I. Genel anlam ve kapsam bakımından bütünleyici parça ve eklenti

A. Bütünleyici parça ve eklenti kavramları ve konumları

Bütünleyici parça ve eklenti ile ilgili düzenlenmeler, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK’nın) 684. ve devmı maddelerinde yer almıştır.

Malın tümlüğüne hukukî etkisi bakımından parçalar; bütünleyici parça(=mütemmim cüz) ve eklenti(=teferruat) olmak üzere ikiye ayrılırlar.[1] Tamamlayıcı parça ya da eklenti mülkiyeti bütünleyen ya da mülkiyete eklenmiş durumdaki eşya veya mallardır. Bunların mülkiyetin tümlüğüne etkili olmaları ortak özellikleridir.

Bütünlenenle birleşmiş bir şeyin/malın; hem teferruat (=eklenti, müştemilât) hem de bütünleyen parça (=mütemmim cüz) olması mümkün değildir.[2]

B. Konumuz açısından “mülkiyet”in Kapsamı

Bu parçaların tamamladığı tüm varlıklar, maddeler, esas anlamda eşya sayılmazlar. Örneğin, kişilerin organları iktisadi değer sahip bir niteliğe sahip değildir. Ancak mülkiyet için bu durum söz konusudur. Mülkiyete konu mallar da; yalnızca iktisadi değeri olan ve alınıp satılmaya konu olabilen; ayrıca, insanların, bunlar üzerinde tasarruf yararlanma ve kullanma imkânı kurabildikleri mallardır.

Çağdaş hukuk düzenlerinde insanlar ya da insan organlarının mülkiyet olarak görülmeleri mümkün değildir. Bu nedenle de örneğin mülkiyet gibi alınıp satılamayacak olan bir insan böbreğinin vücuda bağlantısını sağlayan parçaları mütemmim cüz/tamamlayıcı parça ya da eklenti olarak görülemezler.

Dolayısıyla, mülkiyete has(=özgü) terim olarak “bütünleyici parça” ya da “eklenti”lerden bahsedebilmek için; öncelikle, asıl eşyaların, tanım ve anlam olarak “mülk”  olmaları gerekir.

II. Bütünleyici Parça

A. Tanım

Bütünleyici parçanın ön şartı ve özelliği, asıl mala/eşyaya, “ayrılamaz” şekilde bağlanmış, onunlar bu şekilde birleşmiş olmasıdır.[3] Bütünleyici parça (=mütemmim cüz’); yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe[4] ondan ayrılmasına imkân bulunmayan parçadır (TMK.,m. 684/1). Mütemmim cüz, asıl malla maddî bir şekilde ve devamlı olarak bağlanmıştır.[5]

Bu bağ, bütünlenen eşyayı, bütünleyence ikisi tek bir mal gibi nazara alınacak ve iç içe geçme şekilde birleştirmiştir. Bu “birleşme”, (her birisi kendi içinde bağımsız mallardan/eşyalardan oluşan) eşya topluluğundan ayrı bir hukuki nitelik arzeder.[6] Bu bağ, olmazsa olmaz şekilde ve iç içe geçmiş bir bağdır; ve eksikliği de, malın bütünlüğünü, iktisadî değerini, gayesini ve işlevini kaybettirici niteliktedir.[7] “Aslî eşya iş münasebetlerinde tahsis edildiği iktisadî gayeye göre belirli bir eşya olma vasfını, ancak mütemmim cüz’ülerin varlığı halinde kazanır.”[8]

Bunlardan da anlaşılacağı üzere; bütünleyici parçanın, bütünlediği asıl eşyadan ayrı bir hukuki konu ve statüsü yoktur.[9]

Örneğin;

Taşınmaz üzerindeki bina, ağaç veya bitki; taşınmaz üzerindeki bir fabrikada kurulu mekanik eşyalar; traktör üzerine takılı ve onun çalışması için zorunlu olan motor bloku;[10] (camı takılmış kullanılmaya hazır bir) gözlük çerçevesinin (anılan) camı; sadece kumandayla çalışan televizyonun kumandası hep birer bütünleyici parçadır.

