Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman
Giriş
12.10.2017 tarihli ve 7036 sayılı “İş Mahkemeleri Kanunu” (YİMK), “iş” davalarında uyulacak usûl ve şartları yeniden düzenlemiş, daha evvel yürürlükte olan 5521 saylı İş Mahkemeleri Kanununu (EİMK’yı) da kaldırmıştır.
EİMK’nın, “işçilerin yaşama imkânları ile sıkı bir surette ilgili bulunan hakları üzerinde çıkacak ihtilâfların hususi kolaylıklarla halli ihtiyacı takdir edil(erek)”[1] hazırlandığı burada not edilmelidir. Yalnız, EİMK’nın Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK’ya) başvuru gibi 6356 sayılı kanunla değişik bir kısım hükümleri YİMK’ya da alınmıştır.
YİMK’ya göre, (m. 10/2), mevzuatta EİMK’ya yapılan atıflar, YİMK’ya yapılmış kabul edilecektir.
YMİK’nın; arabuluculuğa ilişkin 3., [4857 Sayılı İş Kanununda (İK’da) değişiklik yapan] 11. ve 12. maddelerinin 01.01.2018’den, diğer hükümlerinin ise 30221 sayılı Resmi Gazetede yayımlandığı, 25.10.2017’den itibaren yürürlüğe girmeleri öngörülmüştür.
Bu makale, iş yargılaması ve iş hukukuna ve idare hukukuna tabi olması gereken işlemler bakımından uygulama ve teorik zeminde tartışma ve değerlendirmelere katkı amacı taşıyan değerlendirme ve deneme mahiyetindedir. Bu kapsamda özgün çalışmaların yapılması da önemlidir. Bu makalede, iş davalarında görev, yetki ve arabuluculuk üzerinde durulmaktadır. Ayrıca;
1-) YİMK’da iş mahkemelerinin görevlerinin belirlenmesinde, sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan “idarî işlem”lerin idare hukukuna ve idarî yargıya tabi olup olmayacakları,
2-) İş davaları kapsamındaki uyuşmazlıklarda dava şartı olarak arabuluculuk,
3-) Sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan idarî nitelikli uyuşmazlıklarda idareye zorunlu başvurunun idare ve idari yargılama hukukun bakımından durumu,
4-) İş davalarında kanunyolları,
5-) İşçi hakları bakımından değişen zamanaşımları,
Hakkında genel bir değerlendirme yapılmaktadır.
-
İş Davaları, Görev ve Yetki
1.1. Genel Olarak
YİMK da EİMK’daki usulü devam ettirerek, iş davalarına;
1-) İş mahkemelerinde,
2-) İş Mahkemelerinin kurulmadığı yerlerde görevlendirilen asliye hukuk mahkemelerinde YİMK’daki usûl ve esaslara göre,
Bakılacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, “iş mahkemelerinin görev alanına gireceği belirtilmeyen bütün davalar, genel mahkemelerde görülecektir.”[2]
EİMK’nın 6356 sayılı kanunla değişik 1. maddesi, bu davalara iş mahkemelerinin, bu mahkemelerin kurulmadığı yerlerde de “görevlendirilecek mahkemelerin” bakacağını belirtmiş ve “mahkemeler” tabiriyle asliye hukuk mahkemelerine işaret etmiştir. YİMK iş davalarının iş mahkemelerinde, bunların kurulmadıkları yerlerde ise asliye hukuk mahkemelerinde görüleceğini belirtmiştir.[3] Coğrafî olarak iş mahkemesinin “görevli” olduğu bir yerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalara karşı bu mahkemeler görevsizlik kararı verilmelidirler.[4]
İş mahkemelerinde basit yargılama usûlü uygulanacaktır. EİMK’de bu husus, “şifahi yargılama usulü” şeklide yer almışken YİMK, deyim olarak “basit yargılama usulü”nü tercih etmiştir.
YİMK’da hüküm bulunmayan hâllerde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa (HMK’ya) başvurulacaktır.
