Giriş ve Özet Açıklama Bu yazıda İcra hukukunda meskeniyet iddiası şeklinde anlatılan, “hale münasip bir ev”in haczedilemezliği anlatılmaktadır.
Meskeniyet iddiası, borçlunun kendisi ve ailesiyle birlikte insanlığın asgari gereklerine uygun mütevazî bir hayat geçirebileceği barınağı olarak evinin; bağımsız, paylı, elbirliği, gecekondu, tapulu, tapusuz, inşaat halinde ya da bitirilmiş olup olmadığına bakılmaksızın haczedilemeyeceğinin iddia edilebilmesini kapsamaktadır.
Cebri icranın alacaklının mülkiyet hakkının korunmak bakımından borcun ödenmesinin esas olduğu ilkesinden hareket ettiği malumdur. Ancak, borçlunun da insanca, insanlık şeref ve haysiyetine (=onuruna) uygun yaşamak ve bunun için ayrılmış mülkiyetinin korunması; borçlunun lehine değerlendirme marjını göstermek bakımından konuya kamu hürriyetleri gereğince anayasal kapsamda bakmayı da gerektirmektedir.
Bu açıdan, kişilerin bir birlerinden alacaklarında ile sürülebilecek meskeniyet iddiasının, (kamu kurum ve kuruluşlarının) kamu alacaklarına karşılık yapılacak haciz işlemlerinde de ileri sürülebileceği not edilmelidir. Dolayısıyla gerek 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) gerekse 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun (AATUK), bu kapsamda değerlendirilmelidir. Konunun kamusal yönüne değinilmesi, idari yargısal korunma gibi hususları da nazara almayı gerektirecektir.
Bu nedenlerle konu,kamu hukuku ve özel hukuk kapsamında incelenerek ele alınmış olmaktadır.
Meskeniyet İddiası ile ilgili kapsamlı açıklama
1. Tanım
“Meskeniyet iddiası”, borçlunun malları ve gelirleri haczedilirken, “hale münasip bir ev”inin dokunulmazlığının ileri sürülmesini anlatmak için kullanılan terimdir. “Meskeniyet iddiası”, borçlunun borcuna karşılık da olsa “haline uygun nitelikteki evi”nin haczedil(e)memesini; hacizden muaf tutulmasını sağlayıcı bir usuldür.
Hukukumuzda, borcun ödenmemesi halinde, alacaklının icra dairesine yapacağı talep ile; icra dairesince borcun ödenmesi için borçluya ödeme emri çıkarılarak, borcu ödemesi istenir. Yasal sürede borcun usulüne uygun olarak ödenmemesi ya da kabul edilecek bir şekilde ödeme taahhüdünde bulunulmaması halinde; borçlunun ödemesi gereken miktarda tekabül edeceği değerlendirilen malları icra dairesince haczedilir. Haciz, borçlunun bu borcuna tekabül ettiği değerlendirilen mallarına, görevli ve yetkili icra dairesince el konulmasıdır.[1]
Cebri icra maddi borcun zorla ödenmesini sağlayıcı yöntemlerden birisi hacizdir. Haciz işlemi alacaklının alacağına kavuşmasına yardımcı olan yasal cebri icra faaliyetlerinden birisidir.
Yalnız, icrada borcun ödenmesi esas olsa da; Anayasanın 13. maddesindeki ölçülülük ilkesi açısından alacaklı ve borçlunun mülkiyet haklarının dengeli korunması gerekir. Bu denge ve korumanın en önemli kaidesi; haciz borcun miktarına denk gelecek mallarla sınırlı olmasıdır.
Danıştay kararına göre, burada esas olan, haczin, yalnız, alacağı karşılayacak mallarla sınırlı tutulmasıdır.[2] Danıştay kararları,[3] kamu alacaklarında borcu ödemeye yetecek malların tespit edilmesine ve bunların haczedilmesi gerektiğine vurgu yapmışlardır.
İcra ve haciz için gerekli usul işlemlerine harcanan miktarlar da haczedilecek miktarda nazara alınmalıdır.[4]
2. Meskeniyet iddiasının hukuki dayanaklar
2.1. Anayasal hükümler
Bir kısım malların haczedilememesinin arka planında, bir kısım Anayasal ilkelerin bulunduğu söylenebilir. Kişilerin yaşama ve maddi ve manevi varlıklarını geliştirme hakları, bu dayanaklardan birisini teşkil eder.[5]
Anayasamızda yer alan Cumhuriyetimizin sosyal bir hukuk devleti olduğu yönündeki ilke gereğince, Devletin, borçluların da insanca yaşayabilmesini sağlayacak asgari şartları hazırlamaya çalışması gerekmektedir. Nitekim Anayasamızın 2. maddesindeki bu vecibeden başka, 5. maddesinde de daha somut olarak Devlete kişilerin insanca yaşamalarını gerektirici tedbirleri almak görevi verilmiş durumdadır. İşte bu tespitler, birlikte, adalet ve kamu yararına da uyumlu sonuç doğurmuş olmaktadır.