Bütünleyici parçalar, yukarıda anılan özelikleri itibarıyla, kural olarak[11] (asıl) mülkten ayrı olarak; (tek başlarına) satılamazlar ve haczedilemezler.[12]

B. Bütünleyici parça olarak görülmeyen örnekler

Arazi üzerindeki ya da altındaki kaynaklar da “bütünleyici parça”dırlar. Ancak, kanunlara göre -kamu malı niteliğini taşıması gereken kaynaklar-, örneğin yeraltı suları bu kapsam dışındadır.[13] Keza, arazi üzerindeki doğal ürünler, ayrılmadıkça bütünleyici parçadırlar. Bu yöndeki yasal hükümden, doğal ürünlerin ayrılabilirliği mümkün olmaktadır. 634 sayılı Kat Mülkiyet Kanununa göre yapılan yapılar, üzerinde yapıldıkları arazinin bütünleyici parçası değil, bağımsız bölüm kabul edilmektedir.[14]

Bir kimyasal ortamda oluşan “bileşik”te; asıl maddeyle birleşen, bütünleyici parça sayılmaz. Zira bileşik; ortaya, yeni kimyasal bir madde çıktığı anlamına gelmektedir.[15] Örneğin 2 hidrojen atomuyla 1 oksijen atomu kimyasal ortamda birleştirilmiş, su meydana gelmiştir. Yoksa burada diyelim ki 1 oksijen atomu, 2 hidrojen atomunun bütünleyici parçası görülemeyecektir.

Kiracıların kiraladıkları yere yaptırdıkları kalorifer ya da banyo tesisatı;[16] kişilerin kendi kullanımına ihsas olunmamış(=özgülenmemiş) ve mülkleri üzerinden ya da altından transit geçen elektrik su veya havagazı boruları; usulüne göre itirazı yapıldığında yıkılmasına karar verilen taşkın inşaat; üst hakkına konu olan eşyalar; arazi üzerine bir iş ya da konuda geçici olarak yapılan kulübe gibi yapılar da bütünleyici parça olarak görülmemektedirler.[17]

C. Hukuki statüsü

1. Genel kural: ayrılmazlık

Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bir şeyin maliki, onun ürünlerinin de maliki olur. Doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır. (TMK., m. 684 ve 685). Bunlara göre, bütünleyici parça asıl maldan/şeyden ayrıştırılamazlığı ile anılır ve hesaba katılır.

Emsal kararlar,[18] bütünleyici parçanın bütünlediği maldan ayrılamayacağı, ana mülkiyete tabi olacağı yönünde tutarlılık göstermektedirler:

1-) “Taşınmaz üzerindeki bina, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez.”[19]

2-) “Paydaşlığın (ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç v.s. gibi bütünleyici parçalar (muhdesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir.”[20]

3-) Bir mülkiyetin bütünleyici parçasının bütünlenen parçadan ayrı düşünülemeyeceğinden; bağımsız olarak devrinin söz konusu olamayacağına işaret edilmiştir.[21] 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre; gayrımenkulün, bütünleyici parçalarıyla birlikte kamulaştırılacağı anlaşılmaktadır.[22]

4-) Gayrımenkul üzerindeki bina ve ağaçların tamamlayıcı parça olduklarını ve bu taşınmazın (≈arzın) bütünleyici parçası sayılırlar; ancak, taşınmazın fiyatını yükseltici niteliktelerse taşınmaz alım satımı için ödenen tutara ek tutar yükümlülüğü getirebilirler.[23]

2. İstisna: ayrılabilirlik

Bütünleyici parçanın bütünlediği eşyadan ayrılması halinde kendi başına bağımsız bir mülkiyet haline gelmiş olur.[24]

Her ne kadar, tamamlayıcı parçaların asıl eşyaya bağımlılıklarının, asıl eşyadan bağımsız bir borç sözleşmesine konu olmalarını engellemeyeceği söylenebilirse de;[25] bu durum, bütünleyici parçanın asıl eşyadan ayrıştırılmadığı sürece, mümkün değildir. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere, bütünleyici parçanın, mülk sahibi tarafından asıl maldan ayrıştırılabileceği istisnalar olabilir.[26] Böyle bir ayrıştırma ancak asıl eşyanın değişmesi, fonksiyonunu kaybetmesi pahasına yapıldıktan sonra; bağımsız olarak alınıp satılabilecekleri kabul edilebilmektedir.[27]

