Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman

                                                                                                                             Av. Emirhan Derdiman*

Soru kapsamı/Özeti/İçeriği: Borçlu borcunu kefilden habersiz yapılandırabilir mi? Bu şekilde yapılandırılan borçtan kefil sorumlu olur mu? Bu doğrultuda; müteselsil veya alelade kefillik arasında bir fark var mıdır?  

A. Kapsam ve Genel Bilgiler

1. Kapsam

Bu yazı, yeniden yapılandırılan bir borcun kefile etkisine ilişkin bilgi ve içerikle sınırlandırılmıştır. Bu doğrultuda, yazıda yeniden yapılandırma kefalet ve sözleşme gibi genel kavramları konuyla ilgisi bakımından inceleyerek, yeniden yapılandırılan borç sözleşmelerinde kefilin sorumlu olma veya olmama halleri hakkında değerlendirme yapmaktadır. Soruya ilişkin geniş kapsamlı açıklama yapıldıktan sonra, cevap, sonuç kısmında verilmiş olmaktadır.

2. Genel Bilgiler

(1) Borçlar Açısından Yeniden Yapılandırma

Yapılandırmanın ilgili olduğu “yapı”, “bir şeyin düzenleniş şekli”dir (Ayverdi, 3366). Yapılandırma ise, bir konuyu kaldırmak şeklinde yeniden düzenlemek olarak görülebilir. Borçların yeniden yapılandırılması, mevcut borcun miktarının artırılması ya da eksiltilmesi veya ödeme şeklinin ya da takviminin değiştirilmesi sonucunu doğuracak şekilde yeniden düzenlenmesi mümkündür.  Borcun yeniden yapılandırılması, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK., m. 133) borçların sona erme sebepleri içinde sayılan “borcun yenilenmesi” olarak görülebilir. Yenileme sözleşen tarafların eski borcun yerine yeni borcu geçirme iradelerinin varlığı halinde (Eren 2012, 1263) mümkündür. Yenilenme sözleşmeye dayanan önceki borçları sona erdirici sebeptir (bakınız: Kaplan, xxiii, 145, 147). Emsal yargı kararlarına göre (ör: Yargıtay, 2015) mevcut borcun yeni bir ödeme planına bağlanmasına ilişkin taahhütnameyi imzalayan birden fazla borçlunun asıl borçlu dışında kalanlarını kefil olarak algıladığına bakılırsa, yeniden yapılandırılan borçlanmalarda, önceki asıl borç ve buna bağlı olarak feri nitelikteki kefalet sona ermektedir.

Yenilemede önceki borç kalkar ve yenilenen borç için 10 yıllık zamanaşımı yenilenmeyle birlikte yeniden başlar (Oğuzman-Öz, 564).

Hukukumuzda, çeşitli kalemlerdeki hesapların bir cari hesaba kaydedilmesi (TBK., m. 134/1) ya da bir sözleşmenin taraflarındaki değişiklik (Oğuzman-Öz, 561; Kılıçoğlu, 623), sözleşmede alacağın azaltılması ya da artırılması (Nomer, 322) gibi değişiklikler ya da eski borç ile yeni borcun aynı sebebe dayanması yenileme olarak görülememektedir (Eren 2012, 1265).

(2) Kefalet

Kefalet, borçludan başka birisinin  alacaklıya, kefalete konu borcun borçlu tarafından ödenmemesi halinde, 3. (bir başka) kişinin (kefilin) ödeme teminatıdır. Bu ve benzer teminat sözleşmeleri, borcun ödenmesini temin etmek amacıyla yapılırlar (Kaplan, 157). Bu duruma göre kefalet sözleşmelerinde borçlu ve alacaklıdan başka, borçlunun yanında ve lehinde, ödenmemesi halinde alacaklıya teminat veren kefil vardır. Kefalet sözleşmesinin illeti bu teminattır (Yavuz, 667). Kefalet sözleşmesinde borçlunun adı da mutlaka bulunmalıdır (Eren, 2014: 784).