Hale münasip evin aile konutu olması halinde, Anayasanın 20 ve 41. maddesindeki aile hayatının gizliliği, toplumun temelinin aile olması ve ailenin bölünmezliği ilkeleri diğer koruyucu güvenceleri teşkil etmektedir.[6]
Borçlunun borcu karşılığı olarak haczedilebilecek mallara, konumuzla ilgili olarak da haline münasip bir evinin haczedilmesine yasaklama getirilmesi; anlamını yukarıdaki Anayasal dayanaklara uygun olarak, Anayasanın 13. maddesinde bulan “ölçülü” bir sınırlama olarak görülmelidir.
2.2. Yasal Hükümler
Hukukumuzda haciz yasakları, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun(İİK’nın) 82. maddesinde sayılmıştır. Haciz yasakları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanunun(AATUK’nın) 70. maddesinde de yer almıştır.
Bu yasaklar, anılan kanunlarda somut olarak belirtildiğinden, haciz konularının tespitinde “sınırlı sayım” ilkesi dışına çıkılamaz.
2.2.1. İİK’daki Hükümler
Borçlunun “haline münasip evi” İİK’nın 82/1-12. Maddesinde, haczi caiz olmayan mallar ve haklar arasında sayılmıştır.
Yalnız, özenle belirtmek gerekir ki; İİK’nın:
1-) 82/2. maddesine göre: “Medeni Kanunun 807 nci maddesi hükmü saklıdır. … 12 numaralı bend(…)deki istisna, borcun bu eşya bedelinden doğmaması haline münhasırdır.”
2-) 82/3. maddesine göre: “Medeni Kanunun 807 nci maddesi hükmü saklıdır. 2, 3, 4, 5, 7 ve 12 numaralı bentlerdeki istisna, borcun bu eşya bedelinden doğmaması haline münhasırdır.”
3-) 82/4. maddesine göre: (12) numaralı bent(…)inde sayılan malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır.
4-) 82/5. maddesine göre: “İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir.’’
2.2.2. AATUK’daki hüküm
AATUK’nın 70/11. maddesine göre de: “Borçlunun haline münasip evi “ancak evin değeri fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılabilir.”
Belirtmek gerekir ki, AATUK’daki hükmün uygulanmasında, İİK’nın 82/12. maddesine ilişkin (kapsam ile bizce İİK’nın yukarıda ayrıca belirtilen hükümlerindeki yasal koruma veya yükümlülüklere ilişkin) kapsam da nazara alınmalıdır.[7]
2.3. İpotek ve haczedilebilirlik/haczedilemezlik
4721 sayılı Türk Medeni kanununun (TMK’nın) 194. maddesine göre “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, …aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Esasen ipotek edilen konut için (konutunu ipotek ettiren) ipotek borçlusu, ipotek alacaklısına karşı meskeniyet iddiası ileri süremez.[8] Ancak buna karşı, kabul görmesi zor olsa da, kanaatimizce: hacizden muaf tutulan bir mülkiyetin rehinden de muaf olması gerektiği; bu mülkiyetin rehnedilse bile, bunda, alacağa karşılık haciz sonrası işlemler gibi işlemlerin söz konusu olmayacağı iddia olunabilir. Zira:
“İcra ve İflâs Kanunu’nun 83/a maddesine göre haczi caiz olmayan malların haczedilebileceğine dair önceden yapılan feragat anlaşmaları (da) geçersizdir.”[9] Kanunun bu yöndeki hükmünün amacı, haciz işlemlerinden evvel borçlunun haczedilemezlik iddiasında bulunma hakkını elinden almaya engel olmaktır.[10]
3. Meskeniyet iddiası bakımından “borçlunun haline münasip ev”i
3.1. Genel olarak
Yasal hükümlerde geçen “hâl’e münasip ev” deyimi tanımlanmadığı gibi, ölçütleri de ortaya konmamıştır. Bu konuda kapsamın belirlenmesi bakımından yapılacak yorumlamada bir kısım hususların nazara alınması gerekir.
Konumuzla ilgili olarak, “gerekçede; ‘…alacaklı ile borçlu arasındaki menfaat dengesinin sağlanması, temel hak ve özgürlüklerinin korunması,”nın amaçlandığı söylenebilir.[11] Bu bağlamda alacaklının borç üzerindeki mülkiyet hakkı ile bir evde barınma hakkı dengelenmiş olmaktadır.[12] Bu dengeyi sağlayıcı unsur, evin hale münasip olması şart ve ölçütüdür.
3.2. Somut ölçütler
3.2.1. Genel bilgi ve evin kavram olarak kapsamı
Borçlunun hale münasip bir tek evi varsa bu haczedilemez. “Bir meskenin borçlunun hâline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir.”[13] Yalnız bizce, kanun yollarına başvuru ile devam eden yargısal süreçte verilecek kararlarda, değişen ekonomik durumlar nazara alınmalıdır.
Yasal hükümlerde geçen ev tabirinin, bu hükümlerin koruduğu hukuki yarara göre bakılarak belirlenmesi gerekir.
“Ev”, elbirliği[14] ya da paylı mülkiyet veya bütünleyici parça, tapulu, tapusuz veya kaçak[15] olup olmadığına bakılmaksızın; kişilerin tek başına ya da aile olarak barınma ihtiyaçlarını gideren ve barınmaya müsait olan her türlü mesken, konut ya da fiilen oturulan yerdir. “Ev”in dışarıdaki bahçesi ya da çardağı[16] gibi tamamlayıcılarıyla bir bütün olduğu malumdur.
