Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman

Soru özeti/içeriği               : Sahibinin sağ veya vefat etmiş olduğu bir müzik eseri; örneğin bir televizyon dizisi bölümünde kullanılmıştır. Bu durum eser sahibi ya da mirasçıların, hak sahipliğinden bahisle bir tazminat isteme hakkı verir mi? Böyle bir talebi içeren dava hangi ve neredeki mahkemeye açılır?

Not: Cevap uzun görülürse sadece sonuç kısmındaki özete de bakılabilir.

1. Müzik “Eser”inin “Mülkiyet Hakkı” Teorisinde Yeri ve Değeri

Hukukumuzda müzik eseri maddî mallar üzerindeki haklar gibi korunmuştur. Maddî mallar üzerindeki haklar dışında kalan korunma alanını; “gayrımaddî(=maddî olmayan) mallar (=fikrî haklar)” üzerindeki haklar oluşturmaktadır.

Kişilerin sahibi oldukları müzik eserleri, sahiplerine;  yararlanma, tasarruf ve kullanma imkânı veren özel mülkiyet kapsamındadır.[1] Mülkiyet hakkı da Anayasanın (AY’ın) 35.; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin (İHAS’nin) de 1. Protokolünün 1. maddelerinde korunmuştur. Dikkat edilirse; burada değinilen “korumaya tabi değer”in mevcut olabilmesi için:

1-) Ortada bir “müzik” üretimi/ürünü(=istihsali/mahsulü) olmalıdır. Müzik ürünleri, seslerden oluşan; kendi içinde bir bütünlük oluşturan ve notalarla somutlaştırılabilen melodidir/melodilerdir.(≈kendi içinde bir bütün oluşturan ses dizileridir. Bu ses dizileri, yalnız başına ya da –varsa- güftesiyle birleşik bestelerdir). “Müzik eserleri seslerle ifade edilirler; bu sesler de notalarla gösterilirler.. İnsan, diğer canlı cansız sesler, müzik eserlerini oluşturabilirler. Çeşitli hayvan sesleri, tabiatın çıkardığı rüzgâr sesi gibi seslerle; müzik aletlerinin sesleri bu kapsamdadırlar.[2]

2-) Bir müzik eseri genellikle beste ve güfteden oluşur. Bestenin birden fazla melodiden oluşması mümkün olabilir. Müzik eseri “beste”siyle ve varsa besteyle uyumlulaştırılan güftesiyle birlikte icra edilirler. “Güfte(=söz)” beste icra edilirken, icra tarzına uygun olarak söylenen sözlerdir. Güfte bestelenebilir; beste güftelenebilir(=sözle tamamlanabilir). “Müzik eseri” sadece beste olarak, sadece notalardan, melodi şeklinde de oluşabilir; ya da güftesiz olarak da yalnız başına icra edilebilir.

3-) Bu müziğin bir “eser” olması gerekir. Her müzik üretimi bir “eser” değildir. Bir mahsulün(=üretimin,ürünün) eser olabilmesi için; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu(FSEK) kapsamında korunması gerekir.

4-) Müzik eserinin bir kimseye ait olup olmadığı bilinmelidir. Müzik ürününün eser olmasında, beste ve güfte olarak kime/kimlere ait olduğuna da bakılır.

2. Müzik Eserinin “Eser” Niteliği İçin Taşıması Gereken Özellikler

Müzik eseri, “eser” olabilmesi için; bestesiyle ve güftesiyle “sahibinin hususiyetleri”ni yansıtmalıdır. “Hususiyet”, burada; kişiye ait özellikleri anlatmaktadır. “Eser”ler, daha evvel mevcut olmayan; kişinin kendi fikriyle ürettiği ve üretenin hususiyetlerini taşıyan; alanileşerek kamuya mal olmuş; (üretenin ruhu ve hususiyetlerini taşıdığından “kişisel ürün” niteliğindeki diğer ürünlerden ayrılan;[3]) ve kanunla da korunan ürünlerdir.

Beste ve güfte olarak müzik dünyasına çıkarılan; ancak mevcut bir başka esere dönüşmemiş ya da bir başka eseri andırmayan üretimler; sahibinin hususiyetini taşımış olmaktadırlar. “Eser, bir insan tarafından ortaya konulan, fikrî ve estetik özgünlüğünü taşıyan ve eser sahibinin görüşleri ve üslûbuyla ortaya çıkmış olan, mahsûllerdir.”[4]  Hukuki bakımdan eser de “fikri çabayla ortaya konulan ve hukuki açıdan bir değer ifade eden ürünlerdir.[5]

3. Müzik Eserinde “Alıntı (=İktibas)” Sınırının İhlâli ve (Sınırı Aşan Alıntı Olarak) İntihal

“Eser sahibinin(,) kendi eserine herkesin saygı göstermesini isteme; ondan intihal derecesinde alıntı yapılması halinde (de) yasal yollara başvurma, hakkı bulunmaktadır.”[6]

Eserler üretilirken başka eserlerden en fazla, hukuki sınırlar içinde, o da “esinlenme” ya da “yararlanmak” şeklinde etkilenmek ve iktibas(=alıntı) mümkündür. FSEK ve diğer kanunlar, alıntı(=iktibas) halinde; atıf yapılan kaynağın künye bilgilerini vererek, “kaynak gösterme”yi öngörmektedirler. Okunurken ya da albümlere konulan müzik eserlerinde de; sahiplerinin ad ve ünvanları tanınacak şekilde yazılmalı/belirtilmelidir. (“Sunam; Söz ve Müzik(=beste ve güfte): Bestekâr Kemanî Haydar Telhüner” gibi).

