arzetmektedir.

Kıt’a Avrupasında ise delillerin, temel hakları ihlâl etmemek kaydıyla, usule aykırı elde edilmelerinin; hükme esas alınabilmeleri imkânı içerdiği ileri sürülmüştür.[43] Aynı hukuk sisteminde sanığın cezalandırılmamasıyla kamusal vicdan ve düzende meydana gelecek üzüntü ve hasarın; cezalandırılmasıyla meydana gelecek kişisel ve kamusal hasardan fazla olması da delil yasağının istisnası olarak görülmüştür.[44]

Hal böyle de olsa; hukuka aykırı delillerin ve bu delillerden hareketle elde edilen delillerin, ayrımsız delil değerlendirme yasakları kapsamında görülmeleri gerekir.[45] Kaldı ki şekle/usule aykırı olarak delil toplamanın da nihayetinde sanık hakkını ihlâl edeceği malumdur.[46] Delil değerlendirme yasaklarındaki, “kamu düzeni ve vicdanının ağır hasara uğramaması için sanığın cezalandırılması” yönündeki istisna, Anayasa ve kanuna aykırı olup; keyfiliğe de kapı açacağından dolayı kabul edilemez.[47]

Anayasa ya göre (madde: 38/6), “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” Buna göre ibrazı kanunen kabul edilemez görülen deliller reddolunurlar.[48]    

Ceza muhakemesinde örneğin:

Savunma hakkı,  şüphelinin/sanığın susarak ya da davranış veya beyanlarla isnadın tutarsızlığını ortaya koymak hakkını içerir.[49] “Bu (savunma) hak(kı) teorik ve soyut değil, etkili ve pratik şekilde yorumlanma(lıdır)… Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince kullanılmasıyla[50] uyumlu olması (gerekir).”[51] Bu kapsamda:

1-) Yargılamada taraflara, şüphelinin/sanığın suçlu olduğuna ilişkin bir ön yargı ya da varsayım içeren; veya böyle bir nitelemeyi “çağrıştıran” beyanlar ya da telkinler[52] yöneltilemez. Aksi hal, kişilerin kesin mahkûmiyete kadar masum sayılma ve lekelenmeme haklarına aykırıdır. Kişiler, kesin mahkûmiyet kararı verilmedikçe “suçlu” sayılamazlar.[53] Bu sebeple yönlendirici telkin ya da beyanlara verilen cevapların hukuka aykırı elde edildiklerinden, mahkûmiyete esas alınamamaları ve reddedilmeleri gerekir.

2-) Ceza muhakemesinde şüpheliye/sanığa yöneltilen, suçluğunu empoze edici ya da çağrıştırıcı ima ve içerik taşıyan söz, soru ve davranışlar hukuka aykırılık oluştururlar.[54] Çünkü bu tür söyleyişler, şüphelinin/sanığın aleyhine “delil gibi sunulan ‘suç itham veya imalarından’ ve/veya ‘önyargı ve/veya algı yanıltmalarından korunma(yı talep)’ hakkı”na aykırıdır. Böyle bir hak adil yargılanma hakkıyla bağlantılı ve masumiyet karinesinden (Anayasa, madde: 36 ve 38) doğan, ismi konulmamış hürriyet olarak görülmelidir.

3-) Yargıtay bir emsal kararında:[55] “dijital delillerin yapısı gereği manipülasyona açık [ve] … diğer tüm deliller gibi … gizlenmeye, değiştirilmeye, bozulmaya elverişli [olduğuna değinmiştir]. … [Ayrıca] dijital delillerin değiştirilebilme kolaylığı[na işaret etmiştir.]”

Bunun gibi, örneğin; itham altındaki kişiler, bu tür delilin uydurulduğunu iddia da edebilirler. Nitekim bu gibi şekillerde delil üretme ve uydurma hususunda iddia veya isnadlar, emsâl kararlara[56] da yansımıştır.

Yargıtay emsal bir kararında[57] ceza muhakemesinde; “duruşma heyetince ne zaman ve nerede incelendiği tutanaklardan anlaşılmayan görüntülere istinaden mahkûmiyet kararı verilemeyeceğine” hükmetmiştir.

Bu sebeplerle, delil araçlarının hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde ve şüpheli/sanık haklarına riayet ederek el konulup ambalajlanması, açılması, incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.[58]  

2.1.2.2. Ceza Muhakemesinde Karara Etkisi Olmayan Vasıtalar

Delillerin her birisi, olayı ya da olayın bir parçasını ispat edebilecek nitelikte olmalıdır.[59] Ceza muhakemesinde delil elde etme zorlukları gibi sebeplerle hukuka uygun olmak kaydıyla her türlü yöntemle elde edilen ispat vasıtalarının toplanması ve delil olma kıymetini takdir bakımından değerlendirilmeleri gerekmektedir.

Bu doğrultuda;

Suçun vuku bulup bulmadığı ve vuku bulan bir suçun şüphelisi/sanığı tarafından işlenip işlenmediğini belirlemede etkili olabilecek ispat vasıtalarının toplanması yargı mercileri için hem görev hem de yetkidir.[60] Bunun istisnası olarak; delil konusu olmayacak ya da ispata hiçbir katkısı olmayacak vasıtalar reddolunacaklardır.[61]

İspatla hiçbir ilgisi görülmeyen vasıtalarla hüküm arasında bir ilgi kurmak mantıken de mümkün olamaz:

“Yasal veya olgusal nedenlerle ceza yargılaması konusu suç ya da sanığın eylemiyle hiçbir bağlantısı olmayan ve bir de; zaten kanıtlanmış ve mahkemenin bunların doğruluğuna zaten ikna olmuş olgular hakkında kanıt alınması gerekmez.”[62]  Dosyada bulunan vasıtalar, anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani bir kanaatle karar vermeye yeterliyse; artık yeni delil sunulması ve tartışılmasına dair talepleri mahkeme reddedecektir.[63] İspata katkısı olsa bile mevcut delillerle ulaşılan maddi gerçeği değiştirmeyeceği anlaşılan vasıtalar da reddin konusunu teşkil etmektedirler.

Örneğin; ceza muhakemesinde “bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.”[64]

İspat edilecek olguya ilişkin kurulacak hükme hiçbir etkisi bulunmadığı; ispata elverişli olmadığı ve içeriğine (mahkemenin objektif bir bakışıyla) ulaşılamayan vasıtalar da reddolunacaktır.[65]

Delilin olayla ilgili olup olmadığının belirlenmesinde tecrübe ve mantık kurallarından faydalanılması gerekir.[66] Bir konuda vuku bulmuş ispatı değiştirmeyip de pekiştiren vasıtaların reddedilmesi de bu kapsamda mümkündür.[67]

Nitekim örneğin:

1-) “Mahkemeler, somut davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği savunma tanıklarının dinlenmesi talebini reddedebilir.” [68]

2-) “Suç tutanağı, yed-i emin senedi, sanık savunması ve dosya kapsamına göre, suça konu emvalin yapacak nitelikli olup el testeresi ile kesilmiş olduğunun sabit olması karşısında(;) emval üzerinde keşif yapılmasına gerek olmadığından,  tebliğnamenin …bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.”[69]

3-) Dosyada maddi gerçeğe ulaşmaya yetecek ispat vasıtası bulunduğu için, Yargıtay’da, özel dairenin kararındaki keşfe gerek olmadığına ilişkin gerekçe bozulmamıştır.[70]

2.1.2.3. Yargılamayı Uzatmak Amacıyla İleri Sürülen Vasıtalar

Buna göre yargılamayı uzatmak amacıyla ileri sürülen vasıtaların delil olarak değerlendirilmeleri talepleri reddolunacaktır.

