Kovuşturma Safhasında Ceza Yargılamasına Yeni Sanık Eklenmesi ve usulüne İlişkin Tartışma ve Değerlenidrme

Bu yazı, kovuşturma safhasında yargılama konusu fiile yeni sanık eklenip eklenemeyeceği; örneğin tanığın yargılama sırasında aslında olayın sanığı olduğunun anlaşılması halinde, yargılamaya sanık sıfatı ile dahil edilip edilmeyeceği gibi hususu incelemek için kaleme alınmıştır.

Yazının kısa özeti mahiyetindeki bilgi, “sonuç yerine…” başlığında verilmiştir.

Kovuşturma safhasında yargılamaya sanık ekleme sorununu tartışan yazının kastettiği “kovuşturma”, ceza muhakemesinde, soruşturma sonunda iddianameyle açılan kamu davasıyla başlayan ve yargı mercilerinin kesin kararına kadar devam eden süreçtir.

Özenle belirtmek gerekir ki, Ceza Muhakemesinde sanık statüsü oluşmadıkça hiç kimse için sırf sanıkla ilgili olabilecek tutuklama ya da diğer usul veya tedbirlere başvurulamayacağı öncelikle bilinmesi ve uyulması gereken husustur.

Kovuşturma safhasında bu tür problemlerin CMK’nın 225. maddesi ile açıklığa kavuşturulduğu gibi bir düşünce esasen haklı olsa da; bu maddenin aşağıda belirtilen sebeplerle içeriğinin ve belirsizliğinin farklı tartışmaları beraberinde getirebileceği değerlendirilmektedir.

Bu yazıda, kovuşturmada yargılanan fiile yeni bir sanığın eklenecek olması halinde yargılamaya ek iddianame usulüne başvurmadan devam edilebileceğine elverişli değerlendirmeler yapılmıştır. Her ne kadar tüm doktrin ve yargı kararları bunun tam aksi yönde olsa da; aşağıdaki değerlendirmelerimizden, anılan maddenin hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik açısından yeniden düzenlenmesi bu yazının varmak istediği esas hedef olarak görülmelidir.

1. Kovuşturma Kavramı ve Kovuşturma Başlatılması  

1.1. Kovuşturma terimi; anlam ve kapsamı

Ceza muhakemesi literatürüne 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun(=CMK’nın) açık hükmüyle katılan kovuşturma; ceza muhakemesinde soruşturma sonunda düzenlenen iddianame ile açılan kamu davası sürecini anlatır.

Kovuşturma, mahkeme ya da hakimliklerce silahların eşitliği, davaya katılma, adil yargılanma; ve bu kapsamda savunma, hukuki dinlenilme, mahkemeye erişim, çekişmeli yargılama ve gerekçeli karar hakları gibi bir kısım yargısal usullerle yürütülür.  Bu safha, verilen kararların; eş deyişle gerekçeye bağlanmış “hüküm”lerin[1] kesinleşmeleri[2] ile sona erer.

1.2. Ceza Muhakemesinde soruşturma ve kamu davasının açılması için düzenlenecek iddianame

Ceza muhakemesinde başlatılan soruşturma kovuşturma safhasının başlatılıp başlatılmayacağına esas olarak yapılır; ve konuyla ilgili olarak, işin gerçeğini araştırmayı ve konuyla ilgili -kovuşturma başlatacak olan kamu davasını açan- iddianame düzenlenip düzenlemeyeceğini belirlemeyi hedefler. Konu ile ilgili olarak yapılan araştırmada,

1-) İddianame düzenlenmesini gerektirecek yeterli şüpheye ulaşılamamışsa, kovuşturmaya gerek olmadığına dair karar verilerek soruşturma kapatılır;

2-) Yeterli şüpheye ulaşılmışsa iddianame ile kamu davası açılır ve kovuşturma safhası başlamış olur.

Soruşturmada suç teşkil eden fiil ve bu fiili kimin işlemiş olabileceği; eşdeyişle bu fiilin faili olması ihtimali olan şüpheli kişiler üzerinde araştırma yapılır. Aslında bu araştırma ve soruşturma öncelikle işlenen fiilin  suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesini gerektirir. Fiilin suç kapsamına girdiğinin ve bu fiili belirlenen kişilerin işlemiş olabileceklerinin anlaşılması halinde, şüpheliler hakkında iddianameyle kamu davası açılır. Böylece başlayan kovuşturma safhasında şüpheliler de sanık kimliğine girmiş olurlar.

 

Bir konuda iddianame ile kovuşturma (yani kamu davası) açılabilmesi için, suç işlendiğine ilişkin yeterli şüphe gerekir. Kamu davası açılması ve kovuşturma safhasına geçilmesi için, araştırmaya dayanak olan basit şüphe yeterli şüphe seviyesine çıkmalıdır.[3]

CMK’ya göre:

1-) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” (m. 160/1).

2-) “İddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” [4](m. 170/4).

3-) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.(m. 174/2).

1.3. Yargılamaya etkisi bakımından iddianamenin mutheviyatı (=İçeriği, ≈kapsamı)

Suç teşkil ettiği görülen fiille ilgili -olarak kovuşturma safhasına esas olmak üzere- iddianame düzenlenirken, fiilin tüm yönleri ve sevk maddelerinin yanısıra; sevk maddelerine göre yüklenen suçu oluşturan fiile ilişkin olaylarla[5] bu fiili işleyen şüpheliler de açık açık belirtilir.[6]

Bu anlamda -kovuşturma safhasına esas alınacak; kovuşturma safhasının bir nevi alın yazısı olacak- iddianamede fiilin:

1-) Şüpheden uzak kesinliğe dayanması; başka bir olaya dayanmadan net ve duraksamaya meydan vermeyecek[7] şekilde[8] ve,

 

2-) Açık ve bağımsız olarak anlatılması;[9]

3-) Kanuni unsurlarını da içerecek şekilde açıklanması;[10]

4-) Şüphelisinin/Sanığının kimliği ile uyumlu olarak belirlenmesi[11] gerekmektedir.

 

İddianamede birden fazla şüphelinin/sanığın olması halinde her birisine, yalnızca, iddianamede kendisine isnad edilen fiilden ve bunu gösteren sevk maddesinden ya da maddelerinden dolayı hüküm kurulabilecektir.[12]

Mevzuat hükümlerine göre, CMK (m. 176/1) ve (54. dipnottaki) ilgili Yönetmeliğe göre (m. 164) sanığa, iddianamenin mahkeme tarafından çağrı kâğıdı ile tebliğ edilmesi gerekmektedir.