YİMK’da açıkça belirtilmemiş olsa bile, asliye hukuk mahkemelerinde görülecek davalarda YİMK’ya uyulacağını kabul ettiği için, iş mahkemelerinde görülecek davalarda evleviyetle (ya da haydi haydi) YİMK hükümlerine uyulması gerekecektir. Çünkü, teferruat bütüne tâbidir.[5] Mecellenin veciz ifadeleriyle; “bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.” (m. 2). EİMK’nın geçerli olduğu dönemde aynı uygulama devam ettiğine göre, yine Mecellenin ifade ettiği üzere “bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır” (m. 5).
1.2. Görev ve Yetki
YİMK, iş mahkemelerinin görevlerini ve yetkilerini belirlemiştir:
1.2.1. Görev
1-) “Gazeteciler, gemi adamlarına ilişkin olarak veya 4857 sayılı İş Kanunu kapsamındaki “iş sözleşmeleri” ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) kapsamındaki “hizmet sözleşmeleri”ne tabi konularda, taraflar arasında meydana gelecek hukukî uyuşmazlıklara,
2-) İdari para cezalarına itirazlara;
3-) 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (SSGSSK’nın) geçici 4 üncü maddesi[6] kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere SGK veya Türkiye İş Kurumunun (TİK’in) taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
4-) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara,
İlişkin dava ve işlere bakacaktır.
Burada iki önemli hususa değinmek faydalıdır:
1.2.1.1. İdarî Para Cezalarına İlişkin Tespitler
(İdari para cezalarına karşı itirazlara ilişkin davalara 5326 sayılı Kabahatler Kanununa (KabK’ya) göre sulh ceza hâkimlikleri bakmaktayken; YİMK, bu görevi de iş mahkemelerine, iş mahkemelerinin olmadığı yerlerde ise asliye hukuk mahkemelerine vermiş olmaktadır. İş davası kapsamına alınan bu tür uyuşmazlıklara iş yada asliye hukuk mahkemelerinin bakacak olması, idarî cezalarda uyulması gereken usûlleri düzenleyen KabK’nın artık bu uyuşmazlıklarda uygulanmayacağı anlamına gelmektedir. Çünkü iş davalarında iş ve asliye hukuk mahkemeleri, YİMK veya duruma göre HMK’yı uygulayacaklardır. Bu durum idari ceza için çıkarılmış özgü hükümlerden sapma olarak görülmektedir.
İş kanunlarıyla ilgili olan konuların iş mahkemelerinde görülmesi yargılamanın hızlandırılması ve uzmanlaşma açısından yerinde görmek mümkün olabilir.[7] Bu nedenle, iş uyuşmazlıklarına bakmak üzere iş mahkemelerinin kurulması kanunî hâkim güvencesine aykırı görülemez.[8] Fakat bu, iş davası sayılamayacak olan idarî para cezalarına karşı yargısal denetimlerde iş mahkemelerinin uzman olduğu anlamına gelmemelidir.
Hukukumuzda idarî para cezalarına[9] daha evvel itiraz edilen sulh ceza hâkimliklerinin[10] uzmanlaşmış olmadıkları söylenemez. İdarî bir kısım işlemlere karşı itirazların sulh ceza hâkimliklerine yapılabilmesinin sebepleri arasında, bunların “ülke genelinde yaygın teşkilâta sahip olma(lar)ı ve sade bir usûlle incelenerek kesin kararlarla süratle sonuçlandırılma(lar)ı gibi pratik düşünceler” yer almaktadır.[11]
YİMK’ya göre iş davalarına iş mahkemeleri bunların bulunmadıkları yerlerde asliye hukuk mahkemeleri bakacaktır. Dolayısıyla idarî para cezalarına itirazlara bir ceza hâkimliği ya da mahkemesinin değil de hukuk mahkemesinin bakması, mahkemelerde olması gereken işbölümüne bağlı uzmanlık ve Anayasamızın, davaların kısa zamanda görülmesine ilişkin 141/4. maddesiyle çelişkilidir. Çünkü işbölümü, yargısal işlerin mahkemelere verilerek bölüştürülmesini ifade eder. İş bölümü ile mahkemeler hangi işlere bakacakları belirlenmiş olur.[12] Bu durum kendilerine mahsus (özgülenmiş) görevlerinde uzmanlaşmış olurlar.