“Kanunsuz yargılama olmaz” (Anayasa., m. 142/1) ve yargılamanın kamusallığı gibi ilkeler gözetildiğinde; “ne usul ekonomisinin nedenleri ne de delil toplamadaki diğer zorluklar, kanuni düzenleme olmaksızın delil hukuku ilkelerinin sınırlandırılmasını haklı kılmaz.”[71] İşte yukarıdaki yasal hüküm, konuya ilişkin olarak aranacak dayanak olması bakımından, yasal dayanak olacaktır.

Yukarıda belirtilen bir kısım hallerde yapılan ve redde konu olabilecek talepler de; yargılamayı uzatmak “amacıyla” yapılmışsa; sonuç olarak sırf yargılamayı uzatacağı görülmüşse, bu yöndeki gerekçeleri yazılarak  reddolunabilecektir. 

CMK’nın gerekçesine göre de: “istemde bulunan iyi niyetle hareket etmiş olsa da(;) mahkemenin takdirine göre gerçeğin ortaya çıkmasına yardımı olmaksızın yargılamanın ertelenmesini gerektirecek nitelikte ise, istem ret olunabilecektir.”[72]

“Usul ekonomisi”, Anayasal bir ilke olup davaların en kısa zamanda ve en az masrafla bitirilmesini öngörmektedir. Bu nedenle ceza muhakemesinde deliller vasıtaları davayı uzatmak maksadıyla ikame olunmaz.[73] Böyle bir durumda “davayı uzatmak amaçlarını ve gayri ciddilikleri ortaya koyan maddi olaylara ilişkin somut olgular” ret gerekçelerinde belirtilmelidir.[74]

Ceza Muhakemesinde maddi gerçeğe (=mahkûmiyet ya da beraat hükmüne) her türlü şüpheden arındırılmış olarak ulaşıldığı haller vardır. Bu hallede, mahkemenin başka bir delil aracı araştırmaya gerek kalmadığını nazara alarak nihaî/kesin karar vermesi de usul ekonomisine uygun olarak değerlendirilmektedir.[75]

İbraz edilecek ispat vasıtalarının ise, yargılamayı uzatmak amacıyla ileri sürülseler bile; delil olarak kıymetinin olduğu anlaşılan vasıtaların reddedilmemeleri gerekir.[76]

Örneğin;

1-) CMK’nın 178. maddesine göre, duruşmada hazır edilen tanığın dinlenmesi bile sırf yargılamayı uzatıcı görülürse reddedilecektir.

2-) Yargıtay’da konuyla ilgili görev ve yetkinin yeni bir daireye geçmesi sebebiyle, soruşturmanın baştan başlaması talepleri reddedilmiştir.[77] Bu kararda, bu tür bir görev ve yetki değişimi de tabii hâkim güvencesine (Anayasa, madde: 37) aykırı görülmemiştir.

2.1.2.4. Delil İleri Sürmekten ya da Mevcut Delillerden Vazgeçme

CMK’nın 206/3. maddesine göre, “Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

Yasal hükümlerin bir gereklilik olarak öngördüğü konularda da bu hüküm nazara alınmaktadır. Bu durumda, duruşma salonu dışında hazır edilen bir tanığın dinlenilmesinden bu sebeple vazgeçilebilmesi de mümkün olabilecektir.[78]

Madde hükmünün lâfzına göre: delilden vazgeçme konusunda takdir yetkisinin mahkemedeki duruşmada olduğunun kabul edilmesi;[79] ve ayrıca, delilden vazgeçen mahkemenin de vazgeçilen delile dayanarak hüküm kurmaması gerekir.[80]

Emsal bir kararda, ceza muhakemesinde herhangi bir delilden vazgeçilebilmesi, tarafların[81]  birlikte istekte bulunmaları şartına bağlanmıştır.[82] Yalnız; yasal hükümden, vazgeçme talebini, Cumhuriyet savcısının veya savunma tarafının (=sanık ve müdafiinin birlikte olmak kaydıyla[83]) ayrı ayrı yapabilecekleri de anlaşılabilmektedir.

Ceza Muhakemesinde delilden vazgeçmenin, delillerin serbestliği, silâhların eşitliği ve ceza davasının kamusallığı gibi ilkelerle çeliştiği[84] için; CMK’nın anılan 206/3. maddesinin, hukuk devletine aykırılık[85] gibi sebeplerle Anayasaya aykırılığı iddia olunabilir.

Dolayısıyla en azından, CMK’da delillerin toplanmasında ve değerlendirilmesinde serbestlik ilkesi, delil sunmaktan vazgeçme yetkisiyle de çeliştiği için; vazgeçme ile ilgili bu hükmün, anılan bu ilkelere aykırı olmayacak şekilde yorumlanmaları gerekir. Buna göre, maddi gerçeğe ulaşmak amacının mevcudiyeti halinde, delilleri toplamada ve değerlendirmede serbestlik ilkesi gereğince; maddi gerçeği bulma sürecinde belirleyici, etkileyici veya açıklayıcı destek niteliğinde oldukları anlaşılan delillere ulaşmayı gerektirir.[86]

Bu sebeple vazgeçme, sırf ispata etkisi olmayan ve ulaşılması imkânsız olan delil vasıtalarının sunulmasından vazgeçmek şeklinde anlaşılmalıdır. Bu yorum, delilin muhakemeyi uzatmak amacıyla ibrazı halinde reddine ilişkin yasal hükümle bağdaşmış da olmaktadır.

Sanığın lehine olacak delil vasıtalarından vazgeçilmesi, sanığın şüpheden yararlanması ilkesine de aykırı olacağından; bizce (sanığın aleyhine olabilecek) bu tür talepler de reddedilmelidir.

2.1.2.5. (İspat) Vasıtaların(ın) Delil Vasfı Taşımıyor Olması 

Bir delilin, “mutlak surette uyuşmazlığa konu olan olayı temsil etmesi, güvenilir olması[;] akla, mantığa hayatın olağan akışına uygun[;] erişilebilir ve mevcut olması gerekir.”[87] Erişilmesi ya da ibrazı imkânsız olan deliller reddolunurlar.[88]

Deliller, olayın suç teşkil edip etmediğinin ya da suç teşkil ediyorsa isnadın yüklendiği sanığı tarafından işlenip işlenmediğini;[89] gerek tek başına gerekse diğer ispat vasıtaları birlikte değerlendirildiğinde, -aydınlatıcı olarak- belirleme ya da etkileme düzeyinde katkıda bulunurlar.

Ayrıca, delillerin “müştereklik” vasfını kazanmış olmaları da gerekir. Müştereklik, delil vasıtalarının, duruşmada tartışmaya açılmaları ve değerlendirilmeleri anlamına gelmektedir. Ceza muhakemesinde hüküm, tüm deliller birbiriyle desteklenerek ve çarpıştırılarak; sonuçta bu şekilde birlikte değerlendirilerek kurulmalıdır.[90]

Ceza Muhakemesinde delil vasıtasının dosyada bulunması, duruşmada tartışılması, delilin de bu tartışmayla varılacak netice olarak; olayı ya da “muhakeme konusu olayla ilgili bir hususu ispat etmesi ya da çürütmesi gerekir.”[91]

Ceza muhakemesinde yukarıda yer alan, vasıflara ve usullere uymayan, olayın bir kısmını ya da tümünü aydınlatmayan; ya da bir vasıtanın delil niteliği kazanmasına destek olmayan delillerin reddedilmeleri gerekmektedir.

Örneğin akla ve mantıka uygun olmadığı gibi, olaydaki diğer delillerle desteklenmeyen, “ gerçeği yansıtma[yan] ve varsayıma dayalı olarak tarafların söylemediği ve bilinmeyen bir neden[e dayandırılan]”[92] soyut çıkarımların delil olarak kabul edilmeleri mümkün olamaz.

“Kanaatlerin mantıkî gerekçesi yoktur. Olmayan şey gösterilemez.”[93] Delillerdeki boşluklar da varsayımla ya da izlenimle doldurulamaz.[94] Aksi hal, varsayımı ispat vasıtası ve hatta delil olarak görmek olur.