“Esinlenme” ya da “yararlanma (=istifade)”, o eserden alıntı (=iktibas) yapmakla vuku bulur. İktibas(=alıntı), alıntı yapılan esere ihtiyacı kaldıracak nitelikte olmamalı; alıntı yapanın eserini de kendisi olmaktan çıkarıp başkalaştırmamalı; alıntı yapılan eser ya da eserlere dönüştürmemelidir.[7] “Bir eserde alıntı derecesi de eseri başkalaştırmayacak derecede olmalı, kendisi olarak doğmasını ve kalmasını sağlamalıdır.”[8]

FSEK(madde:35/1-2) göre, bir besteye; yayımlanmış bir bestenin en çok tema, motif, pasaj ve fikir nevinden parçaları alınabilir. Müzik eserinde motif ses disizinin küçük parçasıdır. Motif eserin bütününden ayrı hususiyet taşırsa iktibas edilebilir. Tema tekrarlardır ya da motiflerden oluşmaktadır. Pasaj bir odülasyon ya da bir hamlede aynı gam içinde hızlı geçiş olarak görülmektedir.[9] Bize göre, alıntının, FSEK(madde:35/1-3) deyimi ile “maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde” yapılması da şarttır.[10]

Bu şekildeki alıntılar dışındaki alıntılar(=iktibaslar) “usulsüz alıntı”dırlar. “Başkalarının eserlerinden eserin bütünlüğünü bozacak derecede yapılan alıntı yasak(tır. A)ksi hal intihal oluşturmaktadır.”[11] Dolayısıyla intihal bir eserden hukuk ve etik kurallarına uymayan;[12] esinlenme ölçülerini aşan; eseri “kişiye yani üretene özgü olmak”tan da çıkaran fazlalıkta veya nitelikte usulsüz alıntı yapmaktır.

Her usâlsüz alıntı intihal olmayabilir. Örneğin kaynağı tam göster(e)memeiş olmak “usulsüz alıntı” ise de intihal değildir. “Usulsüz alıntı” kapsayıcı kavramdır. Sınırı aşan ya da bilerek, kaynak göstermeden yapılan usulsüz alıntılar intihal olarak görülebilirler. Esinlenme, yararlanma ya da alıntılanmada, velev ki kaynak gösterilecek olsa bile; eserin sahibinin hususiyetlerini taşımaz hale gelmiş; adeta  alıntılanan ürüne ihtiyacı kaldıracak derecede dönüşmüş veya başkalaşmış üretimler, “eser” değildirler; bu şekilde yapılan alıntılar haksız fiil ve intihaldirler.

Görülüyor ki intihal kabul edilemeyecek gayrıahlâkî ve etiğe de uymayan bir davranıştır.

4. Müzik Eseri Niteliği Kazanımda Alenîleşme

Burada önemli bir başka unsur da; “alenîleşmek”tir. Alenileşme, eserin, sahibinin kişisel alanını terk ederek, umuma yayılması demektir.[13] Topluma yayılmamış üretimler diğer hususiyetleri taşısalar da eser olamazlar. Bunların topluma yayılması ve böylelikle de herkesin ulaşabileceği, vakıf olabileceği hale gelmeleri gerekir. “Topluma yayılma”nın bir kez vuku bulması bile yeterli olup; “topluma yaymak” da eserin “özel” ya da gizli alanda kalmayacak şekilde, toplumsal bilgiye açılması/sunulması demektir. Bu anlamda örneğin, bir öğretim üyesi müzisyenin:

1-) Ürettiği müzik eserini özel bir ortam olmayan bir yerde, örneğin sınıfta öğrencileri önünde icra etmesi ya da;

2-) Müzik eserinin notalarının yazılı olduğu dokümanlarını öğrencilere ders sonunda toplanmak üzere dağıtması;

Bile, yayınlaşmış olmak ve alenîleşmek için yeterlidir. Yoksa, ilk kez bu şekilde icra edilecek bir eserin; müzik meslek birliklerine ve/veya TRT’ye kaydettirilmesi; ya da esere bandrol veya ISBN alınması gibi işlemler şart değildir. Şart olan, eserin özel ya da gizli hayat alanından açığa çıkarılmasıdır.[14]

5. Müzik Eserinin Hak Sahiplerince Korunması ve Yargısal Yollar

Eser sahibinin eser üzerinde hakları vardır: Eseri yayma, çoğaltma, haksız kullanımı önleme, durdurma ya da tazminat istemek; bu haklardan bir kısmıdır. Eser sahibi diğer bir kısım haklara da sahiptir. Örneğin;

1-) Kendi eserinden müstakil olmayıp bu eseri andıran ama işleyenin hususiyetlerin taşıyan işlemelere(FSEK.m.1/B/1-c) ya da;

2-) Müzik eserinin plak, DVD, CD veya albümde toplanması şeklinde fonogram ya da derlenmesine;

İzin ver(me)mek, bu yetkilerdendir. Eserin sinema ya da dizilerde bir kısım sahnelerle eşleştirilerek; ya da bağlantılı hak sahipliği oluşturulacak (FSEK.m.80) şekilde kullanılmasında da bu izin, şarttır.

Eser sahibinin vefatından sonra müzik eserleri 70 yıl “eser” sıfatını muhafaza eder; yani korunur. Bu süre içinde bu eserler fikrî mülkiyet olduklarından, mirasa konu tereke kapsamında yer alırlar. Dolayısıyla mirasçılar, “eser sahibi” değildirler; ancak, bu eserler üzerinde muris(=mirsabırakan) gibi tasarruf, yararlanma, kullanma ve korunma hakkına sahiptirler.[15] (FSEK,madde:19,44,63-65ve diğer ilgili hükümler).

Eser sahipleri ya da varislerinin, korunmaya konu müzik eserleri üzerindeki korunmuş tasarruf yetkilerini ihlâl eden davranışlar; kanunlarla yasaklanmıştır. Eserlerin izinsiz kullanımı ya da eserlerden başka eserlerin intihal kapsamında üretimleri gibi hususlar yasaklanarak; eserler koruma kapsamına alınmışlardır. Bu koruma, kanuna aykırı davranışların suç olarak düzenlenmesi şeklinde olduğu gibi; bu aykırı davranışlardan doğan zararların tazminini istemek şeklinde de olabilmektedir. Bu makalenin konusu da bu bakımdan, sadece tazminat  davaları ile sınırlı kalmaktadır.