Bu yönden, yapılmakta olan bir inşaat halindeki ev de bittiğinde hale münasip tek bir barınak ise; gerek onun yapımı için harcanan periyodik veya diğer her türlü ödemeler ve gerekse bitince oturulacak olmak kaydıyla inşaat halindeki ev, haczedilmemelidir.
3.2.2. Hale Münasip ev
“Hale münasip ev”den maksat da, “borçlunun ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya elverişli, malî ve sosyal durumlarına uygun asgari şartları taşıyan bir ev”dir.[17] “kişilerin kendi ekonomik durumlarına uygun bir barınma yeri” olarak görülebilir. Ancak sosyal hukuk devletinin gerekleri, insanların borçluda olsalar, taşıdıkları onurun korunmasını gerektirir. Bu sebeple, en asgari düzeyde de olsa sosyal hayatını ve ilişkilerini, asgari düzeyde bile olsa, taviz verilemeyecek insanlık haysiyet ve gereklerine göre devam ettirmeye imkân veren barınaklar, hale münasip kabul olunabilir.
“Bir meskenin borçlunun hâline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir.”[18]
“Borçlunun mutlaka şikayete konu meskenin bulunduğu yerde taşınmaz edinmesi gerekli olmayıp, borçlunun bulunduğu … ili … ilçesinin daha mütevazi semtlerinde haline münasip eve yönelik tespit yapılabileceği,”[19] aynı kararda değinildiği üzere, bunda, aşağıda değinilecek olan, ailenin kaç kişiden oluştuğu; bu barınakta kaş kişinin barınacağının belirlenmesi de gerekmektedir.
Bu açıdan kişilerin sosyal ilişkileri de dâhil olduğundan gerek kendileri ve gerekse aileleri ile yaşadıkları yerler bakımından kişilerin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin tümünü kapsayan geniş ailenin esas alındığı söylenebilir.[20]
Borçlunun “…şimdiye kadar normal bir dairede ikamet etmekte olup sosyal yaşantısını buna göre devam ettirdiği cihetle, gecekondu sayılabilecek bir yerde ikamet edemeyeceği düşünülmeksizin…”[21] haciz yapılması isabetli değildir.
3.2.3. Meskeniyet iddiasına rağmen haczin mümkün olabildiği hal
İcra yoluyla “takip hukukunda asıl olan borcun ödenmesi(dir.)”[22] Çünkü: “bireyin hakkını teslim, hukuk devletinin tescilidir.”[23]
Ancak borçlunun insanca yaşamasını sağlayıcı koruma tedbiri olarak meskeniyet iddiasının itibarını da sağlayacak şekilde, (≈münasip, uygun) bir denge kurulmuş olması gereklidir. Bu doğrultuda, borçluya ait evin haczi için; “borçlunun daha mütevazi niteliklere sahip yerlerde haline münasip meskeni edinebileceği miktarın belirlenmesi zorunludur.”[24]
Bu izahata göre, kişilerin evlerinin satış ederinin borç ödendikten sonra, yine, asgari düzeyde insanlık haysiyet ve gereklerine uygun yaşamaya imkân verecek daha mütevazı ev[25] almaya yetiyorsa, daha görkemli ve lüks olan mevcut evin haczi caiz olacaktır. Kaldı ki bu şekilde satılan evin, “bulunduğu yer ve özellikleri ile borçlunun aile yapısı ve bu yapı içinde yaşantısına uygun olan bir konut edilmesine elverişli”[26] olması gerektiğine de dikkat çekilmiştir.
3.3. Aile konutu
3.3.1. TMK’nın hükmü
TMK’ya göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, …aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz./ Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.”
Konumuz asçısından ipotek gibi işlemleri engelleyen bu husus; borçlu evliyse eşine, ailenin mütevazî yaşantısına elverişli “hale münasip ev”in haczedilemezliğini ileri sürme hakkını vermelidir.
3.3.2. Diğer kişilerin borçluyla birlikte barınmaları hali
“Hale münasip ev”in haczedilemezliğine ilişkin iddia ve yasal korunma haklarının, aynı evde borçluyla birlikte barınan, borçlunun eşinin dışındaki kişiler için de geçerli olduğunu kabul etmek gerekir.
“Hale münasip ev”, yukarıda söylendiği gibi, aile konutu bakımından da geçerlidir. “Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, (hatta aynı evde yaşıyorlarsa damat veya gelin ile eşleri de dahil[27]) bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar.”[28] Çünkü:
1-) Her şeyden evvel; “haline münasip ev sadece borçluyu değil, ailesini ve daha doğrusu birlikte oturanları korumaya yönelik bir koruyucu sosyal icra hükmüdür.”[29]
2-) “Tüm aile konutunda yaşayanlar, konuta birlikte zilyed olmaktadırlar. Aile konutu eşlerin ve çocukların mutluluğu ve geleceği için bir güvence, evlilik kurumunun ve aile hayatının sürmesi sağlayan ve aileyi bir arada toplayan önemli bir unsurdur.[30]
Hale münasiplik açısından mütevazi “kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, (yasal hükümlerin) amac(ın)a aykırıdır.”[31] Bu şekilde mütevazı bir yaşantıyı geçecek oda sayısı veya nitelikleri daha fazla yerler yerine, daha mütevazı yerde yaşamak mümkün olabilecektir. Çünkü “Borçlunun görev ve sıfatı kendisinin yukarda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez.”[32]
“Eşlerin düzenli olarak birlikte yaşantılarını geçirmedikleri, ara sıra belli dönemlerde kullandıkları yazlık ya da dağ evi gibi konutlar aile konutu olarak değerlendirilemez.”[33] Bu kapsamda: Aileye ait yazlık ve kışlık olmak üzere mevcut iki evden birisi, duruma göre, kişilerin kendisinin ve/veya ailesinin soyal durumu ve yaşantısındaki zaruretler dışında, haczedilebileceklerdir.