Sonuçta varsayım ispat vasıtası veya delil olmayacağı gibi; tahmin, ihtimal ya da kehânet ve hatta maddi bulgu olmadan dayanak alınan “tecrübe” veya “akıl yürütme” de delil olamaz. Örneğin:

1-) Bir taşınıra alacak karşılığında, kanuna dayanarak, hapis hakkı kurulabilir. Bu durumda,  “rıza dışı taşınır edinmenin her halde hırsızlık olacağı gibi bir varsayım”la mahkûmiyete hükmedilemez. Böyle bir “varsayım”, delil olarak ileri sürülse bile, delillerin taşıması gereken özellikleri taşımadığından dolayı reddolunması gerekir.

2-) Bir kimsenin, amacını bilmediği ve birlikte hareket etmediği bir örgüte üyeliğinden mahkûmiyetine dayanak/vesile olan bir varsayım, hukuka aykırıdır.[95] Bu varsayım delil ya da delil vasıtası olamayacağından[96]  dolayı, -taraflarca delil olarak ileri sürülseler bile- reddolunmaları gerekir.

3-) Bir mahkûmiyet kararında delil olarak örneğin; “başka dosyadaki benzerliklerden edinilen izlenimler”e dayanmak[97]  da Anayasanın, karar için “izlenim” değil,  vicdani kanaat arayan 138. maddesine aykırı olacaktır.

Diğer taraftan ceza muhakemesinde herbir konu ile ilgili olarak, “duruşmalı inceleme yapılması zorunluluğuna uyulması”[98] şarttır.

Dolayısıyla dosyaya eklenmeyen ve duruşmada tartışılmayan bir vasıtanın gerekçeye delil olarak alınması; CMK’nın 217. maddesiyle de çelişecektir.

4-) 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununa(=PVSK’ya) uygun şekilde yaptırılacak bir teşhis işleminde:[99] teşhis edeni yönlendirici (olabilecek ya da böyle de anlaşılabilecek)  ima, adlandırma, rumuzlandırma, teşhisi güvenilir bir ispat vasıtası olmaktan çıkarır. Bir kimsenin evvelce tanıdığı bir kimseyi tanımak anlamında göstermesi de teşhis olamaz.  Bir teşhis işlemi, teşhis edenin menfaati ihtimali bertaraf edilemedikçe de, hükme esas alınmamalı;  reddedilmelidirler.

3. Ceza Muhakemesinde Reddolunan Delillerin Dosyadan Çıkarılıp Çıkarılmaması Sorunu

3.1. Ceza Muhakemesinde Etkisi veya İlgisi Olmayan/Ol(a)mayacağı Anlaşılan ve Delil Vasfı Taşımayan ya da Ulaşılması İmkânsız Vasıtalar Bakımından

Ceza muhakemesinde yargılamayı etkilemeyecek ispat vasıtalarının adli mercilerce reddi, CMK’nın 206/2. maddesinde yer almaktadır. “Olayla ilgisi bulunmayan soruların sorulması, delillerin toplanması ceza muhakemesi hukuku esaslarına aykırı olduğu için zaten mümkün değildir.”[100] Örneğin; Orman ağacını kaçak kesmek -şeklindeki kaçakçılık- suçunda, [suçun sübutuna etki etmediği sürece,] ağaçların yaş mı kurumu olduğunun belirlenmesi gibi bir talep ya da dosyaya bu şekilde girmiş içerik, reddolunabilecektir.[101]

Dolayısıyla, davada delil olarak değerlendirilemeyeceği açıkça anlaşılan ve bu doğrultuda; görülen dava ile hiçbir ilgisi olmayan/kurulamayan vasıtaların, evleviyetle, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında sunulmamaları gerekmektedir. Böyle bir durumun vukuunda da ispata etki etmeyecek olan vasıtalar reddolunmuş olacaklardır.

Bununla birlikte (yukarıda söylediğimiz gibi) ceza muhakemesinde:

 

CMK’nın 206. maddesine dayanarak delillerin reddi, her zaman bunların dosyadan ayıklanması anlamına gelmez. Bu kapsamda ancak:

1-) Muhakeme konusu olayın suç teşkil edip etmediğiyle ve,

2-) Olay suç teşkil ediyorsa, bu suçu belirlenen ve yargılanan sanığın işleyip işlemediğiyle,

Hiçbir ilgisi olmayan vasıtaların dosyada bulundurulmaları gereksiz ve dosyanın incelenmesini zorlaştırıcı da olabilecek bir olumsuzluktur.

Toplanan ama yargılamada olayla ilgisi görülmeyen vasıtaların, dosyadan çıkarılabilmeleri doktrinde[102] de mümkün görülmektedir.

Bu kapsamda, sadece, hiçbir delil özelliği ve değeri taşımayan, ulaşılması imkânsız vasıtaların dosyadan çıkarılmaları mümkündür. Diğer bir deyişle, bir kısım vasıtaların dosyada kalmaları:

1-) Kanuna aykırı ve/veya; 

2-) Özel hayatın gizliliği ya da adil yargılanma hakları gibi hakları ihlal edici;

Olacaksa, dosyadan çıkarılmaları mecburi olacaktır.

İlk olarak: bir vasıtanın dosyada bulunmasının kanuna aykırı olup olmadığı, yasal hükümden anlaşılabilecektir. Örneğin:

CMK ve ilgili yönetmelik, iletişimin dinlenmesi neticesinde elde edilen ve dava ile ilgisi olmayan verilerin imha edilmesini öngörmüştür. Bu durum, dinleme konusuyla ilgisi olmayan bilgi ve belgelerin, bir şekilde girmişse, dosyadan çıkarılmasını doğal olarak mecburi kılar.

İkinci olarak: açık bir kanun hükmünün bulunmadığı hallerde ise, bir vasıtanın yargılamada ispatla hiçbir ilişkisinin bulunamayacağını tespitte esas alınacak değerlendirme ölçüsü; hukuk bilgisine sahip bir kimsenin günlük hayatın olağan akışına göre iyi niyet kurallarına uygun objektif bakışıdır. Bu şekildeki bir bakışla bahse konu vasıtaların “ispat vasıtası” ve bu vasıtanın değerlendirildiğinde “delil” olma ihtimallerinin öngörülemezliği; bu “vasıtalar”ın dava ile hiçbir ilgilerinin kurulamayışı sözkonusu olacaktır.

Örneğin; dosyaya aramada elkonulan ama yargılamayla hiçbir ilgisi bulunmayan mahrem bir belgenin dosyada bulundurulması,  özel hayatın gizliliğine saygı gösterme hakkının gereğidir.

 

Ceza muhakemesinde “reddedilen delilin dosyada tutulamayacağı veya dava dosyası dışına alınmasa bile delil üzerinde mahkemece ayrıca tartışma açılamayacağı”[103] görüşünü; kanaatimizce:

1-) Yargılamayla hiçbir ilgisi kurulamayan ya da dosyadan çıkarılması kanun gereği olan (bilgi ve belge gibi) vasıtalar için öngörmek;

2-) Yargılamada ispata etkisi olmayacak ve hükme esas alınmayacak diğer vasıtaların denetlenebilirlik için dosyada tutulmasını kabul etmek;

Şeklinde yorumlamak bizce isabetli olacaktır. Bu arada:

Soruşturma ya da kovuşturma safhasında suçla ilgisi olduğu görülen ispat vasıtalarının sonraki gelişmelerle yargılama süreciyle ilgisiz hale geldikleri; ya da bunların başlangıçtan itibaren yargılamayla ilgisi olmadıklarının sonradan anlaşılması söz konusu olabilir. Bu durum da olayla hiçbir ilgisi olmadığı/olmayacağı açıkça anlaşılanlar dışındaki vasıtaların dosyadan çıkarılmamalarını gerektirir.  