  C. “Bütünlenen”e sonradan eklenen “bütünleyici parça”lar

Bir taşınmaza ya da taşınıra eklenen parçalar söz konusu olabilir. Örneğin Bir araziye ağaç dikilmesi, bir taşınıra bir başka katkı maddesi konması gibi. Asıl malda yapılan her iki katkılar 3. Şahıslar tarafından yapılsalar bile asıl malın bütünleyeni halinde gelirler. Örneğin:

TMK’nın 718. maddesi arazi üzerine dikilen bitkilerin, arazinin bütünleyici parçası olacağını belirtmiştir. Bu gibi durumlarda, bunların asıl maldan ayrıştırılması, bu mümkün olmazsa uygun bir tazminat verilmesi söz konusu olabilecektir. Bu seçenek de mümkün görülmezse ve bütünleyen parçalar asıl tutar olarak asıl maldan daha değerli ise, asıl malın anılan 3. kişiler bedeli karşılığında verilmesi seçenekleri gündeme gelebilir.[28]

Yargıtayın yukarıda anılan bir kararına 11 bakılacak olursa, söküldüğünde ya da kesildiğinde arazinin özelliğini bozmayacak ürünlerin bu işlemlere tabi tutulabileceği; bunları diken/eken 3. şahısların iyi niyetli olmadıkları hallerde de bu ürünler üzerinde haciz işlemi de uygulanabileceği değerlendirilmektedir.

III. Eklenti

A. Tanım

Eklenti (=teferruat, müştemilât), asıl şey malikinin anlaşılabilen (açık) arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır.

Burada asıl ölçü, bu parçalar olmadan asıl malın kullanılıp kullanılamayacağıdır. Bütünleyici parça birleştiği asıl eşyaya bütünlenmek amacıyla bağlanmıştır[29] ve bu eşya ile iç içe geçmiştir.

Örneğin, gözlük kılıfı, gözlüğü koruduğu için bir eklentidir.[30] Emsal kararlardan, bir işyerinin (örneğin fabrika) çevresindeki bahçenin eklenti olarak görüldüğü;[31] bir fabrikaya ilişkin tasarrufun, aksi açıkça sabit olmadıkça eklentiyi de kapsadığı;[32] odun deposunun da lokantanın bir eklentisi ve işyerinin bir parçası olarak görüldüğü[33] anlaşılmaktadır.

B. Hukuki statüsü

Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi (şüpheye yer bırakmayacak şekilde ve açıkça[34]) belirtilmedikçe, onun eklentisini de kapsar. Eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla asıl eşya, mevcut niteliğini kaybetmez (TMK., m. 686). Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, asıl malın temel unsurunu oluşturmayan; asıl eşya/mal ile mekânnsal veya işlevsel bir ilişki içinde olmakla[35] birlikte; asıl maldan ayrılması o malı yok etmeyen, değiştirmeyen eşyalar/mallar, eklenti olarak görülmektedirler.[36] Eklentiyi, asıl eşyadan maddi ve iktisadi değerine zarar vermeden ayırmak mümkündür. Bu durumda asıl eşya mevcut vasfını ve işlevlerini muhafaza eder.[37]

Gözlüğün muhafazası, traktörün takılıp çıkarılabilen pulluğu gibi, “taşınabilir ve ayrıldığında asıl eşyanın fonksiyonun ve çalışma niteliğini değiştirmeyen” mallardır. Bunların aksi belirtilmedikçe asıl mal ile alınıp satılabilmeleri esastır. Buna karşılık, bunlar, sözleşmede açık belirtim aşrtıyla asıl eşyadan ayrı olarak alınıp satılabilecekleri gibi; bu şartla başka bir hukuki işleme tabi tutulabileceklerdir.

Kural olarak eklentinin haczi mümkündür.[38]

C. “Eklenti” sayılmayan durumlara örnekler

Asıl şeye zilyet olan kimsenin, sadece geçici olarak kullanması veya tüketmesi için özgülenen mallar eklenti sayılmazlar. Asıl şeyin özel niteliği ile herhangi bir ilişkisi bulunmadan; sadece korunmak, satılmak veya kiraya verilmek üzere onunla birleştirilen şeyler de eklenti sayılmaz.(TMK.,m.687). Örneğin vitrindeki cansız manken üzerindeki pantolona takılan kemer gibi.