“Kefil, borçlunun ‘borcu îfâ etmemesinin sonuçlarından’ kişisel olarak sorumlu olmaktadır.” (Derdiman, 434). Kefil “hiçbir zaman asıl borçlunun yerine geçmez” (Günsay, 1081). Asıl borç geciktirici ya da bozucu bir kısım şartlardan dolayı muaccel olmadıkça yani ödenebilir hale gelmedikçe kefalet borcu da doğmaz (Şahin, 318). Geçerli bir kefalet sözleşmesi, kefil olunan borcun (en üst) miktarının ve sözleşmeyi imzalama tarihlerinin kefilin kendi eliyle yazmasına bağlıdır (Aral-Arpacı, 448). Senetteki ifadelerden belirli bir miktarın (ya da tutarın) anlaşılabilip anlaşılmayacağının hakim tarafından kendiliğinden gözönüne alınması gerekir” (Yargıtay 1944). Yeniden yapılandırmanın borcun muaccel olmasından sonra yapılması bakımından örneğin kamu alacaklarında ödeme emri gönderilmesinin gerekmesi gibi hallerde, yapılması gerekli olan usulün takip edilip edilmediği de önemlidir. Böyle bir durumda borçlunun “borçlarına ilişkin yapılandırma evrakları ikmal edilip irdelenmek suretiyle, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir” (Yargıtay, 2017).

“Kefil kural olarak kendi kefalet limiti ve temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumludur”

(Yargıtay, 2005; Eren, 2014: 794). Ticari olmayan işlerde alacaklı ve asıl borçlu arasındaki sözleşmede açıkça kararlaştırılmayan faizden kefil sorumlu olmaz (Eren, 2014: 794).

Alelade kefalette alacaklı, muaccel olan (günü geldiği halde ödenmeyen) borcu, temerrüde düşen (ödememekte direnme gösteren/ödememekle direnme göstermiş olan) borçludan ister. Borçlunun bu borcu, ödememesi halinde kefilden, ödememeden doğan zararları isteme hakkı doğar. Böylelikle kefil açısından muaccel hale geldiği görülen ve temerrüde düşen asıl borçlunun kefili, üzerine düşen edimi yerine getirmekle sorumludur. “5464 sayılı (Kanunun) 24 / son maddesine göre;  ‘Kredi kartı kullanımlarındaki kefalet Borçlar Kanunu’nda belirtilen Adi  Kefalet hükümlerine tabidir. Asıl borçluya başvurulup, borcun tahsili için tüm yollar denenmeden kefilden borcun ifası istenemez.’  Bu hüküm, kamu hukuku karakterli emredici nitelikte bir yasa hükmü olduğundan mahkemece re’sen gözetilmelidir” (Yargıtay 2015).

Müteselsil kefalette ise alacaklının, muaccel hale gelmesiyle birlikte borcu, borçludan veya kefilden isteme hakkı bulunur.  Çünkü “müteselsil sorumluluk, borçlulardan ya da sorumlulardan her birisinin borcun tümünden tek başınaymış gibi aynı anda sorumlu oldukları ve alacaklının bunların her birisinden borcun tamamını isteyebilmesine imkân veren (TBK., m. 163/1) sorumluluk türüdür” (Derdiman, 334). “Kefil olunurken kefalet miktarı belli edilmişse teselsülün etkisi ancak o miktar ile sınırlıdır” (Yargıtay, 2003). Müteselsil kefile başvurabilmek için (de) önce esas borçlunun ifada gecikmiş olması ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde bulunması gereklidir (Aral-Arpacı, 453; Günsay, 1087). Rehinli alacaklarda alacaklının, taşınır rehinleri hariç, rehnin paraya çevrilmesini beklemesine de gerek yoktur (Aral-Arpacı, 453, 454).

Müteselsil kefalette kefilin bu iradesi yazılı olarak sözleşmeye girmelidir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 7. maddesine göre, “taraflardan biri veya hepsi için ticari olan bir borca kefalet halinde gerek asıl borçlu ile kefil ve gerekse kefiller kendi aralarında -aksi kararlaştırılmış olmadıkça- müteselsilen sorumlu sayılırlar.” (Yargıtay 2003).

