Av. Emirhan Derdiman*

SORU: “Boşanma davası nedir? Boşanma davası hangi sebeplerle ve hangi mahkemede nasıl açılır ve yürütülür? Bu dava evliliği sona erdiren diğer işlem veya durumlardan farklı mıdır? Boşanma nasıl gerçekleşir? Boşanma sonucunda ne gibi hukuki değişiklikler meydana gelir? Boşanma sonucunda tazminat veya nafaka talep edilebilir mi? Boşanma çocuğun velayeti ile ilgili nasıl sonuç doğurur? Boşanan eşler birbirlerine mirasçı olabilirler mi? Evlilik sırasında edinilen mallar boşananlara nasıl paylaştırılır?” Hukuki inceleme içeriğini haiz bu yazı burada yazılı ve benzeri sorulara cevap vermek üzere kaleme alınmıştır.

       Genel Açıklama

Boşanma, evliliği sona erdirici etki doğuran ve dava yoluyla kullanılan “bozucu yenilik doğuran” bir haktır. Hukukumuzda boşanma, ancak dava sonunda verilecek yargı kararıyla mümkün olabilir. Eşlerin anlaşarak boşanmayı istemesi (anlaşmalı boşanma) halinde dahi boşanma mahkeme kararı ile gerçekleşir. Dolayısıyla bu dava yenilik doğuran dava[1], mahkemenin verdiği karar da, “yenilik doğuran hüküm” niteliğindedir.

Boşanma hakkındaki yasal hükümler, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 161-184 maddeleri arasında yer almaktadır.

“Evliliğin yokluğu”, kanunda sınırlı sayılan hallerde gerçekleşebilecek evliliğin mutlak veya nisbi butlanla sakat olması dolayısıyla “evliliğin iptali”, “ölüm” veya “gaiplik”, “evliliğin feshi”, “ayrılık kararı” gibi farklı statüye ve sonuçlara tabi olan haller, boşanma ile karıştırılmaması gerekir. Bünyesinde farklı şart ve sonuçları bulunduran bu hallere, bu yazıda değinilmemiştir.

       1. Boşanma Sebepleri

Boşanma sebepleri TMK’da (m. 162 ve devamı) doktrinde[2] özel ve genel sebepler olarak ikiye ayrılmaktadır:

1-) Boşanma özel sebepleri; zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığıdır.

2-) Boşanmanın genel sebepleri ise, evlilik birliğinin temelinden sarsılması, anlaşmalı boşanma ve ortak hayatın kurulamamasıdır.

Zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, terk ve anlaşmalı boşanma, “mutlak” boşanma sebebidir. Somut bir olayda bu olgulardan birinin varlığının ispatı, boşanma (sebebinin mevcudiyeti) için yeterlidir.

Buna karşılık, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması ise “nisbi” boşanma sebeplerindendir. Bu sebeplere ilişkin iddiaların mevzu bahis olması halinde boşanma kararı verilebilmesi için, evlilik birliğinin sürdürülmesinin diğer eş için çekilmez hale gelmiş olması ve buna bağlı olarak dürüstlük kuralına göre evliliği devam ettirmelerinin eşlerden artık beklenilemez olması şartlarının gerçekleşmesi aranır.  Bu şartların oluşup oluşmadığına ispatlanmış vakıalar bağlamında mahkeme karar verir.

       2. Boşanma Davasının Açılması ve Muhakemenin Yürüyüşü

Boşanma davası ve yargılaması usûlü, bir özel hukuk uyuşmazlığı olduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (HMK’ya) tabidir. Buna göre dava, HMK’nın 119. maddesinde sayılan şartlara uygun dava dilekçesi ve kanuna uygun hazırlanmış ekleri ile birlikte açılır. Hukuk muhakemeleri usulündeki “dilekçeler teatisi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hüküm” aşamaları, boşanma davalarının yürüyüşünde de geçerlidir. HMK’daki dava şartları, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı, delillerin ibraz ve ikamesi usulü gibi usul ve şartlar, yargılama sürecinde göz önünde bulundurulurlar.

Boşanma sebebi, davada, HMK 190. madde gereği kural olarak davacı tarafından ispatlanmalıdır. Fiilî veya kanunî bir karinenin varlığı halinde karinenin temeli olan vakıanın ispatı yeterlidir. Boşanma yargılamasında TMK 184. maddedeki “Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.” hükmü önem arz eder. Zira buna göre, davacının ileri sürdüğü vakıalar, davalıca kabul edilmiş olsa bile ispatlanmış sayılamaz.