6. Hukuk Yoluyla Korunma olarak Tazminat Davaları

6.1. Maddî Tazminat

FSEK, bu konuya mali hakların ihali olarak bakmaktadır. Eserlerin izinsiz işlenmesi, çoğaltılması iletimi ya da yayımı halinde maddî tazminat olarak bir ölçü koymuştur(madde:68). İzinsiz yapılan işlemler hakkında eser sahibi ya da mirasçıları;:

1-) Eserin sözleşmeye bağlansaydı;

1a-) Davacının isteyebileceği bedelin ya da,

1b-) FSEK uyarınca belirlenecek raiç bedelinin,

En fazla 3 katına kadar bir tutar;

2-) Çoğaltımların, yayınlanması halinde ise bundan başka, çoğaltımların:

2a-) Çoğaltımların ve buna ilişkin araç gereç ya da belleklerin imhasını

2b-) Çoğaltımların, maliyetini geçmeyecek şekilde bir miktarla kendisine devri;

Seçeneklerinden birini de talep edebilirler. Yasal hükümden toplam bu üç seçenekten yalnız birinin talep edilebileceği anlaşılmaktadır.

Maddenin istenebilecek ya da raiç “bedelin 3 kat fazlası”na imkân veren maddesi; toplan 4 kat bedele hükmedebilmeye elverişli görünmektedir. Fakat uygulamada bu, “toplam bedelin ‘3 kat’ı geçemeyeceği” şeklinde anlaşılmaktadır. Yargıtayın emsal bir kararı da bu yöndedir.[16]

Maddî tazminatın belirlenmesinde yapılacak olan, “yapılmış farzedilen” bir sözleşmede (=farazî sözleşme ilişkisi)[17] belirlenecek ücretin esas alınmasıdır. Yargıtayın bir emsâl kararında[18] izinsiz iletim, işleme ya da yaymanın; “iletimin devri sözleşmesi yapılmış gibi” bir hukukî durum oluşturuduğu belirtilmiştir.

Eser sahibi ya da mirasçılarca, bundan başka; söz konusu haksızlıkla elde edilen kazancın(kârın) verilmesi de istenilebilir. FSEK(madde:70/3), bu talep yapılırsa, 3 kata kadar istenebilecek bedelden vazgeçilmiş sayılacağını belirtmiştir.

Doktrindeki ekserî(çoğunluk) görüşlerinde[19] belirtildiği üzere; haksız fiiller için öngörülebilecek, bu seçeneklerden başka tazminatlardan, yukarıda anılan indirimler yapılmaz.

Diğer taraftan bu ihlâllere çoğaltmak gibi yöntemlerle müdahil olmuş kimselerin sorumluluğu ayrıdır. Örneğin; farazî sözleşmede belirlenecek bedelin 3 katına kadarını isteyebilme hususu; izinsiz çoğaltanın hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. (FSEK,madde:68/1, cümle: son).

6.2. Manevî Tazminat

Manevî tazminat, manevî zararın tazmini öngörülür. Bu da, kişilik haklarına (ya da şahsî değerlere[20]) saldırı halinde; saldırıdan doğan acı ve ızdırabı gidermek amacıyla ve haksız zenginleşmeye meydan vermeyecek miktarda öngörülür.

Bu açıdan bakıldığında manevî tazminat yalnızca, eser sahibi tarafından istenebilir. Çünkü manev tazminat kişilere sıkı sıkıya bağlı olan “kişisel değer”i ihlâl edilmesinin karşılığındaki tazmindir. Manevî tazminatın bölünemezliği gereğince; bu tazminat ıslah edilemez; artırılamaz. Ayrıca kişilere sıkı sıkıya bağlı hak olduğundan karşı taraf rıza göstermedikçe mirasçılara devredilemez.[21]

Mirasçıların ise, söz konusu izinsiz kullanımlarda manevî tazminat isteyebilmeleri için; eser sahibinin haklarının bu şekilde ihlâlinden dolayı kendi duyabilecekleri acı ve ızdırabın varlığı gerekir. Yani bunlar manevî tazminatı;

1-) Kendilerinin mal sahipliğinden kaynaklanan haklarına ve böylece şahsî değerlerine;

2-) Böylece murisin hatırasına ve saygınlığına karşı da yapılmış olan/olabilecek;

Müdahaleden duydukları acı ve ızdırap sebebiyle isteyebilirler.[22]

Ayrıca;

Mali hakları haleldar edilen kimse tecavüz edenin kusuru varsa; haksız fiillere müteallik hükümler dairesinde tazminat talep edebilir. Burada belirtmek gerekir ki hukuka aykırı bir davranışta kusurluluk esastır. Zorunluluk halleri gibi hallerde vukua gelen irade dışı durumun; ayrıca, kusursuz sorumluluktan bahsedilemeyen hallerde kusurluluk söz konusu olacaktır. Hakkı ihlâl edilen, tazminattan başka çoğaltılan ihlâl konusu üretimin kârının da kendisine verilmesi isteyebilir. Bu durumda, ayrıca talep edilmişse, yukarıda belirlenen 3 kata kadar artırılabilecek bedel, bu kazançtan indirilir.

6.3. Tazminatın Belirlenmesi
(1) Genel Olarak Haksız Fiil ve Yasal Hüküm

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK, madde:49/1); “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren(i), bu zararı gidermekle yükümlü” tutmuştur. Kusur yüklenemeyecek mücbir sebep ya da kusursuz sorumluluk halleri gibi hallerde sorumluluk söz konusu olmayacaktır. FSEK’e göre maddî ve manevî tazminatın istenmesi; zarar görmeye ve haksız davranışta bulunan davalının kusurlu olması şartlarına bağlıdır. Bu kusurluluğun illâ da kasıt anlamına olması gerekmez; gereken özeni göstermemek şeklindeki ihmaller de kusurluluk kavramı içindedir.[23]

(2) Tazminatın Belirlenmesi Usulü

Maddî ve manevî tazminatın miktarları, mahkeme tarafından belirlenir. Maddî ve manevî tazminatın ne kadar olacağını belirlerken; her bir somut olayda, birçok etkenden hareket edilir.[24]

Belirlenecek tazminat haksız zenginleşmeye sebep olmamalı; eyleminin hukuka aykırılığının ağırlığını ortaya koymalı; hukuka aykırılığı da özendirmemelidir.”[25] Tazminata, yeterli miktarda hükmedilmemesi;

1-) Davacının haksız fakirleşmesine sebebiyet verecektir;

2-) Diğer taraftan;

2a-) Davalıyı haksız zenginleştirecektir ve;

2b-) İhlâlleri engellemede etkisiz kalabilecektir.