İddianamede, “yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez.” (CMK., m. 170/2-4).

Hakkında daha evvel soruşturma yapılmış ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ya da iddianame düzenlenmiş konuda mükerrer soruşturma yapılamaz. Aynı eylemle ilgili açılan ikinci dava mükerrer dava niteliğinde görülür[13] ve reddedilir.

2. Kovuşturma Safhasında Yargılamaya Yeni Fiil ya da Sanık Eklenmesi Konusunda Yasal Hükümler ve Kapsamları

2.1. Kovuşturma safhasında ek iddianameyi gerekli kılan haller

Konuya ilişkin olarak belirtmek gerekir ki kovuşturma sırasındaki yargılama sonunda hüküm iddianamedeki fiil ve faili hakkında kurulmaktadır. Nitekim, CMK’nın 225/1. maddesine göre, “Hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.”[14]

Bu hüküm gereğince:

1-) Kovuşturma safhasında “ceza yargılamasının/hükmün konusunu sınırlayan, iddianamede açıklanan dış dünyaya yansımış, maddi insan davranışlarından oluşan olayların bütünüdür.”[15]

2-) İddianamedeki eylemin hukuki kalıbı ile hükümde konu edilen olayın hukuki kalıbının; ve hükümdeki fail(ler) ile iddianamedeki fail(ler)in aynı olması gerekmektedir.[16] Mahkeme bundan başka bir fiil ya da kişi hakkında hüküm veremez.[17]

Bu anlamda yeni bir eylem[18] ya da kişi karışırsa ya da eklenirse, yeni bir iddianameyle dava açmak gereklidir.[19]

 

Bu sebeple iddianamede sanık sıfatıyla yer verilmeyen kişiler hakkında hüküm verilemez; hüküm verirken hakkında dava açılan kişi değiştirilemez ve hükme yeni bir kişi sanık olarak eklenemez; bu konuda hüküm vermek için, yeni sanıklar ya da sanığın yeni suçları için ayrıca iddianame düzenlenmesi gerekir.[20]

 3-) İddianamede yer alan sanığın iddianameden farklı olarak işlediği anlaşılan fiili hakkında yargılama, kendisi hakkında ek bir iddianame düzenlenmesine bağlıdır.[21] Çünkü; “dava açılmayan suçtan hüküm kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması, [hukuka aykırıdır].”[22] Bu uygulamaya doktrinde ve kazai içtihatlarda ek iddianame yolu denmektedir.

Şunu özenle belirtmek gerekir ki; emsal bir karar[23] itibarıyla; iddianamede yer almayan bir konuda, velev ki aynı eylemlerden müteselsil suç hükümlerine dayanılacak olsa bile hüküm kurulamayacaktır.

Sanık hakkında kamu davası açılırken yüklenen suç ya da suçlardan başka bir suçtan daha yargılamaya devam edebilmek için, aynı şekilde ek iddianame düzenlenmesi gerekecektir.[24]

4-) Yargılama sırasında suçun hukuki niteliği değişmesi halinde görevsizlik kararı verilerek dosya alt mahkemeye de gönderilemeyecektir.[25]

5-) “Haklarında iddianamede açık tanımlama ile dava açılmama halinde ek savunma ile tanımlanmayan suç hakkında hüküm kurulama[yacaktır].”[26] Suçun olay olarak değişmemekle birlikte, -sanığın lehine de olsa aleyhine de olsa- hukuki vasıflandırmasının değişmesi halinde ise mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vererek yargılamaya devam edecektir.[27] Bu anlamda suçların içtimaı, haksız tahrik, iştirak, teşebbüs ya da (ağırlaştırıcı ya da hafifletici mahiyetteki) nitelikli halleri, mahiyeti aynı olayın niteliğinin değişmesi anlamına gelebilecektir.[28]

2.2. Kovuşturma safhasında ek savunmayla yetinerek yargılamaya devam edilebilecek istisna

Yukarıda, kovuşturmada ek iddianame düzenlenmesini gerektiren haller üzerinde durulmuştur. Burada ise, kovuşturmada ek iddianame düzenlenecek hallerin istinası bulunmaktadır. Kovuşturma safhasında ek savunma ile yetinilip yargılama devam edilebilmesini mümkün kılan bu istisnasını bizce, CMK’nın:

Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.”

Şeklindeki 226/1. maddesi teşkil etmektedir. Kovuşturma safhasında suçun niteliğinin değişmesi halinde, sanığa ek savunma hakkı verilerek yargılamaya devam edilebileceği söylenebilir.[29] 

Doktrinde ve kazai içtihatlarda bu kapsamdaki uygulamaya, ek savunma alınması usulü denmektedir. Bu hal ve şarta uygun olarak, ek savunma hakkının kullandırılması [şartıyla], sanığın iddianamede gösterilmeyen bir hükme dayanılarak mahkûm edilmesi mümkün ve (başka hukuka aykırılık yoksa) hukuka uygun olacaktır.”[30]  

CMK’nın 226/3’e göre sanığa, ek savunma için talebi halinde savunmasını hazırlayabileceği makul bir süre verilmelidir. Ek savunma hakkının muhatap sanığa tebliğ edilmesinin yanısıra, -olayın anlatımı sanığa ait olsa da- olaya ilişkin hukuki savunma için ilgili sanığın müdafiine de yapılması gerekecektir.[31] (CMK., m. 226/4).

3. Yasal Hükmün Kovuşturma Safhasında Yargılamaya Yeni Sanık Eklenebilmesine İmkân Sağlayacak Şekilde Anlaşılmasına Elverişliliği Yönünden Değerlendirmeler

3.1. Kovuşturma safhasına ilişkin olarak CMK’nın 225 ve 226. maddelerine ilişkin kısa değerlendirme 

Tüm bunlardan esasen, kovuşturma safhasında yargılamada ortaya çıkacak farklı nitelikte yeni fiil ya da yeni sanığın doğrudan yargılanmasının yapılamayacağı; bunlar için ancak suç duyurusunda bulunulabileceği;[32] bu kapsamla ilgili olarak ek iddianame düzenlenmedikçe kovuşturma başlamayacağı sonuçlarına ulaşılmaktadır.

Fakat anılan 225. madde incelendiğinde, lâfzının bir kısım belirsizlikler ve çelişkiler içerdiği; – davaların çabuklaştırılması gibi haklı sebepler de birlikte düşünüldüğünde- kovuşturma safhasında yargılamaya, fiile sanık eklenerek devam olunmasına elverişli bir uç yorumu da içerdiği düşünülmektedir. Tüm doktrin ve yargı içtihatlarına aykırı olabilecek bu yorumu ve kanaatimi aşağıda açıklamış bulunmaktayım.    

3.2. Kovuşturma safhasında CMK’nın 225. maddesine rağmen yargılamaya ek savunma ile devam edilmesini haklı çıkarmaya elverişli gerekçeler

3.2.1. Mahkemece kurulacak hükme esas olacak “fail” kavramının kapsam ve sonucu bakımından

 1-) CMK’nın, “hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi” başlıklı 225.maddesine göre:

“Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir./ Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir”

“Fiilsiz suç mümkün değildir. Kanunda suç olarak öngörülen bir fiili işleyen kimse faildir.”[33] Ayrıca, “fail suçludur.”[34] “Ceza hukuku anlamında suçu işleyen kişidir.”[35]

Hukuki anlamda “suçlu” da kanunun suçlayıcı hükmündeki unsurlarındaki tanıma uyan fiili işleyen kimsedir.[36]

Bu tanımlardan hareketle, mahkemece kovuşturma safhasından yargılanan kişiye sanık; mahkemenin kesin kararıyla suçlu olduğu belirlenen kişiye de “fail” denilebilecektir.

Muhakemede “sanıklık” sıfatı en geç mahkemenin son kararının kesinleşmesine[37] kadar devam edeceğinden[38] dolayı, önceki süreçte bir kimse fail değil ancak şüpheli veya sanık olabilir. Suçla, suçu işleme şüphesi bakımından araştırma ve soruşturma safhasında ilgili kurulan kişi şüpheli;[39] hakkında suç işlediği yönünde maddi gerçeğe ulaşılmamış ama yeterli şüphe oluşmuş kişi de sanıktır.[40] Sanık, bu durumda hakkında kovuşturma yürütülebilir konuma gelmiş olan şüphelidir.[41]

Yargılamada sanık ile yargılamanın tanık gibi diğer tarafları arasında önemli hukuki farklar vardır: Suç işlediği konusunda kendisine isnad edilebilecek derecede makul şüphe altında olmayan bir kimseye şüpheli denemez. Suçu işlediği konusunda yeterli şüphe ulaşıldığından dolayı hakkında bu yönde işlem yapılmayan kişiye de sanık denemez. Bu sıfatları taşımayan hiç kimseye de örneğin kovuşturma safhasında tanık olarak yer alan kişiye, sırf sanık statüsüne uygulanabilecek tutuklama gibi tedbir ve usuller uygulanamaz.

 

Kanun koyucu abesle iştigal etmez. Bu kapsamda anılan 225/1. maddede “fiil ve faili” terimlerinin kullanılmasını gelişigüzel bir durum olarak niteleyemeyiz. 

Bu sebeple anılan deyimi içeren yasal hükümden şu sonuçlara varılabilir:

1a-) CMK’nın 225/1. maddesinde “hüküm, iddianamede yazılı fiil ve bu fiilin sanığı olarak gösterilen kişiler hakkında verilir” denmemiştir. Dolayısıyla, bu yasal ifadeden hükmün, “iddianamede unsurları belirtilen ‘fiil ve fail’ hakkında [verilebileceği]”[42] gibi bir sonuç da çıkarılamaz.

Kovuşturma safhasında yargılanan fiile yeni sanık eklenmesinin gerekli görülmesi halinde, mahkemenin yargılamaya bu şekilde devam etmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Zira hükümde sanıktan değil failden bahsedilmiş; aradaki fark da yukarıda belirtilmiştir.

1b-) Anılan yasal hükümde “iddianamedeki ‘fiil ve fail’” denmemiş; “fiilin gerektirdiği fail” anlamında, “fiil ve faili” denmiştir. Dolayısıyla yasal hükümde yer alan “fail” terimi iddianameye değil “fiile bağlı (fail)” olarak anlam ifade etmektedir. “İddianamenin …faili” gibi bir tamlama, fiile bağlılık olmadan madde kapsamında bir anlam ifade etmeyecek; dilbilgisi ve anlatım bakımından da kabul görmeyecektir.

Madde hükmünde, fiilin iddianamede belirtilmesi gerektiği ve yargılama sonunda da, bu “fiilin faili” hakkında hüküm kurulabilmesi öngörülmektedir. Bu hükümden fiil ve failin hüküm konusu olabilecekleri; bu anlamda hükmün “sanıkla” değil fail ile sınırlı kurulabileceği sonucu da çıkmaktadır.

Şu hâlde yasal hüküm, failin iddianameye bağlı olmadığını; buna karşılık fiile bağlı olduğunu göstermektedir. Bu şekildeki bir yorumun, kovuşturma safhasında -yargılanan fiille bağlantılı olması kaydıyla,- yargılamaya yeni sanık eklenmesine elverişli olabileceği iddiası da kendi içinde haklılık içermektedir.

2-) CMK’nın 160. ve sonrası maddelerinden, iddianamenin “suçla” ilgili olarak düzenlenebileceği anlaşılmaktadır.[43] Bu hüküm, “fiilin iddianameye bağlılığına” işaret etmektedir. 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun (=CMUK’nın) 257. maddesinde söz konusu edildiği veçhile; Hükmün mevzuu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir.”[44]

CMUK’da, iddianameye bağlılığın fiille sınırlandırıldığı ve bununla yetinildiği görülmekte; böylece yukarıdaki tartışmaların başlangıçta önü de kesilmiş olmaktadır. Bunun sonucu olarak da denilebilir ki; “Sanık, suçun hukuki niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir halde bulundurulmadıkça, iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun temas ettiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.” (CMUK, m. 259).

3-) CMK hükümleri, kovuşturma safhasında mahkemelerin, uyuşmazlıkları ve sanıkları yargılayacaklarını öngörmüşlerdir. Bu sanıklardan yargılama sırasında yeni ortaya çıkan sanığın istisna edildiğine dair hiçbir yasal hükme de rastlanmamaktadır. CMK’nın 225. maddesi kapsamında kovuşturma safhasına yeni sanık eklenmesinin, nihayetinde sanıkların yargılanmaları kapsamında görülmesi gerektiği açıktır. Bu durumda Mahkemenin yargılamada fiilin ortaya çıkacak yeni sanığını, 225. maddenin elverdiği ölçüde yargılamaya dahil etmesinin de kanuna dayanmış olacağı; hatta kişi ve konu yönünden bağlantı halinin bu durumu haklılaştırabileceği, böylece ortaya çıkmaktadır.