3.4. Kiradaki ev
“Ev”in borçlunun haline münasip olup olmadığını tespitte nazara alınması gereken en önemli unsur, bu evin kural olarak, borçlunun ikamet ettiği kendi evi olmasıdır.
Ancak, borçlunun oturduğu eve ödeyeceği kira bedelini getiren ve bir sebeple başkasına kiraya verilmiş tek bir evinin de; “geniş anlamda ‘hale münasip ev’” olarak değerlendirilmesi gerekebileceği, ihtimalden uzak tutulmamalıdır.
Çünkü yasal hükümde korunan hukuki yarar, kişinin barınması olup; yasal hükmün amacı ve tespitinde, “barınma hakkının korunması” göz ardı edilemez. Dolayısıyla, barınma hakkını sağlayan ve etkinleştiren; buna karşılık, kesilirse artık barınmayı imkânsız kılacak bir kiranın -veya bir başka gelirin ya da bu gelirin kaynağının- haczedilemezliği, makul bir yorumla varılan sonuçtur.
“Şayet borçlu ev sahibi olmakla birlikte kendisi de kirada oturmakta ise, Yargıtay, kira parasının da haczedilemeyeceğine karar vermiştir.”[34] Doktrinde yasal hükmün olduğundan geniş yorumlandığı iddialarına rağmen Yargıtay’a göre “meskeniyet şikâyetinde bulunulabilmesi için, borçlunun adına kayıtlı meskende bizzat oturması şart olmadığı gibi, burayı kiraya vermesi dahi bu talepte bulunmasına engel değildir.”[35]
Burada önemli bir husus olarak dikkat edilmesi gerekir ki; meskeniyet iddiası ile alacaklının hakkına kavuşmasını engelleyen borçlunun; borcundan önceki lüks ve görkemli yaşantısını idame ettirmesi kabul edilemez. Kira bedellerinin dokunulmazlık kapsamında olmadığı gözetilerek, yapılacak dengeli yoruma göre: ”borçlunun elde ettiği kira geliri ödediği kiradan ciddi düzeyde yüksek ise aradaki fark haczedilebilmelidir.”[36]
4. Meskeniyet iddiası bakımından takdir yetkisi
4.1. İİK Açısından
“Hacizde haczedilemezlik konusunda karar verecek olan icra müdürüdür.”[37] Dolayısıyla hacze konu edilebilecek evin, meskeniyet iddiası anlamında, hale münasip bir ev olup olmadığını takdir edecek de icra müdürüdür. “Tarfların bu konudaki beyanları sadece ona yol gösterici olabilir.”[38]
Meskeniyet iddiasına konu olan bir evin haczedilip haczedilmeyeceğine karar vermek için, onun bedeliyle borç ödendikten sonra yeni mütevazi bir ev alınıp alınmayacağı tespit edilmelidir.[39]
Bunun tespiti de emsal kararlardan anlaşıldığına[40] göre, şikâyet halinde yargılama sürecinde bilirkişilerce yapılmaktadır. Bilirkişilerin emlâkçi olmaları ya da emsal karara göre Bilirkişiler içinde emlâkçilerin bulunması gerekmektedir.[41]
Başka aynı konuda düzenlenmiş bilirkişi raporu varsa; yeni bir bilirkişi tayin etmeden, mevcut bilirkişi raporuna göre işlem yapılması mümkündür.[42]
4.2. AATUK açısından
“Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.
Maliye Bakanlığı amme alacaklarının takibinde haczolunacak malların tespiti amacıyla yapılacak mal varlığı araştırmasının şekli, alanı ve kapsamı ile araştırma yapılacak amme alacaklarının türü ve tutarını belirlemeye yetkilidir. Bu yetki alacaklı amme idaresi itibarıyla da kullanılabilir.”(m. 62).
AATUK’nın: 64. maddesine göre: “Haciz muameleleri, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin, mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılır.”
Yasal hükmündeki “en büyük memur ifadesinden, yer bakımından görevli ve yetkili “Kaymakam” ya da “Vali” anlaşılmalıdır.[43] Yalnız bu belirleme yapılırken, hiyerarşik ilkeler gereğince, konu zaman ve kişi bakımından yetkili olma gerekleri de bununla birlikte nazara alınmalıdır.