(2) Faiz

Maddî tazminata faiz işletilebilir. Bunun ne zamandan itibaren işletileceğini hakim takdir eder. Faiz belirlenirken duruma göre;

1-) Haksız işlemi vücuda getirildiği;

2-) Çekilmişse ihtarname;

3-) Davanın açıldığı;

Tarihi gibi seçeneklerden biri esas alınır.[26]

Uygulamada manevî tazminata faizin işletilemeyeceği anlayışı esas alınmaktadır. Fakat, acı ve ızdırabın yaşandığı tarihte belirlenen tazminat miktarının sonraki tarihlerde ödenmesi halinde para değeri gibi hususlar açısından uyarlama yapılması talebi mümkün görülebilir.

(3) Fazlaya İlişkin Hakları Saklı Tutmak

Maddî tazminatın miktarının tam belirlenememesi halinde böyle bir yola başvurulabilir. Bu durumda talep, zarar olarak belirlenen miktar belirtilip; ama fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak yapılabilir. Bu talep yapılmışsa, gerçek zararın belirlenmesi halinde, talebi; harcını da yatırarak artırabilme imkânı vardır.

Yalnız; uygulamada, manevî tazminatta fazlaya ilişkin hakların istenemeyeceği esas alınmaktadır. Ancak, bu zararın gerçek miktarı bilinemezse ya da aradan geçen zaman içinde bu zarar artacaksa; manevî tazminat için de fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması öngörülebilmelidir.[27]

7. Görevli ve Yetkili Yargı Mercii

7.1. Görev Yönünden

FSEK’nın 66/son ve 69/son maddeleri ile 76/1 maddesinin atfıyla uygulanacak olan 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanununun(SMK’nın) 156/3.maddesidir. Buna göre müzik eserlerinden doğan tazminat davaları fikrî ve sınaî haklar hukuk mahkemelerine açılabilecektir.

Eğer yargı mercii ayrı bir ihtisas mahkemesi olarak kurulmuşsa görevli mahkeme bu mahkeme olacaktır. Değilse, örneğin: “bir ya da iki asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bir numaralı asliye hukuk mahkemesi, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde 3 numaralı asliye hukuk mahkemesi fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi olarak görevlendirilmiştir. Bu ihtisas mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, görev ilişkisidir.[28]

7.2. Yetki Yönünden
(1) Saldırı ve Haksız Fiil Ölçütü

“Fikri mülkiyet kapsamındaki bir müzik eserinin izinsiz yayınlanması”; “eser ya da fikri mülkiyet hakkı sahiplerine karşı haksız fiildir. Tazminata konu davranışların hukuka aykırı ve haksız fiil niteliğinde oldukları yukarıda açıklanmıştı.

Haksız fiil hak ve menfaatleri ihlâl eden hukuka aykırı fiillerdir. Haksız fiilden kasıt (da),… özel hukuka aykırı davranışlardır.”[29]  Buradaki maddî ya da manevî zararlar haksız fiillerden doğmuş olurlar.

(2) Fikrî Hakların Korunması Bakımından

İntihal ya da eser üzerindeki hakların ihlâlinden bahisle tazminat davaları açılırken; haksız fiil ölçütü gözönünde bulundurulmalıdır. Nitekim doktrinde de:

1-) Bu ihlâllerin, haksız fiil ve kusurlu davranış olduğu kabul edilmektedir.[30]

2-) “Tecavüzün ref’i” ya da “manevî haklara tecavüz” deyimleri[31] “haksız fiil”e işaret etmektedir.

FSEK’nın değişikliğe uğrayan ilgili metninde de mali ve manevî haklar açısından; “hakların haleldar edilmesi”ne yer verilmektedir

TBK çerçevesinde istenebilecek “diğer tazminatlar için açılacak davalarda da, haksız fiilden kaynaklanan zararlar konu edilecektir. Örneğin; manevî hakların ihlâl edildiği hallerde de şahsî değerlere haksız saldırıdan dolayı tazminat davası açılabileceği açıktır.[32] Hak sahibi mirasçıların yapacakları manevî tazminat talebi gibi talepler buna örnek olabilecektir.

(3) Doktrin ve Kanun Hükümleri  

Bu durumda, yetkili yargı merciinin belirlenmesinde; haksız fiil nitelikli uyuşmazlıklarda; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK’nın) ilgili hükmü uygulanacaktır.[33] HMK’nın konuyla ilgili 16. maddesine göre; haksız fiillerde davalar:

1-) Haksız fiilin işlendiği;

2-) Zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu

3-) Zarar görenin;

Yerleşim yerlerinden herhangi birisinin bulunduğı yer mahkemesinde açılabilecektir. Her ne kadar, tazminat davalarında genel yetki kuralı çerçevesinde harekte etmek gerekiği ileri sürülebilir.[34] Ancak, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında özel yetki kurallarının uygulanması; zarar görenlerin ikametlerinn bulunduğu yer yerel mahkemesinde de dava açmayı mümkün kılmaktadır.[35] 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun(TMK’nın) 24. ve 25. maddelerine göre de, kişilik hakları ihlâl edilen kişiler, kendi bulundukları yerde dava açabilirler.

Eser sahibi bakımından hal böyledir. Eser sahibinin haklarına, miras yoluyla eseri edinen mirasçılar da sahiptirler. Dolayısıyla, eser sahibi de mirasçıları da; bu tür davaları kendi ikametlerinin buluduğu yerel mahkemede açabilmelidirler. Yasal hükümleri bu ynden davacı lehine yorumlamayı engelleyen hüküm de yoktur.

(4) Birden Fazla Eser Sahipliği ve Mirasçılar

Birden fazla davacı olabilecek pozisyonda;

1-) Eser sahibinin ya da;

2-) Hak sahibi miraçıların;

Olduğu hallerde bunların ikametlerinin bulunduğu yerde dava açma seçeneği; bunlardan birisinin ikametinin buluduğu yer mahkemesinde dava açılabilesi şeklinde işleyebilecektir.