Görevli mahkeme, 4787 sayılı Kanun gereğince “aile mahkemeleri” dir. Yine aynı Kanunun 2. maddesine göre “Aile mahkemesi kurulamayan yerlerde bu Kanun kapsamına giren dava ve işlere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemesince bakılır.”

Yetkili mahkeme ise TMK 168’e göre eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Yargılama sürecinde şartları oluşmuşsa, tedbir nafakası veya diğer geçici önlemeler talep edilebilir.

Yargılama sonunda verilen hüküm, yine HMK’nın ilgili maddelerine göre kanun yolu denetimine (istinaf ve temyiz incelemesi) götürülebilir. HMK’nın 350. ve 367. maddeleri gereği, kişiler hukuku ve aile hukukuna ilişkin kararlar kesinleşmedikçe icra edilemez.

Türk Medeni Kanunu’nun 184. maddesindeki özel hükümler ayrıca bu uyuşmazlıklarda uygulanır.

       3. Boşanmanın Fer’i Niteliğindeki Uyuşmazlıklar

Boşanma davası, sadece kendine başına açılabileceği gibi; nafaka ve maddi-manevi tazminat talepleri gibi fer’i uyuşmazlıkların aynı davada hükme bağlanması talepli olarak da açılabilir. TMK’nın 184. maddesi gereği bu fer’î sonuçlarına ilişkin eşlerin aralarında yaptığı anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz. Bu fer’i uyuşmazlıklara kısaca göz atılmalıdır:

            3.1. Nafaka Talepleri

Hukukumuzda nafakanın; tedbir, yoksulluk, yardım ve iştirak nafakası şeklinde farklı şartlara ve sonuçlara tabi ayrımları bulunmaktadır.

TMK 175. madde uyarınca boşanma yargılaması sonucunda daha az kusurlu bulunan ve boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek taraf, diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak yoksulluk nafakası isteyebilir. Yoksulluk nafakası, hal ve şartlara göre “kendiliğinden” veya “mahkeme kararı ile” sona erebilir. Yoksulluk nafakası taraflardan birinin:

1-) Yeniden evlenmesi veya ölmesi halinde kendiliğinden;

2-) Fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâllerinden birisinin varlığı halinde mahkeme kararıyla, sona erer.

İştirak nafakası ise yasal dayanağını TMK’nın 182/2. maddesi hükmünden alır. Buna göre, “velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır”. İştirak nafakası alacağı, takas edilemeyeceği gibi haczedilemez ve bu alacak üzerinde rehin tesis edilemez.[3] İştirak nafakasına ilişkin hükümler TMK’nın 327 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TMK’nın 330. maddesinde, nafaka miktarının, “çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları, ödeme güçleri ve çocuğun gelirleri” dikkate alınarak hesaplanacağı belirtilmektedir. Yine aynı maddenin 3. fıkrasına göre, istem halinde, gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre nafakanın ne miktarda ödeneceği karara bağlanabilir.

Zaman içerisindeki ekonomik ve sosyal şartlar gereği, nafaka miktarlarının değişmesi ihtiyacı hakkaniyetin sağlaması için zorunluluk arz edebilir. Bunu öngören TMK; yoksulluk nafakası için 176/4. maddede; iştirak nafakası için ise 331. maddede, “hakkaniyetin gerektirmesi veya durumun değişmesi hâlinde, hakim tarafından nafaka miktarının yeniden belirlenebileceğine veya nafakanın kaldırılabileceğine” ilişkin hükümler koymuştur.