3.2.2. CMK’nın 225 ve 226. Maddelerini ayrıştırma kıstasındaki belirsizlikler ve sorunlar bakımından

Türk hukuku kazai içtihatlarında, yeni hükümle birlikte CMK’nın 226. maddesindeki “suçun niteliğinin ‘kovuşturma safhasında’ değişmesi” haliyle; CMK’nın 225/1. maddesindeki “‘kovuşturma safhasında’ ek iddianameyi gerektiren hallerin” kanunda tam ve kesin olarak ayrıştırılamadığı düşünülmektedir. Örneğin bir “suçun ‘niteliği’nden” ne anlaşılması gerektiği fikrimce muğlak kalmaktadır. 

Bir görüşe göre; “‘Hukukî nitelik’ suçun adının konulması şeklinde dar mânâda anlaşılmamalı, ceza verilmesinde dayanılan normlardaki değişikliklerde de ek müdafaa imkânı verilmelidir.”[45] Bu kapsamda doktrinde ve yargı kararlarında bu muğlaklardan kaynaklanan farklı görüş ve kararlar olduğu değerlendirilmektedir:

Doktrine[46] ve emsal bir karara[47] göre; iddianamede yazılması gereken sevk maddelerindeki eksikliğin, -kovuşturma safhasında- mahkemece giderilmesi, yargılamaya ek savunma usulüyle devam etmeyi gerektirir. Buna göre, suçun özel görünüş şekilleri ya da cezayı azaltıcı veya çoğaltıcı nitelikli hallerinin uygulanması için ek savunma yeterli görülebilecektir.[48]

 

Bunun aksi bir başka karara göre ise: “sevk maddeleri ve nitelendirmeye göre, sanık… hakkında katılan ……’a karşı hakaret suçundan dava açılmadığı halde iddianamenin dışına çıkılarak, yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,”[49] bozma sebebidir.

Yine bir emsal içtihadda: basit cinsel istismardan dava açıldığı halde, kovuşturma safhasında suç “‘nitelikli cinsel istismar’a” dönüştüğü; böylece fikrimce suçun sadece niteliği değiştiği halde, kovuşturmaya “yerel mahkemece- ek savunma ile devam edilmesi temyizde bozma sebebi sayılmıştır.[50] 

Yine bir emsal bozma kararı;[51] hakkında yağmadan kamu davası açılan kişi hakkında, -fikrimce sadece suçun niteliği değiştiği halde- mala zarar verme suçundan hüküm kurabilmek için ek iddianame gereğine işaret etmiştir.  

Bir başka kararda[52] ise, iddianamede yağma fiilinin tam anlatılmış olması karşısında, -sevk maddesi tek bir fiille sınırlı olsa bile,- iki ayrı sanığa iki ayrı yağma eyleminden kurulan hükmün, -ortada ek iddianameyi gerektirecek bir hal olduğu halde- onandığı dikkat çekmektedir.

Yukarıda ortaya konulan somut örneklerin, anılan 225. ve 226. maddelerdeki ayrımda esas alınması gereken “suçun niteliği”nin değişmesi ölçütünün tam belirlenmediğinin ispatı olduğu izahtan varestedir. Bu durumda, kovuşturma safhasında niteliği değişen suç yargılanmasında ortaya çıkan yeni sanık için de, anılan 225. maddenin yukarıda belirtilen yoruma elverişli kapsamının uygulanmasının mümkün olabileceği de düşünülebilecektir.  Ayrıca   kovuşturma safhasının Anayasanın 141/son. maddesine göre hızlandırılması için; yasal hükümlere açıkça aykırı olmayan durumların, ek savunma usulü kapsamına alınmasının usul ittihaz edilmesinde bir isabetsizlik olmayacağı değerlendirilmektedir.    

4. CMK’nın 225. Maddesinin Ek İddianameden Başka Seçenek Bırakmayacağına İlişkin Değerlendirmeler

4.1. Suç soruşturması ve kovuşturma safhasını başlatıcı iddianame düzenleme ile ilgili usuller hakkında genel bilgi

Bir kimse hakkında, soruşturma yapmak ve iddianameyle kamu davası açmak, Cumhuriyet savcısının görev ve yetkisindedir. Cumhuriyet Savcısının, dava açmak için gerekli usul ve şartlar oluşmuşsa, dava açması mecburidir.[53] Kamu davasının mecburiliği denilen bu prensip hem soruşturmanın mecburiliğini; hem de -soruşturma sonunda- Cumhuriyet savcısının yeterli şüphenin oluştuğuna kanaat getirmesi halinde iddianame ile kamu davası açmasını gerektirir.

Kovuşturma safhasında davaların duruşmalarına iddia makamı olarak katılmak da, sadece “Cumhuriyet savcısı”nın görev ve yetkileri kapsamındadır.

CMK’da, kamu davasını açacak iddianamenin ihtiva etmesi gereken konular açıklıkla belirtilmiştir. CMK’nın 170/2. maddesinin sonunda, “…Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler.” denmekle; iddianamenin yazılılığına ve iddianamenin bu adla düzenlenmesi gereken bir belge olduğuna işaret etmektedir. Bu hükümler, fikrimce, “iddianame” başlığına ve hitap ettiği mahkemeye yer vermeyen; ayrıca iddianamede bulunması gereken yasal gereklilikleri taşımayan düzenlemenin, iddianame olmayacağını da anlatmış olmaktadırlar. 

İddianame düzenlemekle görevli ve yetkili Cumhuriyet savcısı, -yukarıda belirtildiği üzere- bu düzenlemeye esas olacak bir hazırlık soruşturması da yapmalıdır. Dolayısıyla Cumhuriyet savcısının, -konumuz açısından değerlendirildiğinde,- duruşmalara -yasal hükümler dairesinde- iddia makamı olarak katılmak; ve genel olarak da, hazırlık soruşturmasını -yine yasal hükümler dairesinde- yürütmek gibi, iki tür görev ve yetkisinden bahsedilebilir.

-Kovuşturma safhasını başlatacak kamu davası açan- iddianame, görevli Mahkemeye hitaben yazılır. 5235 sayılı Kanunu (m. 9/5’de) “İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır.” demektedir. 5235 sayılı Kanun (m. 9/5) ve ilgili Yönetmelik[54] hükümlerine (m. 162) göre bu iddianame tevzi bürosunda bu kanun ve Yönetmelik esaslarına göre mahkemelerin dairelerinden birisine -puanlama usulüne göre- tevzi edilir.  Aynı mevzuat hükmüne göre; mahkemeler kapsamındaki “daireler, tevzi edilen davalara bakmakla yükümlüdür.”    