IV. Sonuç yerine: Bütünleyici parça – eklenti (kısa) karşılaştırması

Eklenti, asıl mal/eşya ile kurduğu bağın derecesi bakımından, bütünleyici parçadan farklıdır. Eklenti asıl mala, mütemmim cüz/tamamlayan parça kadar raptedilecek/bağlanacak derecede bağlanmamıştır. Bu bağ eklentide, bütünleyen parçaya nazaran daha gevşektir.[39] Bütünleyen parçanın asıl eşya/mal ile birleşmiş derecede bağlı; iç içe geçmiş olması gereklidir. Bu katı/kuvvetli birleşme bir özellik olarak “bütünleyici parça”yı;  asıl eşyaya daha gevşek ilintilenmiş olan “eklenti”den ayırır.[40]

Eklenti (=teferruat, müştemilât) ile bütünleyici parça (=mütemmim cüz) arasındaki bir diğer somut ve önemli fark; eklenti aksi kararlaştırılmadıkça eklendiği mal ile birlikte, alınıp satılabilirken ve hukuki işleme konu olabilirken; mütemmim cüz’ün maldan ayrı olarak değerlendirilemeyişi;[41] asıl şeyden (-ayrılarak bağımsız hale getirilmediği sürece-) bağımsız olarak tasarruf işlemlerine konu edilemeyişidir.[42]

Yukarıda görüldüğü gibi, bütünleyen parça (=mütemmim cüz) asıl mülkten ayrı satılamaz ve haczedilemez.[43] Buna karşılık; eklentinin haczi, kural olarak, mümkündür.[44]

Asıl eşyayla birleşen malların asıl eşyaya göre önemli ya da önemsiz olmaları gibi bir ayrım yapılmamıştır. Bunlardan “bütünleyici parça”, önemli ya da önemsiz olması fark etmeksizin ayrı bir hukuki etki ya da konuma sahip değildir.[45] Bu nedenle, bütünleyen parça ya da eklentilerin asıl mala göre bu yönden konumları, -aldıkları eklenti ya da bütünleyici parça” olma vasıfları bakımından- farksızdır.

Bir eşyanın eklenti ya da bütünleyici parça olup olmadığını belirlenmesinin(=tâyininin); (eşya topluluğunda olduğu gibi) birleşik(≈mürekkep) eşyanın malikinin bilinmesi bakımından da önemlidir.[46] Bir şeye malik olan o şeyin bütünleyici parçalarına da maliktir. Bağımsız bir şeyin bütünleyici parça haline gelmesiyle, eski malikinin mülkiyetinden çıkacağı kabul edilmektedir. “Kabul”e göre, bundan dolayı hiçbir tazminat talebinde de bulunulamayacaktır. Bütünleyici parça üzerinde mülkiyeti saklı tutmayı içeren bir sözleşme de yapılamaz.[47]

Bir eşyanın bütünleyici parça mı, eklentimi mi olduğunun belirlenmesinde, bunların asıl eşyaya kattıkları fonksiyon bütünlüğünün derecesi nazara alınır. Bu noktada, birleşik eşyaya verilen ve bölgeden bölgeye değişen iktisadi değer gibi hususlar da, belirlemede göz önünde bulundurulur.[48] Yalnız bu seçenek, değişken olduğundan/olabileceğinden dolayı, bu belirlemede somutluk ifade etmeyebilir. Somut belirleme, somut uyuşmazlıkların çözülmesinde bilirkişilerden yararlanılmayı gerektirir.[49]

 

Yazanlar: Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman-Av. Emirhan Derdiman(Bursa Barosu- tel: 0224 909 1453)
E Posta  : rcderdiman@hukukiyaklasim.com
                iletisim@hukukiyaklasim.com

 

Dikkat                            :

1-)  Bu makalenin/yazının, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.

2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:

R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, “Mülkiyet üzerindeki tasarruflarda bütünleyici parça ve eklenti”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.

3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:

Kaynak:  R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, “Mülkiyet üzerindeki tasarruflarda bütünleyici parça ve eklenti”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..Şeklinde kaynak gösterilmelidir.