            3.2. Maddi-Manevi Tazminat

            Türk Medeni Kanununun 174. maddesindeki “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.” hükmü maddi tazminat talebinin yasal dayanağını açıkça düzenlemiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E.2017/1580 K.2018/446 sayılı ve 7.3.2018 tarihli kararında, TMK’nın 174. maddesindeki “mevcut menfaat” ve “beklenen menfaat”in nasıl değerlendirileceği şu şekilde örneklendirilmiştir: “ Mevcut menfaat’in belirlenmesinde ölçü, genel olarak evlilik birliğinin eşlere sağladığı yararlardır. ‘Beklenen menfaat’ler de evliğin devamı halinde eşlerden birinin diğerine gelecekte sağlaması muhtemel olan çıkarlardır. … Boşanmakla bir eş, en azından, diğer eşin desteğini kaybedecektir. Boşanan eş, kurulu bir evlilik düzeni içinde sağlayabileceği ekonomik yararlardan yoksun kalarak yeni bir düzen kurmak zorunda kalmaktadır. İlişkinin niteliği itibariyle ekonomik yararlar da değişeceğinden, mevcut ve beklenen menfaatler itibariyle zararı belirlemek güç olsa da hakkaniyet eksenli olarak hâkime fikir de verecektir.”

            Yine TMK’nın 174. maddesindeki “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü ise manevi tazminat talebinin yasal dayanağını oluşturur.

            Manevi tazminat miktarı, dava açılırken iyi belirlenmelidir. Çünkü doktrinde yaygın olarak kabul edilen görüşe ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun.2006/2-14 K.2006/26 sayılı ve 1.3.2006 tarihli kararına göre:“Manevi tazminat isteği, niteliği itibariyle tekdir ve bölünemez; bölümler halinde istenemez.  Sonradan gelişen bir durumun varlığı iddia edilip kanıtlanmadığı sürece başlangıçta talep edilen manevi tazminat miktarı, ıslahla da olsa artırılamaz.” Şu halde manevi tazminat, kısmî dava konusu da olamaz.

Tazminat talepleri için, yargılama sonucunda belirlenen eşlerin boşanmadaki kusur oranı büyük önem arz eder.

            “Sevgiliye (aldatan eşin birlikte olduğu 3. kişiye) yönelik tazminat talebinin”, daha evvel kabul edilmesi yönünde ağırlıklı eğilim bulunmaktaydı. Örneğin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 24.03.2010 tarihli ve E.2010/4 –129 K.2010/173 sayılı kararında ortada bir haksız fiil olduğundan bahisle bu kapsamda manevi tazminat istenebilmesine hükmetmiştir. Fakat basında yer alan haberlere göre, yeni bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile, bu sebepten kaynaklı ve 3. kişiye (sevgiliye) yönelik tazminat talebinin kabul edilemeyeceğine hükmedildi. Buna göre evlilik birliği süresince, eşlerden biriyle, evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden, -aldatılan- diğer eşin manevi tazminat talep edemeyeceği karara bağlandı.[4] Ayrıca müstekâr içtihatlardan farklı olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.3.2017 tarihli  ve E.2017/1334, K.2017/545 sayılı kararında, 3. kişiden (aldatmakta rol alandan yani sevgiliden), “aldatılan eşin çocuklarının tazminat isteyemeyecekleri”ne hükmedilmiştir.

4. Boşanma Davasına Bağlanan Sonuçlar

          4.1. Eşlerin Kişisel Durumları ve Hukuki İlişkileri Yönünden

Boşanma kararının kesinleşmesi, öncelikle eşlerin hukuki statüsünü değiştirir. Buna bağlı olarak eşlerin medeni durumu ve aralarındaki hukuki ilişkiler değişim gösterir. “Boşanan eşlerin, buna paralel olarak birlikte yaşama mükellefiyetleri de haliyle son bulur.”[5] Fakat eşler bakımından evlenme ile kazanılan kişisel durumun korunur. Yani, örneğin evlenme ile kazanılan erginlik veya vatandaşlık boşanma ile sona ermez. [6]

6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK’nın) 153. maddesi gereği, evlilik birliği sürecinde duran eşler arasındaki alacak zamanaşımı, boşanma ile kendiliğinden ve kaldığı yerden işlemeye başlar.[7]

TMK’nın 173. maddesi gereği, kadın evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. “Kadın evlenmeden önce dul idiyse hâkimden bekârlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hâkim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi hâlinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.”[8]

               4.2. Mal Rejimine Göre Malvarlığının Tasfiyesi Yönünden

            Türk Medeni Kanununda kabul edilen eşler arası yasal mal rejimi, edinilmiş mallara katılmadır. Fakat eşler dilerse, mal rejimi sözleşmesiyle Kanunda öngörülen diğer bir mal rejimini seçebilirler.[9]