İlk derece mahkemesinin olayla ilgisi olmadığı gibi bir gerekçe ile reddedebilecek bir vasıtanın; az da olsa kanun yolu yargısal denetimlerinde nazara alınabilecek olması ihtimali de, bunların dosyadan çıkarılmamalarını gerektirir.

3.2. Ceza Muhakemesinde Hukuka Aykırı Usullerle Elde Edilen ya da Niteliği İtibarıyla Hukuka Aykırı Deliller Bakımından

Hukuka aykırı usullerle -elde edilen ya da bunlardan hareket ederek- ele geçirilen delillerin ayrım gözetmeksizin hükme esas alınamayacaklarını, anılan yasal hükümden çıkarmak mümkündür.[104] Bununla birlikte:

Ceza muhakemesinde hukuka aykırı delillerin, dosyada çıkarılması mümkün değildir.[105]

Çünkü; ceza muhakemesinde hukuka aykırı vasıtaların dosyadan çıkarılmamasını ve ileri sürüldüklerinde dosyasında muhafazası, şu sebeplere dayandırılabilir:

1-) CMK, 217. maddesinde, hukuka aykırı usullerle elde edilmiş ya da hukuka aykırı nitelikteki delillerin hükme esas alınamayacakları belirtmiş; bundan daha başka -örneğin dosyadan çıkarılması gibi- bir işlem öngörmemiştir.[106]

2-) Bir uyuşmazlığı karara bağlayan ilk derece mahkemesi, dosyadaki hukuka aykırı vasıtaları hükme esas almayacaktır. Bunu da kararda; bunların, hukuka aykırı usulle elde edilmiş oldukları şeklinde gerekçeli olarak belirtecektir.  

Ama bu kararın yargısal denetiminin yapıldığı istinaf ve Yargıtay incelemelerinde, ilk derece mahkemesinin bu vasıtaları hukuka aykırı görmesine ilişkin gerekçeleri, isabetli bulunmayabilecektir. Bu şekilde bir denetimin isabetli olması için anılan vasıtalar doğal olarak dosyadan çıkarılmamalıdır.

Ancak bunların dosyada kalmaları; yargılamada ya da kanun yolları denetiminde hukuka uygun hale dönüştükleri veya hükme esas alınabilecekleri anlamına gel(e)mez:

Delil değerlendirme yasakları kapsamında bulunan vasıtaların dosyada bulundurulması; sadece mahkeme hüküm gerekçesinin denetlenebilirliği içindir.

3.3. Konuyla İlgisi Bakımından Ceza Muhakemesinde Soruşturmayla ya da Kovuşturmayla İlgisi Olmayan/Kalmayan Eşyaların İadesi

Elkoyma, gerek rıza ile gerekse rızasız olsun nihayetinde ceza muhakemesi gayelerini, yakın bir tehlikeye karşı koruyan geçici bir tedbirdir. Ceza muhakemesinde; sadece suçun tüm yönleri ile açığa çıkmasını temine yönelik olan vasıtalara el konulabilecektir.[107] Çünkü, geniş anlamda elkoyma bir vasıta üzerinde tasarruf hürriyetine, delil olma gibi ceza muhakemesi gayelerine uygun sebeplerle son verilmesidir.

Ceza muhakemesi sürecinde ispat vasıtası olarak elkonulan vasıtaların muhakeme sürecinde ilgisinin kalmaması halinde sahibine iade edilmesi gerekmektedir.[108] Bu sebeple; “hüküm”den sonra ya da muhakeme aşamasında gerek kalmamışsa, eşyalara ya da (dijital) imajlara (≈kopyalara) elkoyma işlemine son verilmelidir.[109]

Elkonulan eşyaların bozulma ya da yok olma özelliğini taşımaları halinde, -adli emanette saklanamayacaklarından-, en kısa sürede incelenip muhatabına iade edilmeleri uygun olabilecektir. Yine incelemeler sonucunda ispat vasıtası niteliği taşımadığı görülenlerle, incelendikleri için kendilerine gerek kalmadığı anlaşılan eşya ve materyallerin de, mülkiyet hakkı gereğince, iadeleri gerekmektedir.

4. Sonuç Olarak: Ceza Muhakemesinde Deliller Vasıtalarının Reddinde ve Reddedilen Delillerin Dosyadan Çıkarılmasında Benimsenecek Ölçü  

4.1. Delil Vasıtalarının Reddi Bakımından

Soruşturma ve kovuşturma safhalarının kendine has(=özgü) durumlarına uygun aydınlatma ve ispatla ilgili olabileceklerden;

1-) İspatı etkileyici veya değiştirici nitelikte olmayacak;

2-) Ulaşılması imkânsız ya da delil vasfı taşımayacak veya rlde edilişleri/nitelikleri itibarıyla hukuka aykırı;

3-) Sadece (soruşturma ve/veya kovuşturmayı (≈muhakemeyi)uzatmak amacıyla ileri sürüldüğü anlaşılan;

4-) Taraflarca ileri sürülmekten vazgeçilen;

Vasıtaların, reddolunması gerekecektir. (CMK., m. 206/2, 206/3).

CMK’nın konuya ilişkin 206/2. maddesi, reddolunabilir şeklinde bir takdir yetkisi vermek yerine; “reddolunur” diyerek bir bağlı yetki vermiştir.

CMK’nın 206/3. maddesi ise delillerden vazgeçilebilmesini mümkün kılmıştır. Buna göre mahkemece delilden vazgeçilmesi talebi reddolunabilecektir. Kaldı ki, delil toplamada serbestlik ve suçların aydınlatılmasının kamu yararına olması gibi olguların; suçun aydınlatılmasına yarayabileceği değerlendirilen delillerden vazgeçilmesi talebinin reddini gerektirebileceği söylenebilir.

Delillerden vazgeçme talebinin, ceza muhakemesinde doğrudan araştırma, muhakemenin kamusallığı, çelişmeli yargılama; ayrıca, sanığın lehinde ve aleyhindeki tüm ispat vasıtalarının toplanması ve hukuk devleti gibi ilke ve yasal hükümlere aykırı olabileceği de malumdur.

Bir vasıtaya delil vasfı ve özelliği verilemiyorsa ya da verilemeyeceği anlaşılmışsa, doğal olarak onun da reddolunmasından başka seçenek olmayacaktır.

Emsal kararlarda,[110] “savunma hakkının kısıtlanmaması yönündeki güvencelerin ihlâl edilemeyeceği” üzerinde hassasiyetle durulmaktadır: “Sanığa, … aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda … kendisini savunma ve bu hususta delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.”[111].[112]

Hal böyle de olsa, ceza muhakemesinde bir vasıta; eldeki vasıtanın yargılamadaki kanaati olgunlaştırıcı, destekleyici veya değiştirici hiçbir katkısı olmadığı veya sırf muhakemeyi uzatmayı amaçladığı anlaşılmışsa reddedilecektir.

4.2. Ret Yetkisi

Yasal hükümden redde yetkili merciin, mahkeme olduğu anlaşılmaktadır. Ama hazırlık soruşturmasında şüphelinin/sanığın lehinde ve aleyhinde toplanan tüm delillerin,  “‘yeterli şüpheye ulaşmak’ amacıyla” değerlendirilmeleri; yukarıdaki seçenekler kapsamında bulunan vasıtaların reddolunması da işin doğası gereği Cumhuriyet Savcısının görev ve yetkisindedir.

Buna göre verilecek “kovuşturmaya yer olmadığı (=takipsizlik) kararı”na itiraz ile; görevli ve yetkili hâkimliğin/mahkemenin konuyu yargısal olarak denetleme; bu denetleme kapsamında delilleri red ya da kabulde takdir görev ve yetkileri de burada zikredilmelidir.