(3) Sözleşme ve Borç İlişkisi

Borç doğuran sözleşme tarafların hür iradelerine dayanır. Bu irade ile borçlu yerine getirmediğinde yaptırımla karşılaşacağı taahhüt altına girer; alacaklı ise sözleşmeye güven ilkesi çerçevesinde korunur (bakınız: Işıktaç, 275-283). Ama nihayetinde sözleşmede tarafların ahde vefa sorumluuğu öne çıkar.

Anayasamızın 48. maddesinin gerekçesine (bakınız: Sönmez-Alan, 89) göre, hürriyet temeline dayalı bir toplumda irade serbestliği çerçevesinde ferdin sözleşme yapma hakkı bulunmaktadır. Bu hürriyet kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabilir. Hukuka ve ahlâka aykırı olmamak ve yerine getirilmesi imkânsız bir konuyu içermemek kaydıyla, tarafların hür iradeleri ile her konuda ve detay derecesi ve durumu taraflarca belirlenecek şekilde sözleşmeler yapılabilir. Borçlu sözleşilen borçtan sorumludur. Nitekim, “genel kredi sözleşmesinin … (ilgili) hükmü(nün) davacıyı, imzası bulunmayan sözleşmeler nedeniyle sorumluluk altına sokacak biçimde yorumlanama(yacağını)” kararlaştırılmıştır (Yargıtay 2013).

B. Yeniden Yapılandırılan Borç ve Kefalet

Başta belirtmek gerekir ki; kefil, yukarıda anıldığı gibi kefili olduğu borçtan ve bunun faiz gibi sonuçlarından sorumludur. Bu sorumuluğun hüküm ifade etmesi, evli kişilerin eşlerinin izni ya da icazetleriyle kefil olmalarına bağlıdır (Bakınız, TBK., m 584). Yapılandırılmış sosyal sigorta primlerinin ödenmemesi ile ilgili emsal bir kararda (KTK 2014) belirtildiği şekliyle; (yapılandırılan) borcun, ödemede taksitlerden birisini geciktiren kimse hakkında borcun tamamını ödemek gibi bir usule başvurulabilmesi için, sözleşmeye aykırı bu davranışın adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun görülmemesi de gerekir.  Diğer taraftan yeniden yapılandırmada sözleşmede yer almayan yeni kalemler eklenmesi uygun görülmemektedir Örneğin bir “kredinin yeniden yapılandırılması sırasında sözleşmede yer almayan şekilde konut yapılandırma bedeli adı altında davacıdan iki kez masraf tahsil edilmesi yasaya uygun düşmediği için davanın kabulüne karar verilmiştir.” (GAHM 2012).

1. Borcun Yenilenmesi Bakımından

Borç yenileme (TBK., m. 133) sonucu doğuran sözleşmeler (önceki sözleşmeyle geçerli olan borcun ortadan kalkması sonucunu doğuracaklarından), önceki asıl borçla birlikte buna bağlı kefalet borcunu da ortadan kaldırırlar. Taraflar önceki sözleşmeyi feshedip (Derdiman, 409) iradeleriyle yenilemeye konu yeni bir kefalet sözleşmesi kurmadıkları sürece, yenilemeye muvafakat eden önceki kefil kefalet altına girmiş olmaz (Aral-Ayrancı, 472). Zira kefalet sözleşmesi; doğuşu ve “sona erme bakımından asıl borcun varlığına bağlıdır” (Yener, 106). Yenilemeyle, eski alacağa bağlı haklar sona ereceğinden, bu durum, rehin ve kefalet gibi fer’î haklar için önem taşır (Oğuzman-Öz, 563; Nomer, 322). Kefil, yenilemeye muvafakat etse bile, yeni bir kefalet sözleşmesi kurulmadığı sürece kefilin yeni borçtan sorumluluğu söz konusu olmayacaktır (aynı yönde: Şahin, 315; Aral-Ayrancı, 472).

2. Borcun Yenilenme Kapsamı Dışında Kalması Hali

Borcun yukarıda söylediği şekilde yenilenme kapsamı dışında kalması hallerinde asıl borçta bir değişme ve kalkma olmadığından, fer’î borç niteliğindeki kefaletin kalkması da söz konusu olamaz. Ancak burada asıl borca ilişkin sözleşmede yeniden yapılandırma kapsamında sayılmayacak bir düzenleme, mevcut kefalet sözleşmesinde belirtilen mevcut tutar ve/veya bu tutarın ödeme biçimi ya da taksitleri bakımından, kefilin aleyhine artan yükümlülük getirise, bu artışlardan kefilin yeni bir irade beyanı olmadığı sürece sorumlu olması düşünülemez. Sözleşmelerde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça (kefil açısından) bir hüküm ifade etmez (TBK., m. 583/3).

3. Sözleşmenin İçeriğine Göre Devam Eden Güvenceye Kefil Olma Hali

(1) “Güvence” Olma Bakımından Durum

“Kefilin yasal sorumluluğunun kapsamı kefalet sözleşmesinde veya daha sonra yapılacak ek sözleşme ile genişletip ağırlaştırılabilir.” (Yener, 112). Güvence sözleşmeleri, kefalet sözleşmeleri niteliğiyle kalmayıp ileriye yönelik yeniden yapılandırmalarda da kefile sorumluluk yükleyen güvence niteliği de taşıyabilirler. Kefalet sözleşmesinden farklı olan (Eren, 2014: 778, 779) garanti sözleşmeleri, bir kimsenin başkasına bir teşebbüsün belirli bir sonuca ulaşacağını garanti etmesidir (Yargıtay 1969).

Bu sözleşmeler, ilk etapta güvence verene ve kefile, ileriye yönelik olarak da yükümlülük yüklemiş olmaktadırlar. Dolayısıyla bu sözleşmeler “haksız şart” ya da hukuka aykırı genel işlem şartları içermedikleri sürece kefilin ilerideki borçlara da kefil olacağını belirttikleri ve bu haliyle de kefil tarafından imzalandıkları sürece, borç için, belirli süreli sözleşmelerde bu sürenin, belirsiz süreli sözleşmelerde de yasal sürelerin bitimi söz konusu olmadıkça (benzer görüş: Şahin, 317, 318) sorumluluk doğururlar. Burada bilhassa, cari hesaplarda hesap kalemlerinden birisinin güvencesinin olmasının, aksi sözleşmeci taraflarca kararlaştırılmadıkça, hesap kesilip sonuç kabul edilmiş olsa bile, mevcut güvenceyi sona erdirmeyeceği (TBK., m. 134/son) dikkatllere sunulmalıdır. Bunun kabul edilmemesi için sözleşmeye bu yönde şerh düşmek zorunlu olacaktır.

(2) Bu tür Sözleşmelerin Hukuka Aykırılık Halleri

Sözleşmeler, genel olarak kesin hükümsüz sayılmalarını veya iptallerini gerektiren ve yukarıda söylenen bir kısım yasal eksikliklerinden başka, haksız şart ya da hukuka aykırı genel işlem şartını içerdiklerinde de hukuka aykırı hale gelirler. “Bir sözleşmenin akdedilmesinde veya sözleşmenin bir şartının yerine getirilmesinde, âkid taraflardan birine haksız bir şekilde aşkın bir avantaj sağlayan, bu sözleşme veya şart, geçersiz kabul edilmelidir” (Küçükyalçın, 109).

Sözleşme hürriyetini esas kabul eden hukuk düzenimizde genel işlem şartlarının hukuka aykırı olup olmadıkları, dürüstlük, irade fesadı, gabin, hakkın kötüye kullanılması, içeriğin tek taraflı belirlenmesi ve sözleşmelerin okunup anlaşılmalarının zor olması, okunup anlaşıl(a)madan imzalanmaları  (Küçükyalçın 110-113) ilke ve ölçütlerine göre denetlenebilmektedir.

Yargısal bir kararda değinildiği üzere, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 6. maddesi ile ‘Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmelik’ çerçevesinde satıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları “haksız şart” kabul edilmiştir. Aynı yargı kararında, “sözleşmede yer alan haksız şartın tüketiciyi bağlamaycağı, aynı zamanda, sözleşmede yer alan haksız şart nedeniyle aynı Yasa uyarınca kişilere idari para cezası uygulanacağı”nın da (Danıştay 2018; GAHM 2012) altı çizilmiştir. Bir sözleşmenin okunup anlaşıldıktan sonra imzalansa bile hukuksuz bir sebeple imzalanıp imzalanmadığının araştırılmasını da önemsenmelidir. Örneğin “bankanın şart koşmasıyla davacının banka tarafından önceden hazırlanan belgeleri imzalamak ve meblağları ödemek zorunda kaldığı hallerin (GAHM 2012) veya bir taahhütnamenin “diğer kredilerin icraya konulacağını düşünerek tehdit altında imzalandığı iddiasını araştırılması (mahkemece) gereklidir (Yargıtay 2015).

4. Asıl Borçlunun Mali Durumunun Sözleşmeden Sonra Bozulması

Sözleşmenin akdedildiği asıl borçlunun mali gücünün sözleşmenin yapıldığı zaman zarfına nazaran önemli ölçüde ve beklenmedik şekilde azalması halinde, kefilin sözleşmeden dönme imkânı doğar. Bu durum kefaletin, kefalete ilişkin sebeplerle sona ermesidir  (Eren, 2014: 804, 805). Burada sözkonusu olan azalmada esas alınan ölçü, kefilin, borçlunun kefalet sözleşmesinin akdedildiği sırada iyi niyetli olarak varsaydığı ödeme gücü ölçüsüdür (Eren, 2014: 805). Bu seçenekte kefilin sözleşmeden döndüğünü alacaklıya yazılı bildirmesi gerekir. Bu durumlrda kefil, alacaklının kefalet sözleşmesine güveni sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlü tutuılmuştur {(TBK., m. 599/2) (Aral-Ayrancı, 474)}.

Sonuç

Müteselsil ya da alelâde kefilin:

1-) TBK’da yer alan ve borcu sona erdiren yeniden yapılandırılan borçtan;

2-) Yenileme sonucu doğurmayan, yani sözleşmede değişiklik şeklindeki yapılandırmalarda  da öngörülebilecek yeni fazlalık veya yüklerden;

Bunlara ilişkin olarak yeni bir kefalet sözleşmesi olmadığı sürece, sorumlu olmaları düşünülemez. Sözleşmelerin zaman aşımı ya da belirli olan süresinin bittiği iddia ve savunmaları menfaati olan tarafça dile getirilmelidir.

Asıl borçlunun sözleşmenin akdedildiği tarihteki mali gücünün borcun muaccel olduğu tarihlerde önemli ve beklenmedik ölçüde azalması, kefilin kefalet sözleşmesinden dönme sebebi olarak görülebilir. Bu azalma ölçüsü, uyuşmazlığın dava konusu olması halinde bilirkişi görüşlerini alan hakim tarafından kararlaştırılacaktır.

Kefilin, haksız şart ya da hukuka aykırı genel işlem şartı içermiş olması hariç olmak üzere, kefil olarak imzaladığı, şekil şartlarına uygun olarak düzenlenen ileriye yönelik her türlü sözleşmedeki kefaletten de sorumlu olacağı söylenebilir. Bu nedenle, sözleşme kefil ve hatta asıl borçlu tarafından iyice okunmadan, müphem (belirsiz) yerler hakkında izahat istenmeden ve uzmanından hukuki destek alınmadan önce imzalanmamalıdır.

Cari hesaplar için verilen güvencenin devam edebileceği düşünülerek, sözleşmeye, bunun aksi yönünde bir güvencenin konulabileceği asıl borçlu ve kefil tarafından bilinmelidir.

Buradaki açıklamalardan da görüleceği üzere; bir hayli karmaşık ve farklı içerik ve sonuçları olan bu sözleşmeler, bir hukuk tekniği içerdiklerinden, bu tür sözleşmelerin düzenlenmesi imzalanması ve/veya bunlardan doğacak uyuşmazlıkların çözümünde mağduriyetlerin önüne geçmek için, uzman hukukçulardan destek alınmalıdır.

 

KAYNAKÇA

Aral, Fahrettin-Ayrancı, Hasan 2014. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanuna Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 10. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara.

Ayverdi, İlhan 2006. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 2. Baskı, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul.

Danıştay 2018. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21.02.2018 tarihli ve esas no: 2016/4171 Karar no : 2018/535 sayılı kararı.

Derdiman, R. Cengiz 2015. Hukuk Başlangıcı, Gözden Geçirilmiş 5. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa.

Eren, Fikret 2012. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümler 14. Baskı                                                        Yetkin Yayınları, Ankara.

Eren, Fikret 2014. Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara.

GAHM 2012. Gölcük 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin; Yargıtay 13. Hukuk Darisenin 26.3.2013 tarihli ve esas: 2013/4033, karar: 2013/7605 sayılı kararıyla onanan, 05/12/2012 tarihli ve esas: 2012/448, karar: 2012/619 sayılı kararı.

Günsay, Töre 2017. “Kefalet Sözleşmesinin Fer’iliği İlkesi” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Şeref ERTAŞ’a Armağan, C. 19, Özel Sayı-2017, s. 1079-1101.

————————————————————————————

Işıktaç, Yasemin 2014. Hukukun Kaynağı Olarak Sözleşme,Filiz Kitabevi, İstanbul.

Kaplan, İbrahim 2012. Borçlar Hukuku Dersleri Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş 6. Baskı, İmaj Yayınları, Ankara.

Kılıçoğlu, Ahmet M. 2006. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Genişletilmiş 7. Baskı, Turhan Kşitabevi yayınları, Ankara.

KDK 2014. Kamu Denetçiliği Kurumunun 10/03/2014 tarihli ve (şikâyet no)  04.2013.1787 sayılı tavsiye kararı.

Küçükyalçın, Özge 2004. “Karşılaştırmalı Hukukta Sözleşme Özgürlüğünün Sınırlandırılması”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 53, sayı: 4 ss: 101-124

Nomer, Halûk N. 2013. Borçlar Hukuku Genel Hükümler Gözden Geçirilmiş 13. Bası, Beta Yayınları, İstanbul.

Oğuzman, Kemal-Öz, Turgut 2013. Borçlar Hukuku Genel Hükümler cilt: 1, Gözden Geçirilmiş 11. Bası Vedat Kitapçılık, İstanbul.

Sönmez, Hasan H.- Alan, Necmettin 2008. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde Gerekçeli, TBMM, https://acikerisim.tb mm.gov.tr/xmlui/bitstream/handle/11543/1169/200901027.pdf?sequence=1&isAllowed=y, (20.08.2018)

Şahin, Onur 2016. “Kefalet ve Bağımsız Garanti Sözleşmelerinin Sona Erme Halleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2016 (126), ss: 311-338.

Yargıtay 1944. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 12.04.1944 tarihli ve esas: 1943/14, karar: 1944/13 sayılı kararı

Yargıtay 1969. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 11.06.1969 tarihli ve esas: 4, karar: 6 sayılı kararı, nakleden: Yavuz, Cevdet 2011. Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, Beta yayınları, İstanbul, s. 707.

Yargıtay 2003. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.10.2003 tarihli ve esas: 2003/2815 karar: 2003/9200 sayılı kararı.

Yargıtay 2005. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 14.04.2005 tarihli ve esas: 2005/1334, karar: 2005/4102sayılı kararı.

Yargıtay 2013. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 30.01.2013 tarihli ve esas: 2012/15421, karar: 2013/1789 sayılı kararı.

Yargıtay 2015. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 tarihli ve esas: 2014/13268, karar: 2015/3495 sayılı kararı.

Yargıtay 2017. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 26.12.2017 tarihli ve esas: 2015/16078 , karar: 2017/9323 sayılı kararı.

Yavuz, Cevdet 2011. Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, Beta yayınları, İstanbul.

Yener, Mehmet Deniz 2012.“Kefilin sorumluluğunun kapsamı ve 6098 sayılı Türk borçlar kanunu ile yapılan değişiklikler”  Marmara Üniversitesi Açık Arşiv Sistemi, http://dspace.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/770/500 0004964-5000006725-1-SM.pdf?sequence=1&isAllowed=y (19.08.2018), ss: 105-114.

*      Bursa Barosu, Tel: 0 224 909 1453   E-mail: derdimanhukuk@gmail.com