Soru Özeti/İçeriği: Hekimin cezai sorumluluğu hangi şartlarda doğar? Yaptığı tıbbi müdahale sırasında hastanın ölümüne yahut yaralanmasına sebebiyet veren hekimin cezai sorumluluğu söz konusu mudur?
Konuya bakmadan evvel iki hususa dikkat çekmek gerekir:
1-) Hekimin yaptığı tıbbi müdahalelerle ilgili olarak meydana gelen bir sonucun suç olabilmesi için söz konusu fiilin ceza yaptırımına bağlanması lazımdır. Bu durumda ortaya çıkan bir suçtan bahsedilebilir.
2-) Hekimin cezai sorumluluğu doğması için tıbbi malpraktis ve komplikasyon kavramlarının ayrımının iyi anlaşılması gerekir. Bu konuda bilgi aşağıda verilmektedir:
Malpraktis ve Komplikasyon Ayrımı
Malpraktisten kasıt hekimin tedavide kusurlu olarak hareket etmesi ile zararın meydana gelmesidir. Komplikasyon ise tedavi sürecinde hekimin kusurundan kaynaklanmayan etkenlerle zararın meydana gelmesidir. Bir zararın komplikasyon kapsamında sayılabilmesi için hekimin özen yükümlülüğüne uygun olarak, gerekli tedbirleri almış şekilde ve kendisinden beklenilebilecek her türlü tıbbi gerekliliği yerine getirmiş olması gerekmektedir.
Hekimin sorumlu olabilmesi için ise, meydana gelen zararın komplikasyondan kaynaklanmaması, hekimin kusuruyla veya uygulama hatasıyla meydana gelmiş “malpraktis” kapsamında olması gerekmektedir.
Hekimin Zarar Dolayısıyla Cezai Sorumluluğu
Mevzuatımızda hekimin tıbbi müdahaleden dolayı adli nitelikte sorumluluğu için özel bir düzenleme bulunmadığı için Türk Ceza Kanunundaki genel hükümler dikkate alınacaktır.
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunun ek 11/4. maddesinde acil hastaya Sağlık Bakanlığının koyduğu esaslara uygun olarak müdahale etmeyen hekimlere idari para cezası öngörülmüş olup, bu adli nitelikli değil idari nitelikli bir sorumluluktur.
Adli yönden, Türk Ceza Kanunu kapsamında bir suçun işlenebilmesi için fiilin manevi şart olarak ya kast ya da taksirle işlenmiş olması gerekmektedir. Kast; “suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” Taksir ise; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” Neticenin istenmemesine rağmen öngörülmesine rağmen davranışta bulunulması ya da davranışa devam edilmesi halinde sorumluluk açısından bilinçli taksirden söz edilebilir. Bilinçli taksir, normal taksirden biraz daha ağır neticeler doğurur.
Suçun isnat edilebilirliği için en az kusurluluk şart olup, bir suçun kasıt derecesinde kusurluluk ile işlenmesi esastır. Kanunda açıkça suç sayılması kaydıyla, taksirli bir fiilin de suç olarak kabul edilebilmesi mümkündür.
Hekimin Kasıtlı Hareketinden Doğan Cezai Sorumluluğu
Hekim her türlü tıbbi müdahalesinde insan hayatına hizmet etmek amacıyla hareket etmelidir. Bununla birlikte bilgilerini insanlık aleyhine kullanmaması gerekmektedir. Bu amaçlara aykırı şekilde hareket etmesi durumunda hekimin kasti sorumluluğu doğacaktır.
Hekimin, hasta üzerinde tıbbi müdahale sırasında muayene ve/veya tedavi amacı taşımayan ama bilerek ve isteyerek, sonucunu da en azından kabul ederek; öldürme amacıyla hareket ettiği durumlarda, ölüm meydana gelmesine göre, kasten adam öldürme suçundan sorumluluğu söz konusu olacaktır. Hekimin öldürme amacıyla değil de yaralama veya sağlık durumunu daha kötüye götürme amacıyla hareket ettiği durumlarda ise yaralamanın meydana gelmesine göre, yaralama suçundan sorumluluğu doğmuş olacaktır. Bu suçlara yönelik kasıtlı eylemlere rağmen sonuç meydana gelmemişse, suç öldürmeye ya da yaralamaya teşebbüs derecesinde sorumluluğu gerektirecektir.