Dipnotlar                           :

[1]     Derdiman, R. Cengiz, Hukuk Başlangıcı, 5. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, 2015, s. 376.

[2]     Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin, 10.06.2002 tarihli ve esas: 2002/11203 karar: 2002/12235 sayılı kararı. (http://www.ilhanhelvaciesyahukuku.com/turk-medeni-kanunu/turk-medeni-kanunu-madde-686 (22.05.2020).

[3]     Reich, Dietmar O.- Schmitz, Peter, Einführung in das Bürgerliche Recht, Betriebswirtschaftlicher Verlag Dr. Th. Gabler GmbH, Wiesbaden, 2000, s. 391.

[4]     Reich-Schmitz, s. 392.

[5]     Yörük, Abdulhak Kemal, Hukukun Umumî Prensipleri, (Ders Kitabı), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını no: 93, İstanbul, 1949, s.119.

[6]     Eren, Fikret, Mülkiyet Hukuku, 2. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012, s. 52, 54.

[7]     Akipek, Jale, Eşya Hukuku I Aynî Haklar, Birinci Kitap: Zilyetlik ve Tapu Sicili, Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, Sevinç Matbaası, Ankara, 1972, s. 64; Yörük, 120.

[8]     Akipek, s. 68.

[9]     Wilhelm, Jan,  Sachenrecht 4., völlig neu bearbeitete Auflage, Walter de Gruyter GmbH & Co. KG, Berlin/New York, 2010, s. 21.

[10]    Örnekler için bakınız: Yargıtay 6. Ceza Dairesinin, 30.6.2003 tarihli ve Esas No:2003/4848/ Karar No:2003/4964 sayılı kararı; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 19.03.2015 tarihli ve esas: 2014/12691, karar: 2015/3040 sayılı kararı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.3.2003 tarihli ve esas no: 2003/633 karar no: 2003/1927 sayılı kararı [https://www.ilkerduman.av.tr/?d=565 (21.05.2020)]

[11]    Ancak, emsal kararlar, bir başkanın tarlasına başkası tarafından ve “iyi niyetli olmadan” ekilen buğdayın, bu şahsın borcuna karşılık haczini, istisnai durum olarak hukuka uygun bulmuştur.. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 5.5.2003 tarihli ve esas no: 2003/1497 karar no: 2003/4235 sayılı kararı [https://www.ilkerduman.av.tr/?d=565 (21.05.2020)]

[12]    İnan, Ali Naim, Medeni Hukuk, Bankacılık ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara. 2005/II s. 322, 323.

[13]    Esener, Turhan-Güven, Kudret, Eşya Hukuku, Genişletilmiş 5. Baskı, Yetkin yayınları, Ankara, 2012, s. 246; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 19.09.2019 tarihli ve esas no: 2016/14040 Karar no: 2019/5569 sayılı kararı

[14]    Fikret Eren, Mülkiyet Hukuku, 2. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012, s. 62.

[15]    Akipek, s. 66.

[16]    Yargıtay Kararı, 26/4/1945, 393; 1st. Huk. Fak. derg. 1947, sayı 2, s. 772, nakleden: Akipek, s. 71. Aynı karar bunların geçici statüsünde olduğunu kabul etmek gerektiğine işaret etmektedir.

[17]    Esener-Güven, s. 234, 235, 242-246.

[18]    Örneğin; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 21.06.2006 tarihli ve esas: 2006/1-363, karar: 2006/454 sayılı kararı. [http://www.ilhanhelvaciesyahukuku.com/turk-medeni-kanunu/turk-medeni-kanunu-madde-684 (22.05.2020)]

[19]    Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 13.06.2019 tarihli ve Esas no: 2019/1932, Karar no: 2019/5883 sayılı kararı.