TMK 225. madde uyarınca mahkemece evliliğin boşanma sebebiyle sona erdirilmesine karar verilmesi hâlinde, mal rejimi “dava tarihinden” geçerli olmak üzere sona erer. Doktrinde, “boşanma davasının açıldığı tarihte”, edinilmiş mallara katılma mal rejiminin askıya alındığı, boşanma talebinin reddi kararının kesinleşmesi halinde ise, kesintisiz (askı sürecinde) yürürlükteymiş gibi hüküm ve sonuç doğuracağı ifade edilmektedir.[10]

Nihayetinde boşanma sonucunda eşlerin bağlı bulunduğu mal rejimini hükümlerine göre, evlilik süresi içinde edinilen mallara göre, aktif ve pasiften oluşan tüm malvarlığı tasfiye edilir.

Bu kapsamda, eşler aralarında sözleşme yapmamışlarsa, evlilik sırasında edinilmiş mallara ortaklık rejimi esas olduğu için tasfiye de bunun gereklerine göre olacaktır.[11]

Boşanma hükmünün kesinleşmesiyle, davanın açıldığı tarihindeki durumlarına göre eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları ayrılır. Edinilmiş mallara katılma rejimindeki “edinilmiş mallardan” kastedilen TMK 219. maddede; “kişisel mallardan” kastedilen ise TMK 220. maddede açıklanmıştır. Bunlar her bir somut olayda, tasfiye edilecek malvarlığı bakımından (ev, araba, arsa, nakit vs. ) tek tek değerlendirilmelidir.

Mal rejiminin tasfiyesinde doğan eşler arasındaki katılma alacağının tabi olacağı zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğuna Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E.2013/8-375 K.2013/520 sayılı ve 17.4.2013 tarihli kararında hükmedilmiştir: “01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresi konusunda Türk Medeni Kanununda ayrı bir hüküm bulunmadığına ve niteliği itibariyle hakkın bir alacak hakkı olduğunun açık olmasına göre, olayda uygulanması gereken hükümler, TMK. m. 5 yollaması ile TBK. m. 146 (eBK m. 125) uyarınca belirlenecektir.”

            4.3. Mali Sonuçlar Yönünden

Boşanmanın mali sonuçları, yani maddi ve manevi tazminat ile nafaka talepleri varsa, boşanma ile karara bağlanır. Ayrıca dikkat edilmelidir ki; “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” (TMK., m. 178). Bu hüküm gereği, boşanma davası içinde talep edilmeyen tazminat ve nafaka taleplerinde, zamanaşımı defi ile karşılaşmamak için 1 yıllık süre geçirilmemelidir. Ancak bu süreyi, davalı taraf ileri sürmediği müddetçe, hakim re’sen nazara alamaz.

            4.4. Miras Hukuku Yönünden

“Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler” (TMK., m. 181). Dolayısıyla boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra, boşanan eşlerden biri ölmüşse, diğer (boşanmış) eş, ona yasal mirasçı olamaz ve “kural olarak” boşanmadan önce yapılmış vasiyetnameye veya miras sözleşmesine dayanarak hak iddia edemez.

            4.5. Çocuklar Yönünden

Boşanma sonucunda verilen hükümle, TMK 182. madde gereği çocuğun velayetinin kime verileceğini belirlenir ve velayet verilmeyen eşin çocukla kişisel ilişkisi hakim tarafından resen düzenlenir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.10.1969 tarihli ve 786/771 sayılı ve benzer birçok kararına göre; velayetin belirlenmesinde en önemli husus, “çocuğun menfaati”dir. Ana ve babanın çocuğun velayetinin belirlenmesinde anlaşma yapmaları dahi hakimi bağlamaz. Dolayısıyla velayetin belirlenmesinde esas ölçüt, çocuğun yüksek menfaati temelinde, ruhsal ve fiziksel olarak kimin yanında daha iyi yetişeceğidir. [12] Ayrıca büyükbaba, büyükanne, amca, hala, dayı, teyze gibi akrabaların çocukla ilişki kurabilmesi hususları da, TMK’nın 325. maddesi kapsamında şartları oluştuğunda hâkim tarafından düzenlenir.

Bu noktada belirtmek gerekir; uzun yıllar yabancılık unsuru barındıran davalarda, boşanan eşlere “ortak velayet” verilmesi kabul edilmemiştir. Sonradan, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 4.12.2017 tarihli ve E.2016/18674 K.2017/13800 ve sayılı kararında Ortak velayet’ düzenlenmesini Türk kamu düzenine ve Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarına” aykırı görmemiştir.