4.2. Kovuşturma safhasında “iddia makamı”nın görev ve yetkisi açısından durum

Mütalâa olarak verilen irade beyanı, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmamış olması gibi bir iddiayla etkisiz kılınamaz. Zira, ceza muhakemesinde iddia görevi, kovuşturma safhasında, yargılama makamını hem harekete geçirmek; ve hem de hareket halinde tutmayı içerir.[55]

Bununla birlikte, CMK’da kamu davası açılması için aranan, yeterli şüphedir. Soruşturma ise yeterli şüphenin olup olmadığına ulaşma vasıtasıdır. Sanık hakları açısından da düşünüldüğünde iddianamenin düzenlenmesi için soruşturma evresi geçirilmeli ve yeterli şüpheye de ulaşılmalıdır. İddianame, soruşturma evresinden sonuç çıkarmaktır[56] ve bu da Cumhuriyet savcısının görev ve yetkisindedir. Dolayısıyla iddianamenin hazırlanabilmesi şartlarından birisi, soruşturma safhası (=evresi) ve bu safhada gerekli usullerin yerine getirilmesidir.

Mevzuattan anlaşıldığı gibi, yeni bir suç şüphesinin söz konusu olduğu hallerde, bunun öncelikle araştırması ve soruşturması yapılır. Bu da Cumhuriyet Başsavcılığının görev ve yetkisindedir.  Cumhuriyet başsavcılıklarındaki işlerin ve dosyaların, Cumhuriyet savcılarına, görev dağılımı ve -tevzi kriterlerine göre- tevzileri gerekmektedir. (İlgili yönetmelik, m. 103 ve 104). Açıklamak gerekirse:

5235 sayılı Kanuna göre (m. 16 ve devamı), Cumhuriyet Başsavcısı, Cumhuriyet başsavcılığı bünyesindeki – duruşmaya çıkmak, terör asayiş veya kaçakçılık suçlarını soruşmak gibi tüm- dosya ve işleri, sevk ve idaresindeki Cumhuriyet savcılarına, dağıtır. Bu görev dağılımda Cumhuriyet başsavcısı, “tevzi kriterleri”ni ihlal etmeyecek şekilde takdir yetkisine sahiptir.

Görüldüğü üzere, iddianame düzenlenmesi ve mahkemeye tevzii usulü de, ek iddianame düzenlenmesi gereken hallerde mahkemenin suç duyurusu yapmasını gerektirmektedir. Bu sebeple, duruşmada “iddia makamı” olarak bulunan Cumhuriyet savcısının mütalâasını, iddianame içeriğinde vermesi bile mahkemeye suç duyurusundan başka seçenek bırakmayacaktır.

Hal böyle olsa da, yasal hükümlerin belirsizliği ve farklı yoruma elverişliliği, konuya kovuşturmadaki fiilin yeni sanığının ortaya çıkması halinde de ek savunma usulünü da haklı çıkarabilecek gibi görünmektedir. Yukarıda detaylı olarak anlatılan bu hususa aşağıda da özet olarak yer verilmiştir.


5. Sonuç Yerine: Kovuşturma Safhasında Yargılamaya Yeni Sanık Eklenip Eklenmeyeceği Sorunu ve Yasal Hükmün Yeniden Düzenlenmesi Gereği

5.1. Anılan 225. maddenin kovuşturma safhasında yeni sanıklar için sadece ek iddianame seçeneği sunduğuna ilişkin gerekçeler   

CMK’nın 223/1. maddesine göre “hüküm”, mahkemenin uyuşmazlığa ilişkin muhakemeyi sonlandıran, böylece dosyadan elini çekmesini gerektiren; beraat, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmetme gibi kararlarıdır. Kovuşturma safhasında mahkeme, esasen iddianamedeki fiile ve faillere bağlıdır. Bu doktrinde “davasız yargılama olmaz” ilkesi ile açıklanmakta ve bu ilkeye dayandırılmaktadır. CMK’nın bu hususu içeren 225. maddesine göre hüküm “iddianamede belirtilen ‘fiil ve faili’ hakkında” verilmektedir.

Bu hükme göre, yeni fiil veya mevcut fiile eklenecek yeni “fail” ortaya çıkarsa mahkemenin suç duyurunda bulunması gerekecektir.

Kanunda iddianamenin belli bir şeklinin ve muhteviyatının ve mahkemenin iddianameyi kabul ya da ret usulü öngörülmüş; Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerde iş ve dosyaların -yukarıda izah edilen şekilde- tevzii usûllerine yer verilmiştir. Mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; kovuşturma safhasında iddia makamı konumundaki Cumhuriyet savcısının “iddianame içeriğinde” vereceği mütalâasının da ek savunma ile yargılamaya yeterli olmayacağı sonucuna varılmaktadır.  

CMK’nın, 225. maddesindeki anılan usulün istisnasını aynı kanunun 226. Maddesi teşkil etmektedir. Bu 226. madde itibarıyla, sanığa kovuşturma safhasında usulüne uygun ek savunma imkânı verilerek yargılamaya devam olunması ise; -sadece- suçun niteliğinin değişmesi haliyle kovuşturma safhasında değişmesiyle sınırlı tutulmuştur.

5.2. Anılan 225. maddenin yorumunun  kovuşturma safhasına yeni sanık eklenebilmesine elverişli olabileceğine ilişkin gerekçeler

Fakat fikrimce, anılan 225. madde, mahkemeye, kovuşturma esnasında yargılanmakta olan fiile yeni “failin” değil; yeni “sanığın” eklenmesini haklı çıkarabilecek bir yoruma da elverişli görünmektedir. Zira:

5.2.1. Kovuşturma safhasında hüküm “fiil ve fail” değil; “fiil ve sanık” için kurulmasının gerekliliği bakımından

Bu 225. madde hükmü, ilk olarak, kovuşturma safhasında mahkemeyi, hüküm verirken, sadece fiil ve failiyle sınırlamış olmaktadır. Buna bağlı olarak da mahkeme hükmünün fiil ve fail ile sınırlı olacağı ortaya çıkmaktadır. Bu maddede, failin, iddianameye bağlı olmadığı; buna karşılık fiile bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, bu maddede, hükmün, iddianamede yer alan “fiil ve fail” hakkında verilmesinden değil; “fiil ve faili” hakkında verilmesinden bahsedilmiştir.  Bu yasal ifade, kovuşturma safhasındaki bağlılığın iddianamedeki fiille ve bu fiilin faili ile sınırlı olacağını açıklamaktadır.