Anayasanın 2, 125 ve 155. maddeleri, idarî eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde idarî yargının görevli olduğuna ilişkin hükümler içermektedir. Dolayısıyla idarî para cezalarına itirazı çözme görevi sulh ceza hâkimliklerinden alınacak idiyse, yeni başvuru yargı mercii belirlenirken Anayasanın bu maddelerinin nazara alınması daha uygun olurdu.
1.2.1.2. Sosyal Güvenlik Mevzuatına İlişkin Durum
YİMK’nın yukarıdaki ifadesinden, SGK’ya tabi olan çalışanlardan, memur olup olmadığına bakılmaksızın; her çalışanın bu uyuşmazlıklarda iş mahkemelerinin görev ve yetkilerine tabi olacakları gibi bir sonuç çıkmaktadır. SSGSSK’nın 101. maddesi de, SSGSSK’da aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu kanunun (SSGSSK’nın) uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda iş mahkemelerini görevli kılmıştır. YİMK’da TİK’in her türlü işlemleri de aynı kapsamda görülmüş gibidir. Bu arada, YİMK sadece anlattığımız bu geçiş hükümlerine tabi olanların iş mahkemelerinin görev kapmasına sokulmadığı istisnaya yer vermiştir.
YİMK’nın konuyu düzenleyen 5/1-2. maddesinin, kendi içinde bütün olarak görülmesi gereği ile bakılırsa, SGK’ya kayıtlı olan tüm üyelerin TİK’in tüm işlemlerinin aynı usûle tâbi olacağını öngördüğü “izlenimi” ortaya çıkmaktadır.
Hal böyle de olsa, SSGSSK’nın 4/1-c maddesinde yer alan sigortalılar ile SGK arasında çıkacak uyuşmazlıkların idarî yargıya tâbi olması daha doğru olurdu. Çünkü, idarenin karşısındaki tarafa üstün konumda kamu gücüyle hareket ettiği hallerde idare hukuku geçerli olacak ve bu kapsamda meydana gelecek uyuşmazlıklar da idarî yargıda çözümlenecektir.[13] Keza bir kamusal kurum olarak TİK de kamu gücü ayrıcalıklarından kaynaklanan işlemlerinde idare hukukuna tabi olmalıdır.
Danıştay 15. Dairesi, (26.11.2015 tarihli karar no) 2015/8073 sayılı kararında Anayasa Mahkemesinin (AyM’nin) 2011/169 sayılı kararına atıf yaparak, ESK’ya tâbi kişilere ilişkin işlemlerin idarî yargı kapsamına girdiğini belirtmiştir. AyM ise, 2011/169 sayılı kararında, SSGSSK’ya tabi olarak çalışmaya başlayan (ve dolayısıyla ESK’ya tabi olmayan 4/1-c kapsamındaki) kamu görevlilerine ilişkin uyuşmazlıkların artık adlî nitelikte olacağına ilişkin yorum getirmiştir. Kamu görevlilerine ilişkin olan ve kamu gücüyle tesis edilen SGK işlemlerini de adli nitelikte görmeyi Anayasa ile bağdaştırmak zordur.
Nitekim Anayasa Mahkemesi (AyM) karar no: 2012/23 sayılı kararında yer alan “idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idarî yargı yerlerinde görülmesi gerektiği kuşkusuzdur.” ifadesi değerlendirmemizi doğrulamaktadır.
Bunun aksi yorum Anayasanın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırı görülebilecektir. AyM (karar no) 2012/23 sayılı kararında, “Anayasa’da adlî ve idarî yargı ayrımına gidilmiş (olduğu) ve idarî uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay(ın) yetkili kılın(dığı)… bu durumda idarî yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun mutlak bir takdir hakkının bulunduğunu söyleme(nin) mümkün olamayacağı)” belirtilmiştir.