Yalnız, bu konuda açılmış ilk davadan sonra aynı konuda açılacak  davalar; görülmekte olan bir davanın varlığı(=dava derdestliği) sebebiyle reddedilirler. Derdest olmuş böyle bir davaya diğer mirasçıların ya da eser sahiplerinin; HMK anlamında katılmaları mümkün olur.

7.3. Yetkinin Belirlenmesinde Emsal Dava Türleri

66/son. maddesinde tecavüzün önlenmesi ya da ref’i davasını saldırıya uğrayanın ikametinde açmasını düzenleyen FSEK’nın; tazminat davaları için de aynı elverişliliği taşımadığı söylenemez. Zira: Tecavüzün ref’i tecavüzün kaldırılmasını amaçlar. Tazminat davası da saldırının kaldırılmasını genellikle zımnî bir amaç edinir. Zaten, devam eden saldırıya izin vermek ama aynı zamanda o saldırıdan zarar görüldüğünü söylemek; bizce bir çelişkidir ve tutarlı da değildir. “Tazminat dâvası bu iki davayla birlikte açılabileceğinden, (yetki) sınırlama(sı)nın bir önemi yoktur.”[36]

7.4. Özel Yetki Kurallarının Uygulanması

Bu nedenlerle tazminat istemlerinden doğacak tazminat davalarında, kanaatimizce;

HMK’nın haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlıklara ögördüğü özel yetki kuralları uygulanacaktır.   

7.5. Farazî(≈varsayılan)  Sözleşme Teorisinin Yetki Belirlemeye Etkisi Olabilir mi?

HMK’nın 10. maddesindeki, sözleşmenin ifa yerinde dava açılacağına ilişkin hüküm için ortada geçerli sözleşme olmalıdır.[37] Müzik eserinin izinsiz kullanımında farazî (=yapıldığı farzedilen, varsayılan) sözleşme teorisi, yetkili yargı yerinin belirlenmesinde geçerli olamaz. “Vekâletsiz iş görme” yaklaşımı da ortada geçerli bir sözleşmenin yapılmış farzedilmesine elverişli olamaz.

Çünkü, bu teori başta hukuka aykırı alıntılama (intihal) hallerinde geçerli değildir.

Anayasanın 142. maddesinde yer alan, mahkemelerin görev ve yetkilerinin kanunun açık hükümlerinin belirleyeceği açıktır. Bu nedenle gerçekte olmayan, keenlemyekün bir sözleşmenin; mahkemelerin görev ve yetkilerini belirlemeye etkili olamayacağı da açıktır.

7.6. Yerel Mahkemenin Denetimi ve İstinaf Başvurusu

Müzik eserinin izinsiz kullanımından dolayı açılacak davada görev ve kesin yetki halleri, kamu düzenindendir. Bu denetimin, davanın ön şartları bakımından denetimi safhasında yapılması gerekir. Bilhassa, kesin yetki kurallarına aykırılığın söz konusu olması halinde; davanın yetkisizlikten reddi gerekir. Konumuzda olduğu gibi, kesin olmayan, bir yetki kuralından dolayı mahkemenin yetkisizlik kararı vermesi;

1-) Davalının ilk cevabında yetkisizlik itirazı yapması;

2-)  Mahkemenin bu uygun görmesi;

Şartları gerçekleşmelidir.

Yukarıda anılan yetki kurallarına uygun olarak; örneğin, davacıların ikâmetlerinin bulunduğu yerde açılan bir davanın varlığını farzedelim. Bu davanın yetkisizlikten reddine ilişkin karara[38] karşı; yerel mahkemenin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinde istinaf yoluna başvurulabilir.

İstinaf yoluna bu şekilde başvururken, yerel mahkemenin kararında yer alan bilgi ve usule uyulmalıdır. Meselâ yerel mahkemenin kararında; “Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere” denmiş ama ilgili daire gösterilmemişse, dava dilekçesinin başlığı bu başlığa uygun hazırlanmalıdır.

8. Sonuç  Olarak…

8.1. Eser ve Korunması

Türk hukukunda müzik eseri hukuken korunmuştur. Müzik eseri, beste dediğimiz aslî veya farazî nota okumalarına uygun şekilde melodi; ve/veya buna ek olarak melodiye uygun icra edilen güfteden oluşur. Eser(=özgün yapım, özgün üretim) sahibinin “mülkiyet hakları”, daha doğrusu “fikrî mülkiyet hakları” kapsamındadır. Bu hak, herkese karşı ileri sürülebilen; hiç kimsenin müdahale edemeyeceği haktır. Eser sahibinin, kendi eseri üzerinde, eserinin çoğaltılması; yayınlanması ve eserini intihale karşı koruma gibi hakları vardır. Bu haklar, mirasçılar için eser sahipliğinden kaynaklanmaz; mirastan kaynaklanan/elde edilen mülkiyet hakkı olarak görülür.

Birden fazla sahipli müzik eserlerinde eseri kullanacak bir sahip de diğerlerinden izin almalıdır.

Eser, kişinin kendi fikri dünyasının ortaya çıkardığı; başka eserlere benzemeyen ve başka eserlere ihtiyacı ortadan kaldırmayan; üzerinde, üretenin üslûp ve hususiyetlerini taşıyan üretimlerdir. Bu tür üretimler alenîleşmeyince “eser” olamazlar. Toplumla paylaşılmayan, herkesin ulaşımına açık hale getirilmeyen üretimler alenîleşmiş(≈açıklanmış, açığa çıkmış) sayılmazlar. Örneğin, bir eserin youtube’a konması, derste öğrencilere okunması alenîleşmek için yeterli kabul edilmelidir. Müzik eserleri de böyledir.

Eser tanımına uymayan bir müzik üretimi “eser”(=yapım) olarak korunmaz. Başka eserlerden, o eserlere ihtiyacı kaldıracak; eseri o eserlere dönüştürecek şekilde başkalaştıracak; şekil, derece ve nitelikte alıntılar, usulsüz alıntının bir şekli olarak intihal(≈aşırma) addedilmişlerdir. İntihal yasal yaptırımlara tabi tutulmuştur. İntihal gayrı ahlâkî ve etik kurallara uymayan davranıştır.