Yalnız, CMK’nın 206/3. maddesinde değinilen delillerden vazgeçilmesi talebinin kabulü ya da reddi, münhasıran(=sadece) mahkeme yetkisinde olacaktır. Çünkü bu hüküm, iddia makamını “vazgeçme talebi” yapmakla görevli ve yetkili kılmaktadır. Bu durum, kanun koyucunun iddia makamına delilden ancak mahkemede(ki duruşmada) vazgeçme talebinde bulunabilme yetkisi vermeyi amaçladığına işaret etmektedir.

4.3. Reddolunan Vasıtaların Dosyadan Çıkarılması Sorunu

4.3.1. Dosyadan Çıkarılamayacak Vasıtalara İlişkin Tartışma

Ceza Muhakemesinde reddolunan delilin dosyadan çıkarılmasının mümkün olmadığını belirten genel görüş; kanunda bu usulün öngörülmediği gerekçesine dayandırılabilir.[113]

Dosyadan çıkarılan delilin denetimi kalkmış olacaktır. Reddolunan delilin, dosyadan çıkarılmasının CMK’dan evvelki dönemde mümkün görülebileceği de nazara alındığında;[114] – kural olarak reddolunan bu delillerin dosyada muhafazası gerekecektir.[115]

Denetlenebilirlik açısından, yargılamada taraflarca ileri sürülen; yargılama konusuyla ilgili görülebilecek yeni vasıtaların da, CMK’nın 206. maddesi kapsamında reddedilecekleri; ama dosyadan çıkarılamayacakları düşünülmelidir.[116] Diğer bir deyişle, yargılama ile ilgili olduğu anlaşılan ama:

1-) İspatlanmış maddi gerçeği değiştirmeyen etkilemeyen veya;

2-) Sırf yargılamayı uzatmayı amaçlayan ya da;

3-) Hukuka aykırı olduğu için hükme esas alınamayacak;

Vasıtaların, dosyada bulundurulmaları, en azından yargısal denetlenebilirlik açısından gerekir.  

4.3.2. Dosyadan Çıkarılabilecek Vasıtalar ve Usul

Ceza muhakemesinde örneğin:

1-) (-İletişimin tespitinde olayı aydınlatmayan verilerin imha edilmesi; kopyası alınan dijital verilen muhatabına iadesi gibi-) bazı yasal hallerde bir kısım verilerin dosyadan çıkarılması söz konusu olabilecektir.

2-) Olayın suç teşkil edip etmediğine ve suç teşkil ediyorsa şüphelisinin belirlenen kişi(ler) olup olmadığıyla -belirleyici, vicdani kanaati değiştirici, pekiştirici veya etkileyici olmadığından dolayı;- hiçbir şekilde ilgili olmadıkları anlaşılan vasıtaların dosyada kalmaları da gereksiz olabilecektir.

Delillerin reddedilmesi ve yukarıdaki ölçüte uygun olarak dosyadan çıkarılması, açık ve hiçbir tereddüde meydan vermeyecek gerekçelere bağlanmalıdır. [117] CMK’nın 230. maddesine, mahkemenin vereceği kararlarda hükme esas alınan ve reddolunan delillerin kabul veya ret gerekçelerinin açıkça yazılması hususu eklenmiştir.[118]      

Yazar: Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman, rderdiman@hukukiyaklasim.com 

        iletisim@hukukiyaklasim.com

Dikkat                     :
1-)  Bu makalenin, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.
2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:

R. Cengiz Derdiman,  “Ceza Muhakemesinde İspata Yaramayan Vasıtalar”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.
3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka: 

Kaynak:  R. Cengiz Derdiman,  “Ceza Muhakemesinde İspata Yaramayan Vasıtalar”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.

Dipnotlar

[1]     Derdiman, R. Cengiz (2019): “Ceza Muhakemesinde İspat Kavramı ve Kapsamı”, Bursa Barosu Dergisi, yıl: 44, sayı: 109, ss: 74-83.

[2]     Derdiman, 2019: 75 ve aynı yerdeki kaynaklar. “Yeni Kanunun [=CMK’nın (160. maddesinin)] ‘bir suçun işlendiği izlenimi veren bir hal’ diye açıkça tanımladığı(;) ‘zehap’ derecesinde makul bir başlangıç şüphesi mevcut bulunmadan, başlangıç soruşturması yapılamaz.” Kunter, Nurullah—Yenisey, Feridun-Nuhoğlu, Ayşe (2007): Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku 16. Baskı, Beta Yayınevi yayını, İstanbul, s. 1136.

[3]     Benzer yönde: Eryılmaz, M. Bedri (2012): Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, s. 631, 649.

[4]     Zafer, Hamide (2013): Ceza Muhakemesi Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2931 Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 1887, Eskişehir, s. 24.

[5]     Basit, makûl, yeterli ve kuvvetli şüphe konusunda bakınız: Derdiman, 2019, s. 75; Şahin, Cumhur (1994): Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması, Yetkin Yayınları, Ankara, s. 114; Centel, Nur-Zafer, Hamide (2018): Ceza Muhakemesi Hukuku, Yenilenmiş ve Gözden Geçirilmiş 15. Bası, Beta Yayınları, İstanbul, s. 90-92; Eryılmaz, s. 44-46; Bıçak, Vahit (2011): Suç Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, s. 329..

[6]     Derdiman, 2019: 75 ve aynı yerde atıf yapılan kaynaklar. Başka tanımlardan birisi için bakınız örneğin: Centel-Zafer, s. 776.

[7]     Yargıtay (2013): Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 03.07.2013 tarihli ve Esas: 2013/5127 Karar: 2013/17549 sayılı kararı, http://kazanci.com.tr (23.06.2022).

[8]     Bakınız: Bertel, Christian- Venier, Andreas (2006):  Einführung in die neue Strafprozessordnung,  2., überarbeitete Auflage, Springer-Verlag, Wien, s. 12.

[9]     Yavuz, Mehmet (2012): “Ceza Muhakemesinde İspat Sorunu”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Yıl:3, Sayı:9 (20 Nisan 2012) 151-176, s. 155.

[10]    Soyaslan, Doğan (2010): Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncelleştirilmilş 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, s. 403.

[11]    Yargıtay (2018): Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 26.03.2018 Esas No:2017/4274 Karar No: 2018/1149 sayılı kararı karşı oy yazısı.

 

[12]    Yargıtay (2016): Yargıtay 16. Ceza Dairesinin, 21.04.2016 tarihli ve Esas No:2015/4672, Karar No:2016/2330 sayılı kararı, https://avukatlarasor.net (06.06.2022); Derdiman, 2019: 83.

[13]    Gedik, Doğan (2018). Ceza Muhakemesinde İspat ve Şüphenin Sanık Lehine Yorumlanması, Seçkin Yayınevi yayını, Ankara, s. 258

[14]    YCGK (2004): YCGK’nın 30.03.2004 tarihli ve 7/63-74 sayılı kararı, nakleden: Gedik, s. 258, dipnot: 675; nakleden: Noyan, Erdal (2007). Ceza Davası, 2. Baskı, Seçkin Yayını, Ankara, s. 856.

[15]    Hellmann, Uwe (1998). Strafprozeßrecht, Springer-Verlag Berlin Heidelberg, s. 239; bakınız Gerekçe (2003): Ceza Muhakemesi Kanununa İlişkin 698 sayılı Adalet Komisyonu Raporu 22. Dönem 3. Yasam yılı, https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss698m.htm (25.11.2018). YCGK (2017): YCGK’nın 26.09.2017 tarihli ve Esas: 2017/16.MD-956, Karar: 2017/370 sayılı kararına,[ https://rayp.adalet.gov.tr (07.06.2022)],  göre(s. 72): Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi mahkemeye aittir.”

[16]    Aynı yönde bakınız ve karşılaştırınız: Birtek, Fatih (2017). Ceza Muhakemesinde Delil ve İspat, 2. Baskı, Adalet Yayınevi yayını, Ankara, s. 502, 503.