1.2.2 Yetki
1-) İş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir.
2-) Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
3-) İş kazasından doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
4-) İş mahkemelerinin yetkilerine ilişkin olarak diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır.
5-) Bu madde hükümlerine aykırı yetki sözleşmeleri geçersizdir.
-
Uyuşmazlıklarda Dava Şartı
2.1. Arabulucuya başvuru bakımından
2.1.1. Genel Olarak Usul ve İstisnalar
YİMK, EİMK’ya göre yeni bir kurumu, 01.01.2018’de yürürlüğe girecek olan arabuluculuk kurumunu, (3, 11 ve 12. maddelerinde) belirlediği konulardaki uyuşmazlıkların yargı yoluyla çözümünden evvel dava şartı olarak düzenlemiştir.[14] Buna göre, işçi veya işverenin alacağı veya tazminatı davaları ile işçinin işe iade talebiyle açtığı davalarda, arabulucuya başvurulmuş olmasını “dava şartı” olarak kabul etmiştir.
Yalnız, YİMK’nın 3/3 maddesine göre, istisna olarak, “iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları hakkında birinci fıkra hükmü uygulanma(yacaktır).” Burada uygulanmayacak olan istisna, aynı kanunun, arabuluculuğu dava şartı olarak kabul eden 3/1. maddesidir. Bu konuda YİMK ile 4857 sayılı kanunun 20 ve 21. maddelerine de aynı yönde hükümler konmuştur. Dolayısıyla bu durumlarda, dava açmadan evvel arabulucuya gitmek gibi bir dava şartı söz konusu değildir.
Fakat YİMK’nın 3. maddesinde değinilen ve yukarıda anılan istisnaî hallerde dava ya da itiraz yollarına başvurmadan evvel ihtiyarî olarak arabulucuya gitmenin mümkün olup olmadığı açık bir hükme bağlanmış değildir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (HUABK) 13/1. maddesinde, tarafların davadan önce veya dava sırasında arabulucuya başvurma konusunda anlaşabileceklerinin belirtilmesi yukarıda anılan istisnaî hallerde arabulucuya başvurmanın ihtiyarî olarak mümkün kılındığı anlamına da gelmektedir.
Arabuluculuğa başvuru, karşı tarafın ikametinin bulunduğu arabuluculuk bürosuna yoksa bunun için görevlendirilen yazı işleri müdürlüğüne yapılacaktır. Arabulucuyu tarafların üzerinde anlaştıkları bir kimse yoksa bu büro belirler. Arabulucu, başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde zorunlu uzamalarda da en fazla toplam 4 hafta içinde işi sonuçlandırır. Sonuç uzlaşma ya da uzlaş(a)mamanın tutanağa bağlanmasıyla tespit olunur. “Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez.” Taraflar, arabuluculuk sürecinde uzlaşamayabilirler. Ama arabulucu sadece uzlaştırıcı olduğu için tarafların üzerinde uzlaşmadıkları bağlayıcı bir karar veremez.
Davacı davasını arabuluculuk sürecinde anlaşılamadığına dair son tutanağı dava dilekçesine ekleyerek açacaktır. Bu tutanağın dilekçede bulunmaması halinde mahkeme en geç 1 hafta içinde eksikliğin tamamlanmasını ihtarla ister. İhtarın tebliğ tarihinden itibaren başlayacak bir haftalık sürede ihtara uyulmazsa, davanın usûlden reddine karar verilecektir.
2.1.2. Arabuluculuk Uygulamasına İlişkin Bazı Gözlemler
1-) Hukuk davalarında arabuluculuk siciline kaydolabilme şartlarını öngören HUABK’nın 20. maddesi bir kısım şartlar aramaktadır. Bunlardan birisi, mesleğini beş yıldır icra etmiş olan hukuk fakültesi mezunu olmaktır. Her ne kadar bu isabetli olsa da, uyuşmazlığın niteliğine göre diğer bir kısım konularda uzman olanlara da ihtiyaç olabilecektir. Çünkü; arabulmak, tarafları hukukî süreçten evvel uzlaştırmaya azami gayret sarf etmeyi gerektirir. Bu da toplumda her alanda temayüz etmiş kişilerin sürece katılmalarını öngörmelidir. Yasal hükmün bu noktada yeniden ele alınması ve düzenlenmesi öneriye değer görülmektedir. Kanunda tamamlanması öngörülen 5 yıllık sürenin 3 yıl gibi makul bir süreye indirilmesi de kanaatimizce yerinde olacaktır.
2-) Arabulucu bir avukat, arabuluculuk yaptığı bir uyuşmazlığa ilişkin olarak açılacak davada avukatlık yapmaktan yasaklı tutulmamaktadır. Çünkü 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 12/1-d maddesinde, hakemlik, arabuluculuk, tasfiye memurluğu, yargı mercilerinin veya adli bir dairenin verdiği herhangi bir görev veya hizmet aynı kanunun 11. maddesinde yer alan yasakların kapsamı dışında tutulmuştur. Yine de bir avukatın, uzlaştırma sürecinde ileri sürdüğü iddia ve savunmalarla veya görüşlerle çelişebilecek iddia ya da savunma yapmayı gerektiren davalarda görev almaması avukatlık meslek etiğine sanırız daha uygun olacaktır.
2.2. Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK’ya) Başvuru Bakımından
2.2.1. Başvurunun “Dava Şartı” Olma Niteliği
YİMK, 4/1. maddesi ilk cümlesinde, SSGSSK ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce SGK’ya başvurulmasını zorunlu tutmuştur. YİMK’nın 4/1. maddesinin 2. cümlesine göre de, “Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan başvuruya altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayıl(acakt)ır.” Bu yöndeki hüküm, EİMK’ya 2014 yılında 6552 sayılı kanunla eklenmiş ve YİMK’da da yer almıştır.[15] İfadeye göre bu cümlede “saklı tutulanın” diğer kanun hükümleri değil, “diğer kanunlardaki başvuruya karşı verilmesi gereken cevap süreleri” olduğu belirlenmelidir.
Bu hükümlere göre, dava açılmadan önce SGK’ya başvuru zorunluluğu bir dava (ön) şartı haline gelmiştir. YMİK’da, hizmet akdine (sözleşmesine) tâbi çalışmalar nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri ise, zorunlu başvuru usûlü kapsamı dışında tutulmuştur.
2.2.2. İdarî Yargılama Açısından Kısa Değerlendirme
2.2.2.1. Hükmün Kapsamı
Yukarıda öngörülen konularda “öncelikle” SGK’ya başvuru, herhangi bir sınırlama olmadığına göre hem adlî yargıda hem de idarî yargı mercilerinde açılacak idarî davalarda (ön) dava şartı olacaktır. YİMK’nın konuya ilişkin gerekçesinde[16] “işveren aleyhine açılan davalarda” diyerek sanki başvurunun sadece özel hukuk davaları için sözkonusu olduğu gibi bir “izlenim” vermektedir. Fakat yasal hükümde bu aksi bir sınırlamanın yer almadığı görülmektedir.