Yalnız, bir müzik eserinden esinlenme derecesini geçmeyen, alıntılar(=iktibaslar) intihal addedilmezler. Bir besteye alınabilecek olan; yayımlanmış bir bestenin en çok tema, motif, pasaj ve fikir nevinden parçaları alınabilir.(FSEK,madde:35/1-2).

8.2. İhlâllere Karşı Yaptırımlar

Müzik eserleri üzerindeki yasal haklara yönelecek gayrıhukuki(=hukuka aykırı) ihlâllerin; -ortada insan iradesini aşan bir mücbir(≈zorumlu) sebep ya da kusursuz sorumluluk hali olmadıkça;- “kusurlu davranış”lar olarak görülmeler gerecektir. Bu davranışların hem cezaî ve hem de hukukî yaptırımları vardır. Hukuki yaptırımlar içinde tecavüzün önlenmesi, ref’i ve tazminat istemleri gibi yaptırımlar girmektedir.

Makale yalnız, hukukî yaptırımlardan, tazminat istemleri ile sınırlı tutulduğundan; cezaî ve diğer hukuki yaptırımlar ayrı bir çalışma konusu olabilirler.

8.3. Mâli (≈Maddî) Hakların İhlâli halinde

FSEK, yukarıda belirtilen ihlâllerden dolayı görülen zararların tazmini için farklı seçenekler öngörülmüştür. Bunlar:

1-) Hak sahiplerince;

1a-) Sözleşme yapılmış olsaydı istenebilecek bedelin veya,

1b-) FSEK hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin,

En çok üç kat fazlasını (ki bu uygulamada en fazla 4 kat değil, 3 kat olarak anlaşılmaktadır);

2-) İzinsiz çoğaltılan kopyalar yayınlanmamışsa ve yukarıdaki seçeneği kullanılmayacaksa;

2a-) Çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhasını veya,

2b-) Üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini,

3-)   İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmışsa hak sahibi; tecavüz edenin elinde bulunan nüshalar hakkında yukarıdaki seçeneklerden;

3a-) 1a’da söylenen kendi belirleyeceği bedeli 3 katına kadar istemek;

3b-) 2a’da anılan imha,

3c-) 2b’de belirtilen uygun bedelle almak,

Şıklardan birini kullanabilir.

8.4. Manevî Hakların İhlâlinde

Eser sahipleri, anılan ihlâllerlerden dolayı duydukları acı ve üzüntü karşılığında; manevî bir tatmin için manevî tazminat isteyebilirler. Mahkeme manevî tazminata ya da bununla birlikte veya yalnız başına, uygun göreceği başka bir manevî tazminata hükmedebilir.

Hak sahipleri yayından elde edilen kârın kendilerine verilmesini de istediklerinde; bu kârdan sözleşme yapılsaydı istenecek bedel ya da belirlenecek raiç bedelin 3 katına kadar istenebilecek miktarı indirilecektir.

Hak sahipleri, mahkemeden; tecavüz edenin kusuru varsa; haksız fiillere mütaallik(≈ilişkin) hükümler dairesinde, tazminat talep edebilir. Bu türlü hukuka aykırı ihlâllerde iradî olmayan bir durum, örneğin mücbir bir sebep varsa ancak o zaman kusurun kalkabileceği düşünülmelidir.

8.5. Fazlaya İlişkin haklar ve Faiz

Maddî tazminat miktarının belirlenememesi halinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak istenebilir. Maddî tazminata ek olarak faiz de istenebilmektedir. Faiz, karşı tarafa varsa ihtar tarihi ya da dava açma tarihi gibi seçenekler esas alınarak belirlenebilmektedir. Manevî tazminatın bölünmezliği ve kişilere sıkı sıkıya bağlılığı gibi sebeplerle; bu tazminat istenirken fazlaya ilişkin haklar ya da faiz istenmesi seçenekleri itibar görmemektedirler.

8.6. Mirasçıların ya da Eserin Mülkiyetinin İntikal Ettiği Kişilerin Hak Sahipliği

Yukarıda belirtildiği gibi, mirasçılar ya da eserin mülkiyetinin intikal ettiği kişiler; eser üzerinde eser sahibin sahip olduğu halara sahiptirler. Eser sahibinin hakkı olarak yukarıda söylediğimiz tüm haklar ve tazminat istemleri bunlar için de geçerlidir. Bu kişiler de yukarıdaki hukuki korunmalardan yararlanırlar ve mülk edindikleri eserlere gelecek tecavüzlere karşı cezaî ve hukuki yaptırımları talep edebilirler.

Yalnız bunların, “sırf eser sahibi olmaktan doğan hak ve ayrıcalıklar”a sahip olamayacakları aşikârdır. Eser sahibinin şahsına sıkı sıkıya bağlı olan hakları bunların kullanmaları mümkün değildir. Örneğin müzik eserinde sahibi yerine kendilerinin duyurulmasını isteme hakları yoktur. Keza tazminat açısından da örneğin; eser sahibinin kendi eserine ilişkin haklarını ihlâlden dolayı isteyeceği manevî tazminatı isteyemezler. Bu kişiler manevî tazminatı, ancak:

1-) Mülklerinin saldırıya maruz kalmış  ve/veya;

2-) Bu sebeple eser sahibinin hatırasına da yeterince saygı gösterememiş;

Olmalarının acı ve üzüntüsü karşılığında isteyebilirler.

8.7. Görevli ve Yetkili Mahkeme

(1) Genel Olarak

Konuya ilişkin görevli mahkeme, FSEK’nın 76. maddesinin atfıyla(=yollamasıyla) fikrî ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri olacaktır. Bu ihtisas mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde davalar; esasen, fikri ve sınai haklar hukuk davalarına bakmakla da görevli asliye hukuk mahkemelerince görülecektir.