[17]    Yargılama “bir uyuşmazlığı, iddia ve karşı iddiaları çarpıştırarak varılan sonucu en uygun kanun hükmü çerçevesinde karara bağlayarak sonuçlandırmaktır.” Derdiman, R. Cengiz (2015): İdare Hukuku, 5. Baskı, Aktüel Kitabevi Yayını, Bursa, s. 7, 8.

[18]    Benzer görüş: Feyzioğlu, s. 177, 178; Bıçak, s. 513.

[19]    Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 1121, 1122.

[20]    Aynı yönde: Dinler, Veysel (2009): Ceza Muhakemesinde Delillerin Toplanması, Yüksek Lisans Tezi, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Suç Araştırmaları Anabilim Dalı, Ankara, s. 7.

[21]    Benzer görüş bakımından karşılaştırınız: Feyzioğlu, Metin (2015): Ceza Muhakemesinde İspatın Ölçütü Olarak Vicdani Kanaat, Islık Yayınları, İstanbul, s. 230.

[22]    Bakınız: Dinler,  s. 7.

[23]    Centel-Zafer, s. 794.

[24]    Aynı yönde: Birtek, s. 23.

[25]    Dinler, s. 11. İHAM, delil başlangıcı bulunmayan durumlarda aksi ispat edilmedikçe geçerli olan bulgulardan (=karinelerden) hareketle verilecek mahkûmiyet kararı adil yargılanma hakkını ihlâl etmiş olur. Gedik, 2018: 293, Bu hususta bakınız: İHAM’ın 20.06.2001 tarihli Telfner/Avusturya kararı; Gedik, 2018: 293; Birtek, s. 40.

[26]    Bıçak, s. 425.

[27]    Zafer, s. 66.

[28]    Bakınız: Rödig, Jürgen (1973), Die Theorie des gerichtlichen Erkenntnisverfahrens, Die Grundlinien des zivil-, straf- und verwaltungsgerichtlichen Prozesses, Springer-Verlag Berlin . Heidelberg· New York. S. 114.

[29]    Feyzioğlu, s. 231.

[30]    Aksi Görüş: Feyzioğlu, s. 232; Centel-Zafer, s. 237. Karşılaştırınız: Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 1121, 1122.

[31]    Benzer yönde: Eryılmaz, s. 632.

[32]    Kunter-Yenisye-Nuhoğlu, s. 53.

[33]    Gedik, 2018: 43.

[34]    Benzer görüş: Gedik, 2018: 42, 43.

[35]    YCGK (2005): Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.11.2005 tarihli ve Esas: 2005/7-144 Karar: 2005/150 sayılı kararı.

[36]    Derdiman, 1990: 116

[37]    Gless, Sabine (2010), “Beweisverbote und Fernwirkung”, Schweizerische Zeitschrift für Strafrecht, (Sonderdruck), Band 128 · 2010 · Heft 2 Stärnpfli Verlag, ss: 146-160, s. 154, 155; YCGK, 2005.

[38]    Derdiman, 1990: 116.

[39]    YCGK, 2005; Derdiman, R. Cengiz (2007), Polis Yönetimi ve Hukuku, Mevzuattaki En Son Değişikliklere Göre Yeniden Yazılmış 3. Baskı, Nobel Yayınları, Ankara, s. 81, 82.

[40]    Derdiman, 2019: 79

[41]    Bakınız örneğin: Öztürk, s. 414 ve devamı; Zafer, s. 166.

[42]    YCGK (2007): Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 26.07.2007 tarihli ve Esas: 2007/7-147 Karar: 2007/159 sayılı kararı, https://cdn.istanbul.edu.tr (06.06.2022), s. 11.

[43]    Bakınız örneğin: Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 1083.

[44]    Bakınız: YCGK, 2007: 11, 12, 16.

[45]    Aynı kanaat: Ünver, Yener-Hakeri, Hakan (2006). Sorularla Ceza Muhakemesi Hukuku, Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara, s. 235; YCKG, 2007: 13 ve devamındaki karşı oy yazısı; Eicker, Andreas (2001). Die Prinzipien der »materiellen Wahrheit« und der »freien Beweiswürdigung« im Strafprozeß, Centaurus Verlag & Media, Herbolzheim, s. 42.

[46]    Aynı yönde: Öztürk, s. 406; YCGK, 2007: 7.

[47]    Bakınız: YCGK, 2007: 11, 12, 16.

[48]    Hellmann, s. 239.

[49]    Derdiman, R. Cengiz (1996). “Hazırlık Soruşturmasında Müdafiden Yararlanma Hakkı”, Amme İdaresi Dergisi, cilt: 29, sayı: 3 Eylül 1996, ss: 117-139., s. 118; Akıllıoğlu, Tekin (1982): Yönetim Önünde Savunma Hakları, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayını, Ankara, s. 17. Savunma hakkının görünüşte kalmaması, etkin kullanılması esastır. Bu nedenle: İHAM kararlarında soruşturma dosyasının incelenebilmesi hakkının gerekliliğine ve bundan sonra yapılan savunmanın muteber olduğunu kabul etmiştir. İHAM 1. Dairesinin 26 July 2011 tarihli ve  35485/0545553/0535680/05 and 36085/05  başvuru sayılı Azerbaycana karşı Hüseyn ve diğerleri kararı ve AİHM’in 18 March 1997ve 22209/93 başvuru numaralı Fransaya karşı Foucher kararı.

[50]    Ceza Muhakemesinde sanığın“…duruşmada dinlenen insanları görebilmesi ve sarf edilen ifadelerden haberdar olabilmesi, ayrıca kendisinin de mahkeme, tanıklar ve diğer ilgililer tarafından görülmesinin ve dinlenilmesinin teknik engeller bulunmaksızın garanti edilmesi gerekir {(İHAM’ın) Sakhnovskiy/Rusya [BD], B. No: 21272/03, 2/10/2010, § 98;Marcello Viola,§§ 72-74 (kararı)}” Yargıtay 3. Ceza Dairesinin  22.12.2021 tarihli ve Esas: 2021/15211,  Karar: 2021/11109 sayılı kararı.

[51]    İHAM (1992). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 15.06.1992 ve Başvuru No:12433/86 sayılı Ludi/İsviçre, ile 13.05.1980 tarihli ve B.No:6694/74 sayılı Artico/İtalya kararları, atıf yapan: Yargıtay (2017): Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 26.09.2017 tarihli ve esas: 2017/16, karar: 2017/370 sayılı kararı, https://rayp.adalet.gov.tr (05.06.2022).

[52]    “Telkin ya(ln)ız irade özgürlüğüne bir saldırıyı ifade etmez, ayrıca hatırlama yeteneğine ve anlama yeteneğine de saldırıyı ifade eder; sonuçta, her iki nedenden ötürü yasaktır.” (Cihan, 136). Telkin içeren sorular suçu ve suçluyu belirlemeye yönelik bir taktik olarak da görülemez (Şahin, s. 138).

[53]    “Şüpheli” veya “sanık”lık gibi sıfatlar, “kısmî bir lekelenme” içerebileceklerinden dolayı, toplum içinde dahi kullanılmaz.

[54]    Örneğin avukat Celal Ülgen, Balyoz soruşturması sırasında müvekkiline, ifadesinin alınması sırasında C. savcısınca yöneltilen peşinen suçlu olduğunu içeren veya ima eden sorulara, böyle soru olmaz diye itiraz ettiğini söylemiştir. Kendisinin beyanlarına göre, soru bu itirazına göre düzeltilmiş ve sonraki sorular da suçluymuş gibi peşin algı oluşturmaktan arındırılmış vaziyette sorulmuştur Arslan, Ayşenur (2018): “Medya Mahallesi Programı”, Halk TV, 06.12.2018, saat: 11.59-12.01 civarı.

[55]    Yargıtay, (2013a):Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.2013 tarihli ve esas: 2013/9110, karar: 2013/12351 sayılı kararı.