Hekimin Taksir ile Hareketinden Doğan Sorumluluk
Buna göre hekimin yanlış tedaviyle, tıp biliminin gereklerine uymaksızın veya özen yükümlülüğüne uymadan yaptığı tedavi ile hastanın yaralanmasına veya ölmesine sebep olması durumunda TCK 85. ve 89. Maddelerinde düzenlenen “taksirle yaralama” veya “taksirle öldürme” suçları vücut bulacaktır.
Dolayısıyla taksirin bulunmaması durumunda manevi şart gerçekleşmeyecek, cezai sorumluluktan bahsedilemeyecektir. Bu esaslara göre;
- Gerekli özen göstermediği için hastalığın yanlış teşhisi ve böylelikle yanlış tedavi uygulanması,
- Tıp biliminin gereklerine uyulmadan tedavi yapılması,
- Gerekli tedbirler alınmadan tedaviye başlanması,
- Gerekli dikkati gösterilmeden tıbbi müdahale yapılması,
Hekimin taksirli davranışlarına örnek olarak sayılabilirler.
Burada önem arz eden bir husus, taksirle öldürme suçunun takibi şikâyete bağlı olmayıp Cumhuriyet savcısı tarafından re’sen soruşturma açılması gereken suçlardan olduğudur. Taksirle yaralama suçunun oluştuğu durumlarda soruşturulması esasen şikâyete tabidir. Türk Ceza Kanununun 89/5. maddesine göre, duyu organlarının yitmesi ya da işlevinin zayıflaması, iyi olmayan araza sebebiyet verme gibi bir kısım sonuçların bilinçli taksirle meydana gelmesi hallerinde soruşturma şikâyet olmaksızın re’sen başlatılacaktır.
Diğer taraftan, taksirle yaralama suçlarının hepsi uzlaşma usulü kapsamına girmektedir. Dolayısıyla taraflar arasında uzlaşamama soruşturmanın devamı şartı olup, uzlaşma sağlanması durumunda soruşturmaya devam edilmeyeceği gibi, kovuşturma safhasına geçilmeyecek, yani dava açma yoluna gidilmeyecektir. Şayet konu mahkeme huzuruna gelmişse kovuşturma safhasında mahkemenin de uzlaştırma yaparak davayı sona erdirme imkânı vardır.
Hekimin Sorumluluğunda Bilirkişi İncelemesi
Yukarıda belirtildiği gibi hekimin sorumluluğu doğması için kusuru bulunması gerekmektedir. Hekimin kusurunun tespiti için mahkemece bilirkişi incelemesi istenmektedir. Uygulamada, hekimin kusurunun tespiti hususunda Yüksek Sağlık Şurası(YSŞ) ve Adli Tıp Kurumu(ATK)’nun ilgili birimleri bilirkişi olarak görevlendirilmektedir.
Bilirkişi raporuna göre hekimin kusuru tespit edilecek, mahkeme bu kusuru nazara alarak sorumluluğu belirleyecek ve buna istinaden karar verecektir. Örneğin Yargıtay 4.Ceza Dairesinin Esas 2003/1064 Karar 2004/2055sayılı kararında; “Trafik kazası sonucu hastaneye yaralı getirilen kişinin, görevli doktor ve hemşire tarafından yeterli kontrol ve muayene ile gelişen klinik bulgulara uygun müdahalede bulunmaması nedeniyle, yaralı ölmüş; doktor ve hemşire kusurlu bulunmuşlardır.”
Sonuç olarak;
Hekimin tedavi kapsamındaki kastının derecesi veya taksirli davranışı, cezai sorumluluğu bakımından önem arz etmektedir. Taksirli yaralamalarda uzlaşma halinde soruşturma bulunduğu safhada sona erecek, kovuşturma safhasında da mahkeme uzlaştırma yapabilecek ve uzlaşma halinde davayı sona erdirebilecektir. Somut olaylarda hekimin kusurunun, kast derecesinin belirlenmesi sonucuna göre, öldürme ya da yaralamadan veya bunlara teşebbüsten cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır.