Av. Emirhan Derdiman[*]

Tanım, Amaç ve Kapsam

Kefalet sözleşmeleri, mevcut bir borcun alacaklısına ödenmesini taahhüt eden, güvence niteliğinde sözleşmelerdir.[1] Bu ifadeye göre kefalet sözleşmesinin süjeleri asıl borçlu, alacaklı ve asıl borçluya kefil olan kişidir. Kefalet sözleşmesi esasen kefil olan ve alacaklı arasında yapılmış olur. Uygulamada ticari senetlerde veya borç doğuran diğer sözleşmelerde, asıl borçlu ve alacaklı arasında yapılan sözleşmeye kefilin de vasfı yazılarak imzalaması söz konusu olmaktadır. Alacaklı ve borçlu arasında yapılan ama geçerli olmayan veya hükümsüz hale gelmiş sözleşmelerin kefilliği de hukuken yoktur veya hükümsüzdür.[2]  Kefalet sözleşmeleri yazılı yapılan ve lehine kefil olunanla ilişkiler bakımından ivazsız bir sözleşmedir.

Borçlunun borcunu ödemediğinde kefilin sorumluluğu daha evvelki bir yazımızda dile getirilmişti. Buradan ulaşılabileceğiniz yazımızda kefaletin bir kısım türlerinden en çok karşılaşılan, borcun kefile teselsül edip etmemesine göre kefalet türleri üzerinde durulmuştu.

Kefalet sözleşmesinin amacı, alacaklının, asıl borcun ödenmesini garanti altına almasıdır.[3] Kefalet sözleşmesi fer’i borç doğurur.[4] Kefil ne asıl borcu ifa etmek, ne de alacaklının zararını tazmin etmekle yükümlüdür. Bunlardan yükümlü olamaz.[5] Kefilin yükümlülüğü, ödenmeyen asıl borcu aynen ifa etmek değil; belirlenen miktar kadar ödeme yapmaktır. Buna göre, kefil ödenmeyen asıl borçtan kişisel olarak sorumlu olmakta;[6] kefil asıl borcu değil, kendine yüklenen borcu ödemektedir. değil, kendi borcudur.

Doğurduğu Yükümlülük Biçimi ve Yasal Hükümler

TBK, 584. maddesinde,  evli durumda olanların kefil olabilmeleri için eşlerinin rızaları aranacağını belirtmiştir. Diğer taraftan, TBK’nın, 589/3 maddesine göre, kefil, “sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur.”

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK), 589. maddesinde kefaletin niteliği bakımından kefilin,

1-) Sözleşmede belirtilen kefalet miktarıyla,

2-) Kefalet sözleşmesinde belirtilen miktarla,

3-) Sözleşmede sorumlu olunacak miktar belirtilmemişse azami miktarla,

Sorumlu olacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, kefil olunan borç miktar olarak belirtilmemişse, kefalet sorumluluğu azami miktardan fazla olamayacaktır.

Bu hükümlerden çıkarılan sonuç itibarıyla kefil asıl borçlunun borcundan, asıl borçlu gibi değil, sadece asıl borcun ödenmemesi halinde kefil olduğu azami miktar ile sorumlu olacaktır.  Burada ve yukarıda geçen, “sözleşmede belirtilen miktar” ya da “azami miktar” tabirlerindeki “miktar”, parasal değeri ve tutarı anlatmaktadır. Asıl borcun niteliği paradan farklı bir edim olsa bile, kefilin sorumlu olacağı miktarın yine de para ile belirtilmesi gerekmektedir.[7]

Kefalet Sözleşmesinin Yerine Getirilmesi Biçimi ve Sonuçları

Borçlar hukukun genel esaslarına göre, borcun ifa edilmemesi halinde duruma göre aynen ifa, sözleşmeyi fesih ve/veya tazminat talebi gibi seçeneklerden söz edilebilir. Ancak, kefalet sözleşmelerinde aynen ifa yükümlülüğünün olmayacağı açıkça ortaya çıktığına göre, şu sonuçlardan bahsedilebilecektir:

1-) Kefil, ödenmeyen asıl borçtan kendisi borçlu olarak sorumludur.

2-) Kefilin borcu ödemesi asıl borcun ödenmesi şeklinde olamaz. Kefil, kefalet sözleşmesinde taahhüt ettiği parasal tutarı öder. Bir parasal tutar belirlenmemişse, kefil olarak en fazla, asıl borcun bulunacak değerini aşmayacak azami parasal tutar ödemekle yükümlü olur.

Aynen İfa Edilemezliğin ve Sonuçları

1-) Kefil asıl borcu aynen ifa etmek zorunda değildir. Bu nedenle kendine karşı aynen ifa davası açılamaz. Açılsa bile bu yasal hükümler çerçevesinde reddedilir.

2-) TBK’nın hükümlerine göre hukuka ve ahlaka aykırı sözleşmeler hükümsüzdürler. Bu nedenle, yukarıda değinilen yasal hükümlere rağmen, kefilin aynen ifa ile yükümlü kılınmasını öngören kefalet sözleşmesi hükümleri hükümsüz addedilmelidir. Böyle bir sözleşmede, kefalet geçerli olacağına, kefil olunacak miktar da belirtilmediğine göre, kefilin, borcun azami değeri kadar parasal tutardan sorumlu olacağı sonucuna varmak ve/veya sözleşmeyi bu şekilde yorumlamak gerekecektir.

Dipnotlar

[*]        Bursa Barosu

[1]        Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2014, s. 771.

[2]        R. Cengiz Derdiman, Hukuk Başlangıcı, Gözden Geçirilmiş 5. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, 2015, s. 434.

[3]        Eren, adı geçen eser, s. 771

[4]        Alanur Ayhan, “Garanti ve Kefalet Sözleşmesi”, Hukuk Gündemi, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ ankarabarosu/hgdmakale/2010-1/6.pdf, erişim tarihi: 21.10.2017,  s. 33

[5]        Ayhan, adı geçen makale,  s. 32.

[6]        Derdiman, adı geçen eser, s. 434.

[7]        Turgut Akıntürk-Derya Ateş Kararman, Borçlar Hukuku, 17. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul, 2011, s. 336.


Dikkat                                        :
1-)  Bu makalenin, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç,
 rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını
 hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.

2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:

Emirhan Derdiman, “Kefilden Asıl Borcun Aynen İfası İstenebilir mi?,
 Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..”

Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.

3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka

“Kaynak: Emirhan Derdiman, “Kefilden Asıl Borcun Aynen İfası İstenebilir mi?”,
 Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..” 

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.
Önceki YazıUnutulma Hakkı Nedir ve nasıl bir hukuki sonuç doğurur?
Sonraki Yazıİşçi Açısından Zorlayıcı Sebeplerle Haklı Fesih Hakkı