2.2.2.2. Hükmün İdarî Davalarda “Başvuru Şartı”na Etkisi
Bilindiği gibi, 2577 sayılı İdarî Muhakeme Usulü Kanunun (İMUK’nın) 10. maddesine göre, idarenin işlem tesis etmediği bir konuda idarî dava açmak isteyenlerin zaten öncelikle, bir işlem tesis etmesi için idareye başvurmaları gerekecektir.[17] Bu durumda, YİMK’nın incelemekte olduğumuz hükmüne göre yapılacak başvurunun, İMUK’nın, idarî davalar açılmadan evvel ilk kez idareden bir işlem yapılmasının istenmesine dair 10. maddesi hükmünde bir değişiklik yapmadığı ya da bu hükmü zımnen ilga etmediği söylenebilir. Bu hüküm birkaç seçenek açısından değerlendirilmelidir:
Seçenek: 1-) YİMK’nın 4/1. maddesi ilk cümlesinde bu zorunluluğu öngörmüştür. 2. cümlesinde idarenin başvurulara cevap vermesi ile ilgili diğer kanunlardaki süreleri ise saklı tutmuştur. Bu durum, SGK’nın “kendiliğinden tesis ettiği” bir işleme karşı, “bir kere daha işlem tesisi”ni isteyen başvuruyu, dava (ön) şartı bakımından gerekli kılmaktadır.”[18] belirten gerekçesi de SGK’nın işlemlerine karşı bir başvuruyu gerekli kılmış olmaktadır.
Seçenek: 2-) Ancak, bu hale göre, İMUK’nın 10. maddesine göre önceden yapılan bir başvuruya karşı SGK tarafından tesis edilen bir idarî işlem “kendiliğinden tesis edilen bir işlem olmadığı” için, bu işlemle ilgili olarak SGK’ya yeniden müracaat gerekmeyecektir. Çünkü, bu durumda; ortada, YİMK’nın ve anılan gerekçelerin yapılmasını zorunlu kıldığı bir başvuru zaten vardır.
Seçenek: 3-) İMUK’nın 10. maddesi çerçevesinde YİMK yürürlüğe girmeden evvel yapılan başvurunun ise, yeni bir talep olarak, YİMK’nın yeni hükümlerine göre yenilenmesinin isabetli olduğu tartışılmalı ve düşünülmelidir. Bir kanun, aynı konularda hüküm içeren önceki kanunu kaldırmadan yürürlüğe giremez. Bu konuda EİMK’da aynı hükmüm olup olmamasından ziyade, YİMK’nın EİMK’yı yürürlükten kaldırmak kaydıyla ve kaldırdıktan sonra yürürlüğe girdiği gözetilmelidir. Yürürlükten kaldırılan EİMK’da aynı hükmün varlığından bahisle bu görüşe karşı çıkılabilecek olabilir. Ama “YİMK, hukuk düzeninde yeni bir hukukî durum oluşturmuştur” düşüncesi buna rağmen nazara alınacak tutarlılıkta ve ciddiyettedir.
YMİK’nın değindiğimiz hükümleri yeni ve konuya özel hükümdür. Diğer taraftan, YİMK’nın gerekçesi yapılacak “…talepler hakkında dava açılmadan önce SGK’ya müracaat zorunluluğuna…”[19] yer vermektedir. Buna göre de kanaatimizce, SGK’nın tesis ettiği bir işlem için de olsa, yeni bir talep niteliğindeki her konuda SGK’ya bir başvuru yapmak zorunlu olacaktır. Bu durum, 1 ve 3. seçeneklere göre yapılması gereken başvuruları ilk kez bir işlem tesisi isteyen başvuru hükmünde hukukî değere sahip kılar. Bir yasal hükümdeki belirsizliklerin giderilmesinde özgürlüğü sınırlayıcı dar yoruma değil özgürlüğü genişletici yoruma göre hareket etmek gerekmektedir.[20] Bu tespit, 1. ve 3. seçeneklerde yer alan hususlarda, isteyen hak sahibine yeni bir başvuru hakkı tanındığı yönünde, yani hak sahibi kişi lehine yorumu gerektirmektedir.
-
Kanun Yollarına Başvuru Şartları ve Usûlü
1-) YİMK, hükümlerinden anlaşılması gerektiğine göre, iş davalarında, kanun yollarına başvuruda, EİMK’daki 8 günlük süre yerine; kanun yoluna başvuru şart usûlleriyle birlikte sürenin tespitini 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa (HMK’ya) bırakmıştır. HMK’ya göre bu süre kararın tebliğ tarihinden itibaren, esasen 2 (madde: 345/1); hâkimin reddi talebinin reddinde ise 1 haftadır (madde 43/2).