5. Meskeniyet iddiası ve yargısal korunma
Hukuka aykırı olabilecek her türlü işlemin hukuk âleminden kaldırılmasıyla hukuk güvenliği sağlanır.[44] Bu sebeple haczedilemeyecek olan evin haczi gibi iddialarla hukuka aykırılık denetimleri için yargısal korunma usulleri gereklidir.
5.1. İİK açısından: Şikâyet ve usulü
5.1.1. Dava Ehliyeti
“Haczedilmezlik şikâyetinde bulunma hakkı borçlunun şahsına sıkı sıkıya bağlıdır. Bir başka ifadeyle, meskeniyet şikayeti, şahsi hak niteliğinde(dir)…. Bu nedenle, haczedilmezlik şikâyetinin incelenmesi sırasında şikayetçi borçlunun ölümü halinde mirasçılarının yargılamayı sürdürmeleri mümkün değildir.”[45]
Yargıtay’ın bu emsal kararı kapsamında da bakıldığında, bir meskende bakımla yükümlülük kapsamında birlikte barınan her bir kimsenin, bu şahsi hakka (yani şikâyet hakkına) sahip olması gerekir.
Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin “haciz anı”ndaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Meskenin haczedeilemezliğine ilişkin düzenleme sadece borçluyu korumak amacıyla değil aynı zamanda borçlunun ailesini de korumak amacı taşımaktadır. Haczedilemezliğe ilişkin bu “korumanın ihlâli halinde, sadece borçlu değil, aynı meskende bulunan diğer fertler de başta icra hukukunun imkân verdiği çerçevede tüm hukukî yollara başvurabilirler.”[46] Yargıtayın bu konudaki görüşü ise çoğunlukla, şikâyet hakkının sadece borçluya ait olduğu şeklindedir.
Hacizde, borca karşılık geleceği değerlendirilen miktardan az miktarın kapsama alındığı iddiasıyla şikâyet bulunma hakkının alacaklıya tanınması da; kanaatimizce anlaşmazlığa gerektiğinde bağımsız ve tarafsız hâkimin/mahkemenin müdahalesine imkân veren isabetli bir seçenektir.
5.1.2. Meskeniyet iddiası ile ilgili şikâyet usulü
(1) Süre
“İİK’nun 82. maddesinin birinci fıkrasının 12. bendi gereğince haczedilmezlik şikâyeti, aynı Kanun’un 16/1. maddesine göre 7 günlük süreye tâbidir. Şikâyet konusu haciz işlemi, şikâyette bulunana tebliğ edilmiş ise süre tebliğ tarihinden, eğer haciz işlemi tebliğ edilmemişse haciz işleminin öğrenilmesinden itibaren başlar. Bu tarihin aksi ancak yazılı belge ile ispatlanabilir.”[47]
Dolayısıyla süreye uyulması gerektiği gibi, tebliğin de usulüne göre yapılması da gerekmektedir. Borçlunun, yokluğundaki hacze tebligattan önce muttali olsa yani haczi tebliğden evvel öğrense bile, sürenin tebliğle başlayacağı belirtilebilir.[48]
İİK’nın 103. maddesine göre, alacaklı ve borçlulardan her birisi, yokluğundaki hacze ilişkin “haciz tutanağı”nı incelemesi için, 3 gün içinde davet olunur. Borçlu bu şekilde haczi öğrenebilir. Bu bağlamda aslında süre, bu incelemenin yapıldığına dair bir işlem tesisi söz konusu olacağından; şikâyet süresi, bu işlem tebliğ yerine geçmiş kabul edilerek hesaplanmalıdır. Böylece bir aksaklığa da meydan verilmemiş olacaktır.
Kanaatimizce, haciz tutanağını inceleme davetiyesinin alınması her ne kadar tebliğ anlamındaysa da; dava süresinin başlangıcında haciz tutanağının incelenmesi ve böylece haczin içeriğine tümüyle vakıf olabilme durumu esas alınmalıdır. Nitekim:
Anayasanın 35, 36, Avrupa İnsan hakları Sözleşmesinin 6, 13 ve Ek (1. Nolu) Protokolün 1. maddelerindeki yetkili makamlara ve/veya mahkemeye erişim ve mülkiyet hakları; tebliğ tarihi olarak kanaatimizce, haczin içeriğini(=nelerin haczedildiğini), öğrenme tarihinin esas alınmasını gerektirmektedir.
Eğer kişi anılan 3 günlük sürede haczi incelemek için (haklı mazaret olmadan) başvuru yapmamışsa, bu üç günlük sürenin bitiminin şikâyet süresinin hesabında esas alınmasında, bizce bir beis yoktur.
Hacizde bulunma halinde ise haczin içeriğine ve nelerin haczedildiğine, zaten o sırada vakıf olunacaktır. Dolayısıyla sürenin buna göre başladığı düşünülecek şekilde ihtiyatlı davranılmalıdır.
(2) Hasım (=Davalı)
Şikâyet teknik anlamda bir dava değildir. Yargıtay’ın bu konudaki görüşü şikâyet dilekçesinde, alacaklının gösterilmesini, gösterilmemiş ise taraf teşkilinin sağlanmasından sonra incelemeye geçilmesi gerektiğini şeklindedir.
(3) Görevli ve yetkili yargı yeri
Meskeniyet iddiası, haciz işlemini gerçekleştiren, takibin yapıldığı icra dairesine değil; icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine yapılmalıdır. İcra dairesine bu konuda başvurulması sonuç vermeyecektir.