Diğer taraftan bu 225. madde, kovuşturma safhasında “hüküm yargılanmakta olan fiili işledikleri iddia edilen sanıklar için verilir” dememiştir.[57] Halbuki iddianamede fail değil mecburi olarak sanıklar gösterilmektedir. Bu sanıklar, haklarında, sadece mahkûmiyet veya güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi kararı verildiğinde ve bu karar kesinleştiğinde fail olabilmektedirler.

Tüm bunlardan da çıkan sonuç itibarıyla; bu madde, kovuşturma safhasında, mahkeme için, mevcut fiile yeni bir sanığı eklenmesine ilişkin bir yasaklama ya da sınırlama getirmemektedir. 

5.2.2. Konuya kovuşturma safhasında sanıkları yargılama yetkisinin mahkemeye ait oluşu yönünden bakış

Ceza muhakemesinde kovuşturma safhasında sanıkları yargılama yetkisinin davayı görmekte olan mahkemeye aittir. Bu yöndeki mevzuat hükümlerinde, kovuşturma safhasında mevcut fiil için yeni sanık eklenmesine usulünü yasaklayan hükümlere rastlanmamaktadır.

Şayet kovuşturma safhasının fiile yeni sanık eklenmesine bu yorumlamalar kapsamında bir elverişlilik görülürse; doğal olarak yargılamadaki (mevcut ya da anılan 226. Madde çerçevesinde niteliği değişen) fiile eklenecek yeni sanığa, -ek savunma ve diğer hakları tanınmak ve hatırlatılmak ve bu haklarına riayet edilmek sureti ile- yargılama devam edilebileceği sonucuna varılabilecektir. Bu usul, yargılamanın çabuklaştırılmasını öngören Anayasal hükme uygun da olabilecektir.

5.3. Bu yazıdan çıkarılabilecek sonuç: kovuşturma safhasında ortaya çıkan yeni sanık için ek iddianame öngören 225. madde hükmündeki belirsizliğinin giderilmesi   

Fakat kabul etmek gerekir ki, anılan 225. maddenin amacının kovuşturma sırasında yeni sanığın ortaya çıkması halinde ek iddianame düzenlenmesini amaçladığı; amaca göre yorumun ise yukarıda söylediklerimizi işlevsiz kılabileceği de bir gerçektir. Ama hukukta birden fazla yorum kaidesinin oluşu gibi tespitler çerçevesinde (≈muvacehesinde) yukarıda yapılan yorumun da maddenin lafzına aykırı olmadığı söylenebilecektir.  

Buraya kadar yapılan açıklamalar nihayetinde söylemek gerekirse; anılan yasal hükümlerdeki, farklı uygulamalara elverişlilik sağlayan belirsizlikler, öngörülebilirliği de olumsuz etkilemiş olmaktadır.

Bu yazı, amaç olarak aslında, uzunca anlatımla, anılan yasal hükümlerin yeniden düzenlenmelerini öneriye değer görmüş olmaktadır.

Yazar: Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman (rderdiman@hukukiyaklasim.com)

Dikkat                     :

1-) Bu makalenin, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.
2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:

R. Cengiz Derdiman,Kovuşturma safhasına yeni sanık eklenebilir mi?”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.
3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:          
Kaynak: R. Cengiz Derdiman,  Kovuşturma safhasına yeni sanık eklenebilir mi?”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.


Kovuşturma safhasına sanık eklenmesi: yazının not ve açıklamaları

[1]      “Hüküm”, yargılamanın sonunda, yargılama konusu ile ilgili olarak verilen bu niteliği gereğince de yargılamayı sona erdiren mahkeme ya da hakimlik karardır. (Özbek, Veli Özer-Kanbur, Nihat-Bacaksız, Pınar-Doğan, Koray, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık yayını, Ankara, 2008, s. 443). CMK’nın 223/1. maddesine göre “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür”. Bunlara hakiki hüküm; davanın reddi ve düşmesi gibi hükümler de dolayısıyla yargılama yaptıkları için hüküm sayılırlar. (Kunter, Nurullah-Yenisey, Feridun-Nuhoğlu, Ayşe- Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Bası, Beta Yayınları, 2010, s. 1499.) bir karar değil; bizatihi kendileri hükümdür. “Bu kararlarla mahkeme uyuşmazlıktan elini çeker.” (Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, Eskişehir, 2013, s. 167). Dolayısıyla görevsizlik (bakınız: Özbek-Kanbur-Bacaksız-Doğan, s. 46) ya da yetkisizlik kararlarını da dosyada el çekme sonucunu doğurduğu için, hüküm kapsamında görmek gerekir. 

[2]      Kararın kesinleşmesi, mahkemece verilen bir kararın, kendisine karşı hiçbir denetim yolu olmayışı ya da kalmayışı ile ortaya çıkan durumdur.           

[3]      Derdiman, R. Cengiz, “Ceza Muhakemesinde İspat Kavramı ve Kapsamı”, Bursa Barosu Dergisi, yıl: 2019/44, sayı: 109, s. 74-83; Derdiman, R. Cengiz, “Ceza Muhakemesinde İspata Yaramayan vasıtalar”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, https://www.hukukiyaklasim.com/makaleler/ceza-muhakemesinde-ispata-yaramayan-vasitalar/, erişim: 08.06.2023; R. Cengiz, “Ceza Muhakemesinde İspat: Kısa bir değerlendirme”, Hukuki Yaklaşım Sitesihttps://www.hukukiyaklasim.com/makaleler/ceza-muhakemesinde-ispatla-ilgili-yazimiz/ , erişim: 08.06.2023.

[4]      Bu hususa Yargıtay 20. Ceza Dairesi 07.07.2017tarihli ve Esas: 2016/3009 Karar: 2017/4251 sayılı kararında da değinilmiştir.

[5]      Özbek-Kanbur-Bacaksız-Doğan, s.320.

[6]      Albayrak, Mustafa, Notlu Atıflı Uygulamalı Ceza Muhakemesi Kanunu, 8. Baskı, Adalet Yayınevi yayını, Ankara, 2013, s. 467, 468. “Belirtilen suçtan dava açıldığının kabulü için, davanın dayanağını oluşturan iddianamede bu suçun unsurunu oluşturan fiilin açıkça anlatılmasının gerekmesi karşısında; sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan açılmış bir dava bulunmadığı kabul edilmelidir.” (CGK, 28.03.2017, 2014/4-10 E., 2017/205 K, nakleden: Kaymaz, Seydi, “Davasız Yargılama Olmaz İlkesinin İhlal Edilmesi ve Sonuçları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C.21, Özel Sayı, 2019, ss: 295-326 s. 314, 315, s. 298, dipnot: 5.

[7]      Noyan, Erdal, Ceza Davası, 2. Baskı Adalet Yayınları, Ankara, 2007, s. 907.