[20]    Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 13.01.2020 tarihli ve Esas no: 2019/4979 ve Karar no: 2020/307 sayılı kararı

[21]    Danıştay 1. Dairesinin 29.06.2011 tarihli ve esas: 2011/726 karar: 2011/1059 sayılı kararı

[22]    Danıştay 1. Dairesinin 7.4.2004 tarihli ve esas: 2004/24,  karar: 2004/38 sayılı kararı

[23]     Yargıtay 6. Ceza Dairesinin, 30.6.2003 tarihli ve Esas No:2003/4848/ Karar No:2003/4964 sayılı kararı. “Somut olayda; dava konusu 349 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan fabrika binası içerisindeki makine ve teçhizatlar fabrikadan ayrılıp götürülemeyeceğinden TMK’nın 684. maddesine göre bütünleyici parçadır./Bu itibarla dava konusu taşınmazdaki fabrika içerisinde bulunan bütünleyici parça (mütemmim cüz) niteliğinde olan makina ve teçhizatların uzman bilirkişi marifetiyle değeri tespit edilmeli, bu değer de dikkate alınarak davalı lehine oran kurulması gerekir.” 14. Hukuk Dairesinin 19.03.2015 trihli ve esas: 2014/12691, karar: 2015/3040 sayılı kararı.

[24]    Eren, s. 63.

[25]    Serozan, Rona, “Teferruat Niteliğindeki Eşyanın Hukuki Rejimi” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Yıl 1975, Cilt 41 , Sayı 1-2, ss: 235–253, s. 238.

[26]    Wieling, s. 29.

[27]    Oğuzman M. Kemal/Seliçi Özer/Oktay-Özdemir, Saibe  Eşya Hukuku, 16. Tıpkı Bası, Filiz Kiyabevi, İstanbul, 2013, s. 298.

[28]    Bakınız: Oğuzman vd, s. 525, 526.

[29]    Wieling, Hans Josef, Sachenrecht, Fünfte, überarbeitete Auflage, Springer-Verlag Berlin Heidelberg 2007, s. 26.

[30]    Eren, s. 72.

[31]    Yargıtay 22.Hukuk Dairesinin, 03.02.2020 tarihli ve Esas: 2017/26914, Karar: 2020/1472 sayılı kararı.

[32]    Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 04.10.2018 tarihli ve esas: 2018/2111 Karar: 2018/16801 sayılı kararı.

[33]     Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 13.01.2020 tarihli ve esas no: 2019/1044 Karar: 2020 /43 sayılı kararı.

[34]    Serozan, s. 252.

[35]    Wilhelm, s. 22.

[36]    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.10.2003 tarihli ve esas: 2003/14-537 karar: 2003/597 sayılı kararı [http://www.ilhanhelvaciesyahukuku.com/turk-medeni-kanunu/turk-medeni-kanunu-madde-686 (22.05.2020)].

[37]    Akipek, s. 63.

[38]    Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 11.03.2008 tarihli ve esas: 2008/1756, karar: 2008/4752 sayılı kararı. [http://www.ilhanhelvaciesyahukuku.com/turk-medeni-kanunu/turk-medeni-kanunu-madde-686 (22.05.2020)]

[39]    Serozan, s. 239.

[40]    Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 02.06.2008 tarihli ve esas: 2008/4402 karar: 2008/7026 sayılı kararı.

[41]    Eklenti üzerinde aynî hakların (mülkiyet haklarının) kazanılması için bunların ayrıca zilyetliklerinin devri gerekmektedir. Erman, Hasan (2012): Eşya Hukuku Dersleri, Gözden Geçirilmiş 2. Basım, Der Yayınları, İstanbul 2012, s.64.

[42]    Oğuzman vd., s. 298.

[43]    İnan, Ali Naim, Medeni Hukuk, Bankacılık ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara. 2005/II s. 322, 323.

[44]    Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 11.03.2008 tarihli ve esas: 2008/1756, karar: 2008/4752 sayılı kararı. [http://www.ilhanhelvaciesyahukuku.com/turk-medeni-kanunu/turk-medeni-kanunu-madde-686 (22.05.2020)]

[45]    Wieling, s. 28.

[46]    Akipek, s. 66.

[47]    Esener-Güven, s. 230.

[48]    Akipek, s. 64.

[49]    Örneğin: Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 06.12.2011 tarihli ve esas: 2011/9250 karar: 2011/26782 sayılı kararı [http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=14778 (23.05.2020)].

Önceki YazıKoronavirüs Sürecinin Kira Sözleşmelerine Etkileri nelerdir?
Sonraki YazıÇarşı ve Mahalle Bekçilerinin Yetkileri