EİMK, “iş mahkemelerinden verilen kararlar, Yargıtayca iki ay içinde tetkik olunarak karara bağlanır” demişken ve olağan kanun yolunda temyiz ve karar düzeltmeyi öngörmüşken,[21] YİMK, HMK’daki hükümlerle birlikte düşünüldüğünde, temyizden evvel istinaf başvurusu yolunun tüketilmesini de öngörmüş ve karar düzeltmeyi kaldırmış olmaktadır. Diğer taraftan YİMK kanun yolu sürecinde sınırlandırıcı bir süre öngörmemiş, ama “başvurulan kararların, kanun yolunda ivedilikle” karara bağlanacağını hüküm altına almıştır.
YİMK, 8. maddesinde kanun yoluna başvuruda konu yönünden getirdiği sınır ile de EİMK’dan ayrılmaktadır. YİMK’nın 8. maddesinde yazılı olan; bir kısım hususlarda temyiz yoluna başvurulamazken diğer bir kısım hususlarda istinaf başvurusu da yapılamayacaktır.
Bir mahkemenin kararlarının isabeti, bir üst mahkemece incelenebilme yolunun açılması ile daha da artar. Kanaatimizce, bu mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ve hak arama ve adil yargılanma hakkının da bir gereğidir.[22] Anayasanın usûl ekonomisine ilişkin 141/4. maddesi her ne kadar davaların en kısa zamanda ve en az masrafla sonuçlandırılmasını istemektedir. Yine de adil yargılanma hakkının ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkeleri de bir o kadar önemli olduğu için, birine itibar diğerinden sanki vazgeçmiş gibi bir durum oluşturmakla sonuçlanmamalıdır.
-
İşçi Haklarında Yeni Zamanaşımı Süreleri ve Geçiş Hükümleri
YİMK, iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat, kötüniyet tazminatı ve İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminatlar için ve zamanaşımı süresinin beş yıl olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, 4857 sayılı İş Kanununa (İK’ya) ek 3. madde olarak eklenen bu hükümle, daha evvel hakkında özel bir süre öngörülmeyen uyuşmazlıklar için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) öngörülen 10 yıllık genel zaman aşımı süresi 5 yıla indirilmiş olmaktadır. Zamanaşımı süresinin 5 yıla indirilmesi işçi işveren analaşmazlıklarının daha kısa sürede çözmeye katkı sağlaması bakımından yerinde olduğu söylenebilir.[23]
YİMK, bu süre bakımından muhtemel hak kayıplarının giderilmesi için İK’ya eklediği geçici 8. madde ile, işlemeye başlayan yıllık izin ücreti ve tazminatlar için, zaman aşımı süresinin işleyen kısmı henüz 5 yıldan az olması kaydıyla, evvelki zamanaşımı süresinin geçerli olacağını ve işlemeye devam edeceğini hükme bağlamıştır. Daha açık bir ifadeyle, yukarıdaki kazanç ve tazminatlar bakımından işlemeyen sürenin 5 yılın altına düşmüş olması halinde kalan zaman aşımı 10 yıl olarak, düşmemiş olması halinde ise 5 yıl olarak belirlenmiş olacaktır.
Zamanaşımı sürelerinin izin ücretleri, kıdem ve tazminatı gibi tazminatlar için iş sözleşmesinin feshi tarihinden itibaren, işe iade etmeme halinde tazminatın iade etmeme iradesinin açıklandığı andan itibaren başlayacaktır.[24]
Dipnotlar
[1] Fevzi Şahlanan, “İş Yargılaması”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, cilt 42, sayı: 1-4, yıl: 1976, ss: 377-421, s. 377.
[2] Ender Gülver, “İş Yargılamasında Görev”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, cilt: 59, sayı: 1-2, yıl: 2001, ss: 371-419, s. 374.