[56]    Örneğin şu kararlara bakınız: AyM (2014a): Anayasa Mahkemesinin 18/6/2014 tarihli ve Kişisel Başvuru: 2013/7800 sayılı kararı; AyM (2016): Anayasa Mahkemesinin, 4.8.2016 tarihli ve esas no: 2016/6 (değişik işler), karar no: 2016/12 sayılı kararı; HSYK (2016). Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 24.08.2016 tarihli ve tutanak no: 17, karar no: 2016/426 sayılı kararı s. 18, 27; Yargıtay, 2013a; Yargıtay, 2016; İCB (2018). İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının “İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine” Hitaplı, 30/11/2018 tarihli ve esas: 2017/16 dosya sayılı Esas Hakkında Mütalaası, https://odatv.com/images2/2018_11/2018_11_30/ergenekon_1.pdf, (20.12.2018), s. 26.

[57]    Yargıtay (2012): Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 16.01.2012 tarihli ve esas: 2008/10249, karar: 2012/48 sayılı kararı, nakleden: Arslan, Çetin, “Dijital Delil ve İletişimin Denetlenmesi”  Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi (CHKD), Cilt: 3, Sayı: 2, 2015, s. 262.

[58]    Bakınız: Yargıtay, 2016.

[59]    Aynı yönde: Öztürk, Bahri {Editör (2017)}. Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncellenmiş 11. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, s. 297.

[60]    Eicker, s. 42

[61]    Aynı yönde karşılaştırınız: Hellmann, s. 239

[62]    Hellmann, s. 239

[63]    Soyaslan, s. 395.

[64]    YCGK (2021): YCGK’nın 08.06.2021 tarihli ve Esas: 2020/159 Karar: 2021/252 sayılı kararı, https://barandogan.av.tr (07.06.2022).

[65]    Soyaslan, s. 396.

[66]    Birtek, s. 52.

[67]    Gökcen-Çakır. s. 2914; Albayark, s. 422.

[68]    YCGK, 2017, s. 72. (Aynı kararda atıf yapılan karar: AİHM, Huseyn ve diğerleri/Azerbaycan, B.No:5485/05, 45553/05, 35680/05 ve 36085/05, 26.07.2011, § 196). Aynı yönde bakınız: Yargıtay (2017b) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24.4.2017 tarihli ve Esas: 2017/3 Karar: 2017/3 sayılı kararı, nakleden: Gökcen-Çakır, s. 2914.

[69]    Yargıtay (2017a): Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 08.03.2017 tarihli ve Esas: 2015/8345 Karar: 2017/1997 sayılı kararı, https://www.sinerjimevzuat.com (15.06.2022).

[70]    Bakınız: Yargıtay (2004): Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.07.2004 tarihli ve Esas: 2004/1-136 Karar: 2004/158 sayılı kararı, https://www.sinerjimevzuat.com (20.12.2021)

[71]    Hellmann, s. 217.

[72]    Gerekçe, 2003.

[73]    Yargıtay (1934): YCGK’nın 05.03.1934 tarihli ve esas: 1934/51, karar: 1934/38 sayılı kararı, nakleden: Kantar, Baha (1946), Ceza Muhakemeleri Usulü, İkinci Kitap, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, s. 145, 146.

[74]    Yargıtay, 2016.

[75]    Albayrak, Mustafa (2013). Notlu-Atıflı-Uygulamalı Ceza Muhakemesi Kanunu, 8. Baskı, Adalet Yayınevi yayını, Ankara, s. 422.

[76]    Benzer görüş: Ünver-Hakeri, 437, 438.

[77]    Yargıtay 2017b, nakleden: YCGK, 2017.

[78]    Benzer görüş: Ünver-Hakeri, s. 344.

[79]    Ünver-Hakeri, s. 344.

[80]    Centel-Zafer, s. 782.

[81]    Vazgeçme konusunda takdir kullanabilecek kişiler arasındaki “katılan(=müdahil)”, hükümet tasarında yer almış ama TBMM Adalet Komisyonunda metne dâhil edilmemiştir. Bakınız: Gerekçe, 2003. Katılanın yalnızca kişisel hakları için gösterdiği delilden vazgeçebileceğine dair hüküm de 5353 sayılı kanunla kaldırılmıştır. Bundan vazgeçebilecekler kapsamında “katılanın (=müdahilin)” yer almadığı sonucuna varılabilecektir. Aksi görüş bakımından karşılaştırınız: Centel-Zafer, s. 782.

[82]    YCGK (1989): YCGK’nın 06.11.1989 tarihli ve Esas: 1989/274 Karar: 1989/33 sayılı kararı, bakınız: Soyaslan, s. 396; aynı yönde: Ünver-Hakeri, s. 344.

[83]    Sanık ile avukatının anlaşamadığı durumda[;] müdafi, ya dosyadan çekilmeli veya sanığın rızasının duruşma tutanağına geçmesini sağlamak suretiyle müdafilik görevine devam etmelidir.”  Şen, Ersan (2017). “Delilin Dosyadan Çekilmesi” Hukuki Haber, 19.11.2017, https://www.hukukihaber.net (07.06.2022)

[84]    Gedik, Doğan (2019). “Ceza Muhakemesinde Hâkimin Delilleri Değerlendirme Serbestliği (CMK m.217)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, cilt:21, Özel Sayı, 2019, ss: 913-963, s. 920.

[85]    Ünver-Hakeri, s. 233, 344-346, 440, 441.

[86]    Benzer Görüş: Soyaslan, s. 396; Gedik, 2018: s. 258.

[87]    Gökcen-Çakır, s. 2913.

[88]    Albayrak, s. 422.

[89]    Eryılmaz, s. 631, 649

[90]    Noyan, s. 856.

[91]    Bıçak, s. 426.

[92]    YCGK (2013): YCGK’nın 05.11.2013 tarihli ve Esas: 2013/1-95 Karar: 2013/434 sayılı kararı, https://www.fullegal.com, (08.06.2022). Aynı kararın ilgili kısmı için bakınız: Birtek, s. 57.

[93]    Kunter-Yenisy-Nuhoğlu, s. 67.

[94]    Aynı yönde: Eryılmaz, s. 632. Delillerdeki boşlukların akıl yürütmeyle doldurulması, deliller arasında yeni bir maddi bulguya ihtiyaç yoksa mümkündür. Bu durumda boluk da günlük hayatın olağan akışı (objektif bakış ya da makul insan aklı) gibi usullerle bağlantı kurularak ya da bir delilden akla uygun şekilde sonuç çıkarılarak dolduruabilir. Delillerin tecrübe ile doldurulması bakımından da tecrübe, sadece daha iyi akıl yürütmeye katkıda bulunmuş olur: “Hâkim yeterli ve inandırıcı gerekçeler sunmaksızın [akıl yürütemez ve dahası] genel [hayat] tecrübesinden ayrılamaz; olmayan bir tecrübe kuralını da göz önünde bulundurulamaz.” (Gedik, 2018: 289). Dolayısıyla “olgu doğrularını” (Gedik, 2018: 285) esas almak ceza muhakemesinde kabul edilemez.

[95]    Örneklemelere benzer açıklama ve kararlar için bakınız örneğin: Özgenç, İzzet (2011). Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara. 267, 376, 494; Özgenç, İzzet, Suç Örgütleri, Seçkin Yayınevi Yayını, Ankara, s.  22; Yargıtay (2009): Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 18.02.2009 tarihli ve Esas: 2009/17763, Karar: 14373 sayılı kararı, bakınız: Gedik, 2018: 443; Yargıtay (2017c): Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 26.10.2017 tarihli ve Esas: 2017/1809 Karar: 2017/5155 sayılı kararı, https://www.lexpera.com.tr (05.06.2022); Yargıtay (2019):Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 09.07.2019 tarihli ve Esas: 2019/2233; Karar: 2019/4810 sayılı kararı, https://www.lexpera.com.tr (05.06.2022).