Yetkili mahkeme ise, HMK’ya göre belirlenmektedir. Buna göre; uyuşmazlıkta yetkili mahkeme, davalının bulunduğu yer mahkemesi olacaktır. Ancak, konuya ilişkin özel yetki kurallarının nazara alınması gerekebilecektir. Müzik eserlerinin gerek sahipleri gerekse eser haklarını (mülkiyeti miras ya da başka suretle) devrelan kişilerin eser üzerindeki haklarını ihlâl haksız fiildir. FESK hükümlerinde bir kısım tazminatlar için hukuka aykırılıktan başka kusurun varlığın da aramıştır. Ama hukuka aykırılığa iradenin hiçbir dahli  olmadığı sürece kusurluluk vardır. Hukuka aykırı kusurlu fiil de haksız fiildir. Haksız fiillerden dolayı davalar; haksız fiilin işlendiği ya da zararın meydana geldiği (yahut gelme ihtimalinin bulunduğu), veyahut da Zarar görenin; erleşim yerlerinden herhangi birisinin bulunduğı yer mahkemesinde açılabilecektir.

(2) Görevsizlik ve Yetkisizlik Kararları

Görev ve kesin yetki denetimi kamu düzenindendir ve mahkemece kendiliğinden gözetilir. Mahkeme görevli ya da kesin yetkili olmadığını görse, görevsizlik veye yetkisizlik kararı verir. Konumuza ilişkin olarak genelde kesin yetki söz konusu olmayabilir. Kesin olmayan yetkisizlik için ise:

Açılan davada; davalı tarafından yapılan ilk cevapta yetkisizlik itirazı yapılmadığı sürece, dava devam eder. Bu itiraz yapılmışsa ve mahkemece uygun bulunmuşsa, davada yetkisizlik kararı verilir.

Görevsizlik ve/veya yetkisizlik kararında;

1-) Kararın bu şakilde kesinleştiğinde görevli ve/veya yetkili görülen mahkemeye gönderilebileceğine;

2-) Bu karar hakkında isnaf yolunun açık olduğu ve;

3-) İstinaf başvurusunun yapılabileceği Bölge Adliye mahkemesi;

Belirtilir.

Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren yasal süresi içinde istinaf başvurusu yapılabilir. Bu başvurudan sonra, istinaf merciince verilecek karar kesindir. Süresi içinde istinaf yoluna başvurulmayan karar da kesinleşir:

1-) Kanun yoluna başvurulmamışsa bu kararın kesinleşmesinden;

2-) Kanun Yoluna başvurulmuşsa verilen kararın tebliğinden itibaren;

İki hafta içinde, kararı veren mahkemeden; dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmek gerekir. Aksi takdirde; yerel mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilir (HMK,madde: 20/1).

 

Dikkat                            :

1-)  Bu makalenin/yazının, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.

2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:

R. Cengiz Derdiman, Müzik eserine ilişkin hakların ihlâllerinde tazminat hangi mahkemeden istenir?, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.

3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:  

Kaynak:  R. Cengiz Derdiman, “Müzik eserine ilişkin hakların ihlâllerinde tazminat hangi mahkemeden istenir?”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.

 

 

Dipnotlar                             :

[1]       Peukert, Alexander, Güterzuordnung und Freiheitsschutz”, Geistiges Eigentum Herausforderung Durchsetzung, Herausgeber:Hilty, Reto M. -Jaeger, Thomas – Kitz, Volker, Springer-Verlag Berlin Heidelberg 2008, s. 60.

[2]        Wandtke, Arthur-Exel, Urheberrecht,  6. Völlig neubearbeitete Auflage, Walter de Gruyter GmbH, Berlin/Boston, 2017, s. 51; Kauert, Michael (Neubearbeitung 2008), Grundbegriffe und Schemata zum Urheberrecht Prof. Dr. Wandtke, https://wandtke.rewi.hu-berlin.de/doc/Skript_Urheberrecht.pdf (26.10.2019), s. 6

[3]        Wandtke, Arthur-Exel, Urheberrecht,  6. Völlig neubearbeitete Auflage, Walter de Gruyter GmbH, Berlin/Boston, 2017, s. 47, 48; Michael Kauert, s. 1.

[4]        Derdiman, Hukuk Başlangıcı, s. 303. Ayrıca bakınız: Öztan, Fırat, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara, 2008, s. 82-98; Tekinalp, Ünal, Fikrî Mülkiyet Hukuku, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 5 Baskı, Vedat Yayıncılık, İstanbul, 2012, s. 104 vd; Tahirqızı, Şəhla, Müəlliflik Hüququ, Bakı, 2008, s. 5.

[5]      Çağlayan, Ramazan, “İlim Ve Edebiyat Eserlerinde İktibas Ve İntihâl Üzerine”, E-Akademi Hukuk Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, Nisan 2008, sayı: 74, İnternet,(http://www.e-akademi.org) (16.12. 2013), nakleden: Derdiman, Hukuk Başlangıcı, s. 304. Müzik eseri(bestesi)nde varsa birden fazla melodinin her birinin beste(bütünün)den ayrılabilirliği söz konusu ise, eser olarak ayrıca korunabilir. Bu konudaki görüşler için bakınız: Akyüz, Burcu, Müzik Eseri Ve Müzik Eseri Sahibinin Mali Hakları İle Korunması, Yüksek Lisans Tezi, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı, Ankara, 2009, s. 27-29.

[6]        Derdiman, R. Cengiz, Hukuk Başlangıcı, 5. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, 2015, s. 304.

[7]        Kılıçoğlu, Ahmet, Sınaî Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Genişletilmiş Gözden Geçirilmiş 5. Baskı, Turhan Kitabevi yayını, Ankara, 2019, s. 112.

[8]        Derdiman, Hukuk Başlangıcı, s. 304; ayrıca bakınız: Ulmer, Eugen Urheber Und Verlagsrecht, Zweıte, Neu Bearbeıtete Auflage, Springer-Verlag, GmbH-Berlin Heidelberg, 1960, s. 219.

[9]        Öncü, s. 268, 269.