Mesken haczinin talimat yazılan icra dairesi tarafından gerçekleştirilmesi halinde ise; meskeniyet şikâyeti, talimat yazılan icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesine yapılır. Ancak taşınmaz üzerine haciz işlemi asıl icra dairesi tarafından doğrudan tesis edilmiş ise ve taşınmazın bulunduğu yerdeki icra dairesinin istinabe edilmesi söz konusu değil ise, bu durumda yetkili asıl takibin yapıldığı yer icra mahkemesi olacaktır.
5.2. AATUK açısından
5.2.1. Haczedilemecek malları takdir yetkisi ve meskeniyet iddiası
AATUK’ya göre yapılacak hacizlerde bir malın haczinin mümkün olup olamayacağına ilişkin olarak takdir, uygulamada, haczi yapan tahsil dairesi memurlarındadır.
(Haczedilemeyecek malların ve dolayısıyla) AATUK’nın 70/11. maddesinde belirtilen hale münasip, daha doğru bir ifadeyle bedeli ile borçluya uygun bir evin alınamayacak ederi olan bir evin[49] haczedildiğinin belirlenmesi halinde haciz işlemi kaldırılır. Haczedilemeyecek malın haczinden sonra paraya çevrilmişse, bunun bedeli borçluya iade edilir.[50]
5.2.2. Yargısal korunma usulü
(1) Görevli ve yetkili mahkeme
Bir malın, dolayısıyla AATUK’nın 70/11. maddesi kapsamına girdiği iddia edilebilecek bir malın haczine karşı iptal talebi, haczi yapan tahsil dairesinin bulunduğu yer vergi mahkemelerinde açılacak dava ile yapılır.[51]
(2) Yürütmeyi Durdurma
2577 sayılı kanunun 27/4. maddesine göre; “Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülüklerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.”
Bu hükmün kapsamı dışında kabul edilebilecek tüm işlemlerin resen icra konusu olmaması için; açılmış bir iptal davasında, yürütmenin durdurulması istenmelidir.
Haczin bu yasal hükümde yer alan tarh işleminden doğduğu hallerde anılan madde hükmünün doğrudan uygulanacağı da iddia olunabilir.
Fakat tarh, tahakkuk, tahsil gibi işlemler bir birinden ayrı olduğu gibi, haciz de bunlardan ayrıdır. Dolayısıyla maddede yazılı olmadığı için; haciz işlemine karşı yürütmenin durdurulması talebi en ihtiyatlı bir yöntemdir. Dava sırasında hacizli mal üzerinde satış işlemlerinin durdurulması için de mahkemeden yürütmenin durdurulması talebinde bulunulması ve bunun da kanunda yazılı usullere uygun olarak kabul etmesi gerekmektedir.
(3) Süre, davacı ve davalı
Bu davada davacı haczedilemeyecek evi haczedilen borçludur. Bununla birlikte aile konutunda birlikte barınan kişilerin de davacı olabilmesi kabul olunmalıdır. Çünkü bunların da menfaatlerinin ihlâl eden durum vardır ve bu aktüel ve ciddi bir durumdur.
Bu davada süre, 30 gündür. Davalı ise icrai işlemi/haciz varakasını tesis eden mülki makamlar (ve ek olarak mülki makamların hiyerarşik olarak emrine tabi olmayan tahsil dairesi idareler de) davalı olarak gösterilebilir.
Davalının belirlenmesi, hangi işlemin hukuka aykırı olduğuyla da ilgilidir. Bu kapsamda, sadece tahsil dairesinin haczedilemeyecek malı takdir ederek haciz işlemi yaptığı iddia edildiğinde; bunda haciz varakası düzenleyen makamın ilgisi olmadığı sürece, davalı olması isabetli olmayabilir.
Yine de, idari davalarda davalılar/hasımların belirlenmesinde eksikliklerin/yanlışlıkların, davaya bakan yargı yerince, dilekçe red işlemine olmaksızın, doğrudan giderilebileceği burada ayrıca belirtilmelidir.
(4) İstihkak davası açısından kısa bilgi
3. kişilere ait olduğu iddia olunabilecek mal ve hakların, konumuz kapsamına da girse, iptali talebi, adliye mahkemelerinden yapılmalıdır.[52] Bunda davalı ve davacılar yukarıda anlatıldığı şekilde belirlenir.
Yazarlar:
Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman e posta: rderdiman@hukukiyaklasim.com
Av. Emirhan Derdiman Bursa Barosu, Tel: 0 224 909 1453
Dikkat :
1-) Bu makalenin/yazının, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.
2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, “İcra Hukukunda Meskeniyet İddiası”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..
Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.
3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:
Kaynak: R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, “İcra Hukukunda Meskeniyet İddiası”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..
Şeklinde kaynak gösterilmelidir.