 

[96]    “Tornacılık işi yapan sanığın, aralarında önceden anlaşıp iş bölümü ve hiyerarşik bir yapı içerisinde süreklilik gösterecek şekilde planlı bir ortaklık ve paylaşım anlayışıyla kurulan suç örgütüne üye olarak suç işlediğine dair yeterli delil bulunmadığından, beraati yerine yazılı biçimde mahkûmiyet hükmü kurulması yasaya aykırıdır.” Yargıtay (2009a): Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 12.3.2009, Esas: 2009/4959 Karar: 2009/3809 sayılı kararı,  bakınız: http://avciveavcihukuk.com/ (12.06.2022) veya Gedik, 2018: 443, 444.   

[97]    Bakınız ve karşılaştırınız örnğin: BBAM, (2020a). Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 17.01.2020 tarihli ve Esas: 2019/711 Karar: 2020/79 sayılı kararı, https://www.sinerjimevzuat.com (08.04.2020)

[98]    YCGK (2014a): Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.03.2014 tarihli, esas: 2013/1-738 ve karar: 2014/103 sayılı kararı, nakleden: Şen, (2015): Şen, Ersan (2015): Sanığın Gıyabında Tasarruflar, haber7com, http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/1587251-sanigin-giyabinda-tasarruflar, (13.12.2018). Davaya bakan hâkimin özel yoldan, kişisel olarak edindiği ve mahkeme önüne getirilmeyen bir veri delil olarak kabul edilemez.” Dinler, s. 11.

[99]    Bakınız: Derdiman, R. Cengiz (2018a) Hazırlık “Soruşturmasında Teşhis”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, https://www.hukukiyaklasim.com/makaleler/hazirlik-sorusturmasinda-teshis/ (16.08.2019)

[100] Gerekçe, 2003.

[101] Gedik, 2018: 257.

[102] Örneğin: Şen, Ersan (2016), “Hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılması”http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/2233614-hukuka-aykiri-delillerin-dosyadan-cikarilmasi (21.08.2019).

[103] Şen, 2017.

[104] YCGK 2007, karşı oy yazısı, s. 16.

 

[105] Koca, Mahmut, “ Ceza Muhakemesinde Deliller”, Ceza Hukuku Dergisi, sayı 2, s. 225, bakınız: Albayrak, s. 420, 421. Bu arada: hukuka aykırı usullerle elde edilmiş ispat vasıtasının; ileri sürülmesi halinde dosyaya konmamasının (Gökcen-Çakır, s. 2944.); hukuka aykırı delilin irad ve ikame edilemeyeceği (Koca, Mahmut: “Ceza Muhakemesi Hukukunda Deliller”, Ceza Hukuku Dergisi, Aralık 2006, Sayı. 2, s. 225, bakınız: Gökcen-Çakır, s. 2943.) görüşleri de bulunmaktadır.

[106] “CMK m. 206/2-a hükmü hukuka aykırı delilin dosyaya girmesini engelleme açısından kısmi bir işlev icra edebilecek ise de, dosyaya giren bir hukuka aykırı delilin dosyadan çıkarılması mekanizması düzenlenmediği için; önceki kanuni mevzuat ve uygulamamızdaki sakıncalar devam edecektir”; şeklindeki görüş için bakınız: Ünver-Hakeri, s. 235.

[107] Derdiman, R. Cengiz (1990). Türk Hukukunda Özel Hayatın Gizliliğine Saygı Gösterilmesini İsteme Hakkının Hukuki İstisnası Olarak Adlî Arama ve İnsan Hakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, s. 92.

[108] “El koyma tedbirinin gerekli olmadığı saptandığı takdirde kamu makamlarının ayrıca bir başvuru gerekmeksizin eşyayı veya bedelini sahibine iade etmesi gerekir.” AyM (2017): Anayasa Mahkemesinin 06.12.2017 tarihli ve kişisel başvuru: 2014/16633 sayılı kararı.

[109] Bakınız: Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, 1045. 

[110] Örneğin, Yargıtay 2016, https://avukatlarasor.net (06.06.2022).

[111] YCGK (2014): Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.11.2014 tarihli, esas: 2013/4-424 ve karar: 2014/496 sayılı kararı, nakleden: Şen, 2015.

[112] İdari açıdan disiplin soruşturmaları gibi soruşturmalarda da son savunma şart görülmektedir. Mesela, Danıştay 12. Dairesinin 27.03.2009 tarihli ve esas: 2008/2174 karar: 2009/1703 sayılı kararında; kamu görevlisinin son savunması alınmadan görevden çıkarılması, hukuka uygun bulunmamıştır.        

[113] Ünver-Hakeri, s. 235; Centel-Zafer, s. 802.

[114] Öztürk, s. 404.

[115] Öztürk, s. 404.

[116] CMK m. 206/2-a hükmü hukuka aykırı delilin dosyaya girmesini engelleme açısından kısmi bir işlev icra edebilecek ise de(;) dosyaya giren bir hukuka aykırı delilin dosyadan çıkarılması mekanizması düzenlenmediği” görüşü için bakınız: Ünver-Hakeri, s. 235.

[117] “Bir delilin reddedilmesi için CMK.nın 206/2. maddesinde sayılan durumların dışında delilin, akla, mantığa, bilimsel verilere, fizik kurallarına, herkesçe bilinen somut duruma, hayatın olağan akışı içinde gündelik yaşamdan edinilen karine niteliğindeki bilgilere aykırı olması ya da tanığın yalan söylediğinin ortaya çıkması gibi reddi için haklı, makul ve kabul edilebilir hukuki gerekçelerin gösterilmesinin zorunlu olduğu” söylenebilir. (Yargıtay (2012a): Yargtay 4. Ceza Dairesinin 27.2.2012 tarihli ve esas: 26494 Karar: 3767 sayılı kararı, nakleden: Gökcen-Çakır, s. 2913. Bu kapsamda örneğin; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2010/10-100 K.2010/224 sayılı ve 09.11.2010 tarihli kararında da; Ceza indiriminden yararlanmaya imkânı içerisindeki sanığın soyut iddialarının, diğer sanık hakkında verilecek bir mahkûmiyet kararına esas alınamayacağı, -dolayısıyla reddolunacağı açıkça- ortaya konulmuştur.

Aralarında menfaat ilişkisi olabilecek kişilerden birisinin diğer hakkında yapacağı tanıklığı hükme esas alınmaması anlamında reddolunması gerektiği hususunda bakınız: AİHM 12.11.2019 tarihli Adamco/Slovakya kararı ve 6/4/2000 tarihli Labita/İtalya  kararı; Yargıtay (2018a):Yargıtay 16. Ceza Dairesinin (duruma emsal teşkil eden) 12.9.2018 tarihli ve Esas: 2018/2944 Karar: 2018/2741 sayılı ve kararı; ve ayrıca BBAM, (2020): Bursa Bölge Adliyesi 2. Ceza Dairesinin 30.01.2020 tarihli ve Esas: 2019/1650 Karar: 2020/154 sayılı kararında değinilmiştir.

 

[118] Buna gerekçe olarak da: “dosya içeriğinde yer alan delillerle ilgili olarak ileri sürülen hukuka aykırılık iddialarından hangilerinin mahkemece uygun görüldüğünün, böylece hükmün verilmesinde hangi delillerin dikkate alındığının tek tek belirlenmesi gerektiği düşüncesiyle, önerge konusu bendin değiştirilmesine gerek duyul(duğu belirtilmiştir).” Türkiye Büyük Millet Meclisi (=TBMM) Genel Kurul Tutanağı 22. Dönem 3. Yasama Yılı 27. Birleşim 04 Aralık 2004 Cumartesi, https://www.tbmm.gov.tr/Tutanaklar/Tutanak?BaslangicSayfa=1&BitisSayfa=194&BirlesimSiraNo=13085&Tur=B , (07.06.2022).

Önceki YazıBeddua Hakaret Suçunu Oluşturur Mu?
Sonraki YazıKarayollarındaki Trafik Kazalarında Görevli Yargı Yeri