[8]      YCGK’nın 14.06.2005 tarihli ve 38&63 sayılı kararı, nakleden: Albayrak, s. 471. “Dava konusu yapılacak eylemin, iddianame, yargılamanın gerekliliği kararı ya da şahsi dava dilekçesinde bağımsız olarak ve başka bir olaya dayalı olmadan açıklanması gerekir. Aksi hal; hangi eylemden dolayı dava açıldığı ve hangi iddiaya karşı savunma yapılacağı hususunda karışıklığa neden olacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun duraksamasız uygulaması da bu doğrultudadır” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır.” Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.3.1994 tarih ve 4-59/82 sayılı kararı nakleden: Türk Ceza Muhakemesi Sistemine Genel Bakış (Özellikle C. Savcısının Rolü Bağlamında), https://www.yenidunyahukuk.com/dosyalar/ceza-yargilamasina-genel-bakis.pdf, erişim: 05.06.2023.

[9]      “Dava konusu yapılan eylemin iddianamede açıkça ve bağımsız olarak gösterilmesi gerektiği, aksine uygulamanın hangi eylemden dolayı dava açıldığı ve hangi iddiaya karşı savunma yapılacağı hususunda karışıklığa neden olacağı,…” (Yargıtay 14. CD, 25.12.2017 tarihli ve Esas: 2017/7860, Karar: 2017/ 6684 sayılı kararı nakleden: Kaymaz, s. 314, 315, dipnot: 41. (Bu karar, aynı tespitlerin YCGK’nın 12.03.1990 gün ve 1990/8-3-70, 09.10.2007 gün ve 2007/11-44-200, 17.06.2014 gün ve 658-330 sayılı Kararlarında da yapıldığını belirtmektedir.)

[10]    YCGK’nın 20.01.2004 tarihli ve 313/6 sayılı ve 21.02.2012 tarihli ve 570/51 sayılı kararları, nakleden: Albayrak, s. 469, 471. Bu hususa vurgu yapan; Yargıtay 20. Ceza Dairesi 7.07.2017 tarihli ve Esas: 2016/3009 Karar: 2017/4251 sayılı kararında da: “Sanığın eylemlerinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 08.01.2013 tarih, 2011/1087 soruşturma ve 2013/28 esas sayılı iddianamesinde gösterilmediğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında yeniden iddianame düzenletilmeden yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması;” bozma sebebi olarak görülmüştür.

Bir başka karara göre de: “Hükmün konusu iddianamede gösterilen fiildir. Bir fiil nedeniyle dava açıldığının kabul edilebilmesi için o fiilin iddianamede açıkça gösterilmesi gerekir. İddianamede anlatılan ve çerçevesi çizilen fiilin dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan bir fiil nedeniyle yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna mutlak aykırılık hallerindendir. Bu bakımdan iddianamenin ayrıntılı olması, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiilin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde açıklanması, suçun açık ve net bir biçimde belirtilmesi zorunludur.” YCGK’nın 19.02.2013 tarihli ve Esas: 2012/6-1477 Karar: 2013/63 sayılı kararı, https://www.kararara.com/, erişim: 08.06.2023.

[11]    YCGK’nın 15.06.2010 tarihli ve ve 121/147 sayılı kararı, nakleden: Albayrak, s. 470.

[12]    “İddianamede sanıklar M… K… ve M… D… hakkında tehdit, A… D… ve A… K… hakkında mala zarar verme suçundan dava açıldığı halde açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiillerin dışına çıkılarak sanıklar M… K… ve M… D… hakkında mala zarar verme, A… D… ve A… K… hakkında tehdit suçundan dolayı yargılama yapılması ve dava açılmayan suçtan hüküm kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,” Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 04.06.2012 tarihli ve Esas: 2012/2664 Karar: 2012/7416 sayılı kararı, (https://www.kararara.com, erişim: 10.06.2023).

[13]    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 13.12.2011 tarihli ve 342/271sayılı kararı, nakleden: Albayrak, s. 469.

[14]    Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 04.06.2012 tarihli ve Esas: 2012/2664 Karar: 2012/7416 sayılı kararı (https://www.kararara.com, erişim: 10.06.2023)

[15]    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.01.2016 tarihli ve 911/1 sayılı kararı, nakleden: Özdemir, Süleyman Emre, “Ek Savunma Hakkı (CMK m. 226)”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi – İnÜHFD 10(1): 87-102 (2019), s. 88.

[16]    Soyaslan, Doğan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2010, s. 408.

[17]    Özbek-Kanbur-Bacaksız-Doğan, s.442.                 

[18]    “İddianamede sanık hakkında sadece müşteki …’ye yönelik eylemi nedeniyle hakaret ve tehdit suçlarından kamu davası açıldığının belirtilmesi karşında, müşteki …’e yönelik eylemleri nedeniyle açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden, ek savunma verilip TCK’nın 43/2. maddesi uygulanarak mahkûmiyet hükmü kurulmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,” Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 24.02.2020 tarihli ve Esas: 2019/23768, Karar: 2020/4895 sayılı kararı, https://mevzuat.kararara.com, erişim: 06.06.2023

[19]    Bakınız: Noyan, s. 908.

[20]    “Kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. [Doktrinde] ‘davasız yargılama olmaz’ ve ‘yargılamanın sınırlılığı’ olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.” YCGK’nın 16.01.2018 tarihli ve Esas: 2015/97 Karar: 2018/7 sayılı kararı

[21]    YCGK’nın 19.02.2013 tarihli ve Esas: 2012/6-1477 Karar: 2013/63 sayılı kararındaki (https://www.kararara.com/, erişim: 08.06.2023.) ifade ile söyleyecek olursak: “Böylece sanık, savunma yapmadan önce iddianamede açıklanan, üzerine atılı suçun ne olduğunu ve hangi kanun maddelerinin uygulanacağını anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunma imkânı sağlanarak, savunma hakkı kısıtlanmamalıdır.”  

[22]   Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 04.06.2012 tarihli ve Esas: 2012/2664 Karar: 2012/7416 sayılı kararı (https://www.kararara.com, erişim: 10.06.2023).

[23]    YCGK’nın 06.11.2007 tarihli ve 203/224 sayılı kararı, nakleden: Albayrak, s. 470.