Dipnotlar :
[1] Cebrî icra hukuku, borçların kendiliğinden ödenmemesi halinde, alacaklının Devletin yetkili organından talebi doğrultusunda; rızaya bakılmaksızın ve gerekirse cebren(zorla) , ödenmesi usul ve şartlarını içeren bir hukuk dalıdır. Derdiman, R. Cengiz, Hukuk Başlangıcı, Gözden Geçirilmiş 5. Baskı, Aktüel yayınları, Bursa, 2015, s. 293
[2] Danıştay 7. Dairesi, E. 1976/3364, K. 1978/534, Boy, Kadir, 100 soruda amme alacaklarının tahsili usulü hakkında kanun, İstanbul Maliye vakfı yayınları, 2, İstanbul, 1997, s. 293’den nakleden: Çelik, Binnur, Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Hukuku, İş Bankası yayını Şefik Matbaası, İstanbul, 2002, s.194.
[3] Örneğin: Danıştay 3’üncü Dairesi, 22.01.1992 tarih ve E. 1991/1116, K. 1992/189 sayılı Karar, http://www.emsalyargi.com/, (22.06.2017), Nakleden: Hayrullahoğlu, Betül, “Tahsil Yetkisinin Kullanımının Haciz İşlemi Bakımından Değerlendirilmesi” İzmir Barosu Dergisi, Eylül 2019, ss: 267-321, s. 274.
[4] Hukuka uygun miktarı aşan hacze aşkın haciz denilebilmektedir. “aşkın haciz şartlar uygun olmasına rağmen, alacak, faiz ve masraflardan oluşan borç miktarından fazla olarak yapılması” olarak tanımlanabilir. Bakınız: Boransu, Nilüfer Güney, “İcra Hukukunda Aşkın Haciz”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi cilt: 20, yıl: 2016, sayı: 4, ss: 25-60, s. 27. Yargıtay tüm bunları aşan haczi aşkın haciz kabul etmekte ve hukuka aykırı bulmaktadır. Örneğin: 12. HD, 15/12/2015, 22257/31711 (www.kazanci.com/ 27.06.2016, nakleden Boransu, s. 30.
[5] Akil, Cenk, “Yargıtay Kararları Işığında Haline Münasip Evin Haczedilmezliği (Meskeniyet) İddiası (İİK m. 82/12)”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt: 60, sayı: 4, yıl: 2011, ss: 775-808, s. 777.
[6] Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kişisel başvuru: 2016/10454, 12.12.2019, §41.
[7] Çünkü, AATUK’ya göre yapılacak hacizlerde, haczedilemeyecek mallar ve hakların tespitinde İİK’nın 82. maddesindeki hükmün de göz önündce bulundurulması gereklidir. Çelik, s.197.
[8] Yargıtay.12. Hukuk Dairesi, 27.03.2007, E. 2007/3397 K . 2007/5796, nakleden: Önder Özbakır, Senem, Borçlunun Haline Münasip Evinin Haczedilememesi (Meskeniyet İddiası-İİK.m.82/12), Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul, 2010, s. 40.
[9] Bulut, Uğur, “Borçlunun Hâline Münasip Evi Üzerinde İpotek Tesisi ve Haczedilmezlikten Feragat”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 12, Özel Sayı., 2010, ss.1073-1103, s.1080.
[10] Bulut, s.1084.
[11] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2012/27279 K. 2013/11536, 26.03.2013 (www.kararara.com)
[12] Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kişisel başvuru: 2016/10454, 12.12.2019, §41.
[13] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2006/23100-822, 23.01.2007http://www.hukukturk.com
[14] Örneğin: “İştirak halinde malik olan borçluların paylarının haczedilmesi nedeniyle meskeniyet şikâyetinde bulunabilecekleri kabul edilmektedir.” Y. 12. HD, 08.05.2007, 6939/9356, nakleden: Bulut, s. 1076.
[15] Danıştay 4. Dairesi, [21.03.2000, 1999/6044E, 2000/1051K, (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)] “binanın kaçak olup olmadığı ile ilgilenmeyerek, binanın borçlu tarafından özgülendiği amacı değerlendirerek, kamu borçlusu lehine verilen kararların en önemli örneklerinden birisini vermiştir.” Mez, İlke, Kamu Alacaklarının Tahsilinde Haciz Ve Haczin Paraya Çevrilmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı Mali Hukuk Bilim Dalı, İstanbul, 2019, s. 57.
[16] Bakınız: Rosa, Jürgen, Vollstreckungsrecht, 2. Auflage, Springer Verlag Wiesbaden, 1998, s. 16.
[17] Bulut, s. 1077.
[18] Y. 12. HD 23.01.2007, 2006/23100-822 (www.hukukturk.com)
[19] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2019/5234 K. 2019/7088, 29.04.2019 (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)
[20] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/12-1138 K. 2017/868, 26.4.2017 (www.karamercan.com); Y. 12. HD 23.01.2007, 2006/23100-822 (www.hukukturk.com)
[21] Y 12. HD 13.2.1987 6536/1797 nakleden: Akil, s. 780.
[22] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/12-1138 K. 2017/868, 26.4.2017
[23] Anayasa Mahkemesi E. 2010/ 83 K. 2012 / 169, 01.11.2012
[24] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/12-1138 K. 2017/868, 26.4.2017
[25] Rosa, s. 16.