[10]       Aynı yönde: Öncü, Özge, Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda İktibas Serbestisi ve Sınırları, Yetkin Yayınları, Ankara, 2010, s. 258; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28/06/2013 tarihli ve esas:2011/12752, karar:2013/13684 sayılı kararı; Danıştay Birinci Daire 2013/777E, 2013/804K 11/06/2013, nakleden: Seçkin Yavuzdoğan, “İdari Yargı Kararlarından Hareketle ‘İntihal’”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi –İnÜHFD– Cilt: 8 Sayı:1 Yıl 2017,   ss: 225-254, s. 238;

[11]       Derdiman, Hukuk Başlangıcı, s. 304.

[12]       Yavuzdoğan, s. 227.

[13]       Öncü, s. 143.

[14]       Bilindiği üzere gizli ve özel hayat alanları paylaşımların alenileşmediği alanlardır. Gizli alan, kişilerin ilgililerinden başkalarıyla paylaşımda bulunmadığı alandır. Gizli alanda paylaşılan bilgiler “sır”dır. Özel alan daha geniştir. Kişilerin paylaşımlarını yaparken açığa çıkmamaya özen gösterdikleri “yakın” çevresidir. Bakınız: Derdiman, R. Cengiz, Özel hayatın Gizliliğine Saygı Gösterilmesinin Hukuki İstisnası Olarak Adli Arama ve İnsan hakları, Doktora Tezi İstanbul Üniversitesi Sosya Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1990, s. 7

[15]       Aynı yönde: Erdil, Engin, Fikri Mlkiyet Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2016, s. 56.

[16]       Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.03.2000 tarihli ve esas: 1999/9978 karar: 2000/1893 sayılı kararı, nakleden: Kılıçoğlu, s. 411.

[17]       Tüzüner, Özlem, “Farazî Sözleşme İlişkisi Hakkında Bir Yargıtay Kararının Tazminat Hukukunun Esasları Çerçevesinde İncelenmesi” Ankara Barosu Dergisi,  yıl: 2012 sayı: 2, ss: 69-95, s. 74.

[18]       Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2010/11881 K. 2010/11996 numaralı ve 24.11.2010 tarihli kararı, Nakleden Tüzüner, s. 72-75.

[19]       Öztan, s. 679; Kılıçoğlu, s. 417. Haksız fiil tazminatının ve 3 katına kadar raiç bedelin istenebilmesi seçeneklerinin 2’sinden de, talep edilmesi halinde kazancın(=kâr’ın) talebi halinde vazgeçilmiş sayılacağına dair görüş (Erel, N. Şafak, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, 2. Bası, Ankara, 1998, s. 307, nakleden: Öztan, s. 679); davacıyı mağdur edici olup, hükmün lâfzına da uymamaktadır.

[20]       Berberoğlu Yenipınar, Filiz, Manevi Tazminat, Legal yayınları, İstanbul, 2017, s. 29.

[21]       Berberoğlu Yenipınar, s. 29.

[22]       “Derdiman, R. Cengiz, İdarî Yargının Genel Esasları, Yeni Değisikliklere Göre Güncellenmiş 3. Baskı Aktüel Yayınları, Bursa, 2014, s. 268. Aynı yönde: Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 17.02.2016 tarihli ve esas: 2015/15356 karar: 2016/1628 sayılı kararı, nakleden: Berberoğlu Yenipınar, s. 196, 197.

[23]     Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 14. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012, sh: 574-581; Kemal Oğuzman-Turgut Öz, Borçlar Hukuku, cilt: 2, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2013, sh: 55-60. Ayrıca; haksız fiil, hukuka aykırılık taşıyınca; hukuka uygunluk sebepleri de haksız fiili sorumluluğunu kaldırır. Akyüz, 132.

[24]       Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.03.2002 tarihli ve  esas: 2002/11, karar: 2002/214 sayılı kararında: maddî tazminatın hesabında,varsayımsal sözleşme miktarı belirlenirken; eser sahibinin bilimsel yeteneği, eserin beğeni ölçüsü, hitap ettiği coğrafi kapsam, ihlal süresi, ulaştığı halk kitleri gibi konuların gözetileceği belirtmektedir. Kılıçoğlu, s. 412. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.02.2018 tarihli ve esas: 2017/ 65 karar: 2018/205  sayılı kararı çerçevesinde yayın yapılan umuma açık mahallin evrensel nitelikte olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

[25]       Derdiman, İdarî yargının Genel Esasları, s. 270.

[26]       Bakınız: Derdiman, İdarî yargının Genel Esasları, s. 270.

[27]       Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.10.2003 tarihli ve esas: 2003/9-510, karar: 2003/555 sayılı kararı; “fazlaya ilişkin hakların talep edilmesi”nin muteber olduğuna dikkat çekilmektedir. Fakat karar, anlaşıldığı kadarıyla, konuyu sadece maddî tazminatla sınırlamaya odaklanmamaktadır.

[28]       Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.01.2017 tarihli ve E: 2016/14537 K: 2017/133 sayılı kararı.

[29]       Derdiman, Hukuk Başlangıcı, s. 400.

[30]       Bakınız: Öngören, Gürsel, Türk Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku Açısından Müzik Eserleri, internet(http://www.ongoren.av.tr/wp-content/uploads/PDF/yayinlar/gursel-ongoren/MUZIK_ESERLERI.pdf), (03.12.2011), s. 405.

[31]       Tekinalp, s. 310, 311.

[32]       Kılıçoğlu, s. 423.

[33]       Bakınız: Öngören, s. 423.

[34]       Erdil, s 114, 115.

[35]       Aynı yönde olduğunu düşündüğümüz Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.11.2004 tarihli ve E. 2004/2379, K. 2004/11561 sayılı kararı için bakınız: Öngören, s. 425-428.

[36]       Öztan, s. 692.

[37]       Pekcanıtez, Hakan-Atalay, Oğuz-Özekes, Muhammed, Medenî Usûl Hukuku, 12. Bası Yetkin yayınları, Ankara, 2011, s. 123.

[38]       Örneğin, Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.09.2019 tarihli ve esas: 2018/435, karar: 2019/344 sayılı kararı.

Önceki Yazıİdarî Yargıda Yürütmenin Durdurulmasını Kısıtlayan Yasal Hükümler
Sonraki YazıHaksız Fiil ve Bundan Doğan Sorumluluk Nedir?