Bu arada; boşanma sonucunda annenin kızlık soyadının çocuğa verilemeyeceği görüşü, uzun zaman kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 8.12.2011 tarihli ve E.2010/119 K.2011/165 sayılı iptal ve 25/6/2015 tarihinde (kişisel başvuru) 2013/3434 sayılı Hayriye Özdemir kararlarından sonra durum değişmiştir. Çünkü Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 9.05.2018 tarihli ve E.2018/1306 K.2018/4719 sayılı kararıyla, boşanmış kadının velayeti kendisine verilmiş olan çocuğuna ‘kendi soyadının’ verilmesini, velayet hakkına dayanarak isteyebileceğine hükmetmiştir.[13]

       Sonuç

            Özetle, boşanma davası, maddi hukuktan ve usul hukukundan kaynaklı sebeplerle, çok kompleks ve ciddi sonuçlar içeren davadır. Bu davanın açılması için kanunda öngörülen sebeplerin oluşup oluşmadığı, yargılamadaki usuli süreçlerin takibi, davanın fer’i niteliğindeki taleplerin ileri sürülmesi, karşı dava imkanı, davalının ileri sürebileceği def’i ve itirazları, davaya bağlanan sonuçlar, dava sonucu hükmün icrası hak kaybına uğramamak açısından önemli hususlardır.

Dipnotlar

*     Bursa Barosu, Tel: 0 224- 909 1453

[1]     DERDİMAN, R. Cengiz, Hukuk Başlangıcı, Gözden Geçirilmiş 5. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, 2015, s. 227

[2]     AKINTÜRK, Turgut, Türk Medenî Hukuku Aile Hukuku, Yeni Medenî Kanuna Uyarlanmış Yenilenmiş 10. Bası, Beta Yayınları, İstanbul2006, s. 250 ve devamı; DURAL, Mustafa-ÖĞÜZ Tufan-GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Türk Özel Hukuku Aile Hukuku, Cilt 3, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2013, s.103-124; DERDİMAN, a.g.e. s. 361.

[3]     TUTUMLU, Mehmet Akif, Teorik ve Pratikte Boşanma Yargılaması Hukuku, C. II, Ankara 2009, s.1157, Aktaran: CEYLAN, Ebru, İştirak Nafakasının Belirlenmesiyle İlgili Seçilmiş Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, TBB Dergisi (133), http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2017-133-1702 (Erişim Tarihi:14.10.2018), 2017, s. 301

[4]     http://www.hurriyet.com.tr/gundem/ve-yargitay-son-sozunu-soyledi-tazminat-yok-40889143, Erişim Tarihi:14.10.2018

[5]     DERDİMAN, a.g.e., s. 361.

[6]     DURAL, Mustafa, ÖĞÜZ Tufan, GÜMÜŞ, Mustafa Alper, age, s.137

[7]     DURAL, Mustafa, ÖĞÜZ Tufan, GÜMÜŞ, Mustafa Alper, age, s.140

[8]     DERDİMAN, a.g.e., s. 369.

[9]     AKINTÜRK, a.g.e., s. 147 ve devamı; DERDİMAN, a.g.e., s. 112, 359, 360.

[10]    DURAL, Mustafa, ÖĞÜZ Tufan, GÜMÜŞ, Mustafa Alper, age, s.211

[11]    Kapsamlı bilgi: ZEYTİN, Zafer, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2008, s. 194 ve devamı.

[12]    DURAL, Mustafa, ÖĞÜZ Tufan, GÜMÜŞ, Mustafa Alper, age, s.141

[13] Bu karar basında da yankı bulmuştur. Örneğin bakınız: https://www.cnnturk.com/turkiye/tarihi-karar-cocuklar-anne-soyadini-tasiyabilir, Erişim Tarihi:14.10.2018


Dikkat             :

       1-)  Bu yazının, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.                  

     2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:

Emirhan Derdiman, “BOŞANMA DAVASI VE SONUÇLARI”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.                  

3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:     

Kaynak: Emirhan Derdiman, “BOŞANMA DAVASI VE SONUÇLARI, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.

Önceki Yazı“Anayasacılık” mı “Anayasalcılık” mı?
Sonraki YazıHayvanları Serbest Bırakmanın Cezaî Sorumluluğu