[26] Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, E.2008/375 K.2009/594, 20.11.2009 (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)
[27] Yargıtay (İİD 13.5.1954, 1988/2307, Üstündağ, Saim, İcra Hukukunun Esasları, 8. B., İstanbul 2008,s. 184’den nakleden: Akil, 780.) kararında, evlenen kızı ve damadıyla birlikte yaşayan kişilerin ev hesabı yapılırken dikkate alınması gerektiğine hükmetmiştir. Akil, 780.
[28] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2006/23100-822, 23.01.2007 (www.hukukturk.com)
[29] Özekes, Muhammet-Çiftçi, Pınar, “Anayasa Mahkemesinin Aile Konutunun Haczedilmezliği (Eşin Meskeniyet İddiası) Hakkındaki Kararı Çerçevesinde Tespit, Değerlerlendirme ve Eleştiriler” 09.04.2020, https://blog.lexpera.com.tr/anayasa-mahkemesinin-aile-konutunun-haczedilmezligi-hakkindaki-karari-degerlendirme/, (07.09.2020).
[30] Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kişisel başvuru: 2016/10454, 12.12.2019, §35.
[31] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2016/18348 K. 2019/3241, 09.04.2019 (Sinerji mevzuat ve içtihat programı)
[32] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/12-1138 K. 2017/868, 26.4.2017. Aynı yönde: Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2016/18348 K. 2019/3241, 09.04.2019 (Sinerji mevzuat ve içtihat programı); aynı yönde: Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2016/18348 K. 2019/3241, 09.04.2019 (Sinerji mevzuat ve içtihat programı).
[33] Dönmez, Murat, “Aile Konutunun Haczi”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı: 77, yıl 2008, ss: 349-358, s. 349. Aynı yönde: Y.2.HD. 27.03.2003 T. E. 3071 K. 4352, nakleden: aynı makale, s. 349.
[34] Akil, s. 781.
[35] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2015/16312 K. 2017/15346, 15.11.2017 (www.kararara.com)
[36] Akil, s. 782.
[37] Pekcanıtez, Hakan-Atalay, Oğuz-Sungurtekin Özkan, Meral-Özekes, Muhammet, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Gözden geçirilmiş 4. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2017, s. 151. “Haciz yapılmasına ilişkin alacaklı vekilinin isteminin yerine getirilmesi konusunda icra memurunun bir takdir yetkisi bulunma(majktadır. İcra memurunun takdir yetkisi(nin) 2004 s.k. md. 82 kapsamında malın haczi kabil olup olmadığı ile sınırlı(dır). İcra memurunun bunun dışında haczi istenen menkullerin üçüncü kişiye ait olduğu gerekçesiyle haciz talebini reddetme yetkisi (de yoktur.)” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/12-347 K. 2019/837, 02.07.2019 (http://www.kazanci.com.tr).
[38] Pekcanıtez-Atalay-Sungurtekin Özkan-Özekes, s. 151.
[39] “Davacının mesken olarak kendinin ve ailesinin kullandığı gayrimenkulün haline münasip bir yerden daha fazla değere sahip olduğu tespit olunmadan haczedilerek satışına karar verilmesinde, 6183 sayılı Kanunun 70 inci maddesinin 11 inci bendi karşısında isabet yoktur,” Danıştay 9. Dairesi, E. 1987/1346, K. 1989/3286, 25.09.1989 (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)
[40] Örneğin: “borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir.” Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2016/18348 K. 2019/3241, 09.04.2019 (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)
[41] Bu konuda örnek karar: Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2016/18348 K. 2019/3241, 09.04.2019 (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)
[42] “Taşınmaz ve borçlunun haline münasip alabileceği taşınmaz değerleri gözetilerek başka bir dosyadan aldırılan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.” Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2018/9331 K. 2019/11662, 02.07.2019 (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)
[43] Aynı kanaat: Kadan, Cemal, “Tüm Yönleriyle Haciz Uygulama Sürecine Genel Bir Bakış” https://www.alomaliye.com/2015/07/07/tum-yonleriyle-haciz/, (08.09.2020).
[44] “Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir.” Anayasa Mahkemesi E. 2012/ 107, K. 2013/90, 10.07.2013.
[45] Yargıtay 12.Hukuk Dairesi E. 2019/12758 K. 2019/16717, 19.11.2019 (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı)
[46] Özekes-Çiftçi, 2020.
[47] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, E. 2017/5191, K. 2017/1893, 15. 3.4.2017 (www.kararara.com)
[48] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, E. 2004/17013, K. 2004/21500, 11.10.2004 (www.turkhukuksitesi.com)
[49] “Gecekondu tarzında basit şekilde inşa edildiği anlaşılan söz konusu evin değerinin, yine en düşük değerdeki bir başka evin bedelini ancak karşılayabileceği, değerinin fazlalığından söz edilemeyeceği, dolayısıyla haciz ve satışın 6183 sayılı Kanun’un 70/11 inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.“ Danıştay 4.Daire E.1999/6044 K.2000/1051, 21.03.2000 (Sinerji).
[50] Gerçek, Adnan, Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Usulü, Ekin Yayınları, Bursa, 2010, s. 210.
[51] Çelik, s. 197; Gerçek, s. 199.
[52] Onar, Sıddık Sami, İdare Hukukunun Umumî Esasları, cilt III, İsmail Akgün Yayını, İstanbul, 1966, s. 1665; Gerçek, s. 216; Çelik, s. 203.