[24]      Sanık hakkında sadece yağma ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından kamu davası açıldığı, mala zarar verme suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı halde, bu eksikliğin ek savunma ile giderilmesinin olanaklı bulunmadığı gözetilmeden dava konusunun dışına çıkılıp yazılı şekilde karar verilmesi suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,…” Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 07.03.2016 tarihli ve Esas: 2015/2971 Karar: 2016/1629 sayılı kararı, https://www.yargitaykararlari.com.tr , erişim: 06.06.2023. “İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde de gerekli görüldüğünde her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidecektir.” YCGK’nın 19.02.2013 tarihli ve Esas: 2012/6-1477 Karar: 2013/63 sayılı kararı, https://www.kararara.com/, erişim: 08.06.2023.

[25]    Soyaslan, s. 409.

[26]    Albayrak, s. 471.

[27]    Soyaslan, s. 409.

[28]    Konuya ilişkin açıklama için bakınız: dipnot: 48.

[29]    Ünver, Yener-Hakeri, Hakan Sorularla Ceza Muhakemesi Hukuku, Barolar Birliği Yayını Ankara, 2006 s. 361; Soyaslan, s. 409.

[30]    Ünver-Hakeri, s. 410.

[31]    Centel Nur- Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Beta yayını, İstanbul, 2018, s. 770.

[32]    “Mahkeme hâkimlerinin yargılama esnasında sanıkların iddianamedeki suçtan başka suç işlendiklerini düşünüyorlarsa, bu konuda sadece Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunabilecekleri, iddianame düzenleyip düzenlememek savcının görevi ve takdirinde olduğundan, ek iddianame düzenlenmesi talebinin yapılamayacağı nazara alınmadan yazılı şekilde uygulama yapılması,” Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 29.6.2009 tarihli ve Esas: 2009/27 Karar: 2009/1345 sayılı kararında bozma sebebi sayılmıştır.

[33]    Hafızoğulları, Zeki-Özen, Muharrem, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, U-S-A yayıncılık yayını, Ankara, 2015, s. 373; Hafızoğulları, Zeki, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Fail” ABC Hukuk, http://www.abchukuk.com erişim: 07.06.2023.

[34]    Hafızoğulları -Özen, s. 373; Hafızoğulları, erişim: 07.06.2023.

[35]    Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku, 4. Baskı, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, Eskişehir, 2014, s. 24.

[36]    Ersoy, Yüksel, Ceza Hukuku, İmaj yayıncılık yayınları, Ankara, 2002, s. 135.

[37]    Bakınız: dipnot: 1 ve 2         

[38]    Kunter, Nurullah, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1989, s. 441.

[39]    Centel-Zafer, s. 160; Özbek-Kanbur-Bacaksız-Doğan, s. 120.

[40]    Soyaslan, s. 195.

[41]    Aynı yönde: Şahin, Cumhur, Sanığın Kolluk tarafından Sorgulanması, Yetkin yayınları, Ankara, 1994, s. 30; Özbek-Kanbur-Bacaksız-Doğan, s. 120.

[42]    Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 1497.

[43]    Bu yasal hükümlerdeki “…bir suçun işlendiği…” (CMK., m. 160); “…yüklenen suçu oluşturan olaylar…” (CMK., m. 170/4); “…suçun işlendiği hususunda…” (CMK., m. 174/2); ibareleri durumu ispat etmektedir.

[44]    Kantar, Baha, Ceza Muhakemeleri Usulü, II, Muhakeme Usulü, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1946, s. s. 196, 197.

[45]    Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 1486.        

[46]    Öztürk, Bahri-Tezcan, Durmuş-Erdem, Mustafa Ruhan-Sırma Gezer, Özge-Saygılar Kırıt, Yasemin F.-Alan Akcan, Esra-Özaydın, Özdem-Erden Tütüncü, Esfer, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2017, s.  640.

[47]    YCGK’nın 19.02.2013 tarihli ve Esas: 2012/6-1477 Karar: 2013/63 sayılı kararı, https://www.kararara.com/, erişim: 08.06.2023.

[48]    Örneğin yağma suçunda, iddianamedeki sevk maddelerinde yer almayan -teşebbüs ya da ağırlaştırıcı sebep gibi- hususların mevcudiyetinin kovuşturma sırasında anlaşılması halinde; yargılamaya, sanığa, ek savunma hakkı verilerek devam olunabilecektir. Bunda da suçun niteliğini bu hususların değiştirmediği gibi bir gerekçeye dayanılabilecektir. Ama buna da, iddianamedeki sevk maddelerinde gösterilmeyen konuların, yeni bir iddianameye esas olacağı öngörülerek, duyurusunu gerektirecekleri gibi bir gerekçe ile itiraz edilebilecektir. Yani konunun bu yönden de sürüncemede kalma ve birbirleri ile çelişen uygulamalara elverişli olabileceği ayrıca dikkat çekmektedir. Fikrimce burada kıstas, iddianamede olayın açıklanmasından suçun (içtima kapsamı bakımından) ortaya çıkış ve/veya özel görünüş şekilleri ile nitelikli hallerine  temas edilip edilmediği olmalıdır. İddianamede açıklamaları yapılıp da eksik bırakılan sevk maddeleri, suçun niteliğini değiştirici kapsamda görülerek CMK’nın 226. maddesinde yer alan ek savunma usulüne konu edilmelidir.   

[49]    Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29.11.2019 tarihli ve 2283/5866 sayılı kararı, nakleden: Yaşar, Osman-Otacı, Cengiz, Ceza Muhakemesi Kanunu, 2. Cild, 10. Baskı, Seçkin yayını, Ankara, 2022, s. 2196.

[50]    Yargıtay 14. CD, 25.12.2017, 2017/7860 E., 2017/ 6684 K. Nakleden: Kaymaz, s. 314, 315, dipnot: 41.

[51]    Bakınız: dipnot: 24.

[52]    YCGK’nın 19.02.2013 tarihli ve Esas: 2012/6-1477 Karar: 2013/63 sayılı kararı, https://www.kararara.com/, erişim: 08.06.2023.

[53]    Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 298, 299.

[54]    06.08.2015 tarihli ve 29437 sayılı Resmi Gazetede Yayınlanan, “Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik”

[55]    Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 281.

[56]      Derdiman, R. Cengiz, Polis Yönetimi ve Hukuku, 3. Baskı, Nobel Yayınları, Ankara, 2007, s. 116 ve devamı; Zafer, s. 143.

[57]    Hatta konuya CMK’nın, beraat kararını da hüküm olarak tanımlaması penceresinden bakılacak olursa, 225. Madde ile CMK’nın bu hükmünün arasında ciddi çelişki olduğu da görülmektedir.

Önceki YazıTürklerde Devlet Anlayışı ve Hükümet Sistemi
Sonraki YazıHakimin Tarafsızlığına İlişkin Şüphe Sebebiyle Reddi