[3] Bakınız: Bütçe ve Plan Komisyonunun 6552 sayılı kanuna ilişkin olarak hazırladığı 24. Yasama Dönemi, 4.Yasama Yılı 639 sıra sayılı rapor, https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss639.pdf, erişim tarihi: s. 511
[4] Gülver, adı geçen makale, s. 378.
[5] R. Cengiz Derdiman, Hukuk Başlangıcı, 4. Baskı, Alfa Aktüel Yayınları, Bursa, 2014, s. 141.
[6] SSGSSK’nın geçici 4. maddesi, kamu görevlilerinin daha evvel tabi oldukları, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa (ESK’ya) tabi olan kamu görevlilerine uygulanacak kanunun belirlenmesine ilişkin geçiş hükümlerini içermektedir.
[7] Bozkurt, adı geçen makale, s. 199.
[8] Gülver, adı geçen makale, s. 376.
[9] Bu cezalar, 4857 sayılı İş Kanunu ve SSGSSK’da düzenlenen yaptırımlardır. Bakınız: H. Argun Bozkurt, “İş Mahkemeleri ve Yargılama Yöntemi”, Ankara Barosu Dergisi, yıl: 68, 2010/2, ss: 191-206, s. 196.
[10] Bozkurt, adı geçen makale, s. 196.
[11] Bursa 2. İdare Mahkemesinin 31.03.2004 tarihli ve 397 esas sayılı kararı, nakleden: R. Cengiz Derdiman, İdarî Yargının Genel Esasları, 3. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, 2014, s. 34, dipnot: 129.
[12] Doktrinde, iş bölümünün asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasında olabileceği ileri sürülmektedir. İş dağılımı ise aynı mahkemenin birden fazla dairesi arasındaki görev dağılımını kastetmektedir. Bakınız: Murat Atalı, Medeni Usul Hukuku, Açıköğretim Fakültesi Yayınları no: 1284, Eskişehir, 2011 s. 51, 52.
[13] Derdiman, İdari…, adı geçen eser, s. 39, 40.
[14] Bu kanunun gerekçesinde de aynı husus açıklıkla vurgulanmıştır. Bakınız: Adalet Komisyonunun, 7036 sayılı kanuna ilişkin 26. Yasama dönemi 2. Yasama yılı 491 sayılı raporu, https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss491.pdf, erişim tarihi: 23.11.2017, s. 5.
[15] Gerekçeden de anlaşılacağı üzere (Adalet…, adı geçen rapor, s. 13), EİMK’daki bu hüküm, YİMK’da da korunmuştur.
[16] Adalet…, adı geçen rapor, s. 13.
[17] Derdiman, İdari Yargının…, adı geçen eser, s. 132.
[18] EİMK’ya 6552 sayılı kanunun 64. maddesiyle eklenen aynı hükmün “5510 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik mevzuatı uygulamasından kaynaklanan davalarda, dava açılmadan önce Kuruma müracaat şartı getiril(diğini) ve yargı yoluna başvurulmadan önce idarî aşamada uyuşmazlıkların çözümlenmesi amaçlan(dığını)” [(Bütçe…, adı geçen rapor, s. 37. (italik ve koyu vurgular bize aittir)].
[19] Adalet…, adı geçen rapor, s. 13.
[20] Rona Serozan, Hukukta Yöntem-Mantık, Vedat Kitapçılık Yayını, İstanbul, 2017, s. 143.
[21] Şahlanan, adı geçen makale, s. 419-421..
[22] Derdiman, adı geçen eser, s. 413-415.
[23] Resul Kurt, “Tazminat Alacaklarında Zamanaşımına Dikkat” Star, 14 Ekim 2017, http://www.star.com.tr/yazar/tazminat-alacaklarinda-zamanasimina-dikkat-yazi-1264081/ erişim tarihi: 18.10.2017.
[24] Benzer görüş: Kurt, adı geçen yazı, (2017).
Dikkat :
1-) Bu makalenin, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz. 2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde: R. Cengiz Derdiman, “Yeni Iş Mahkemeleri Kanununa Ilişkin Genel Bir Değerlendirme”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20.. Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir. 3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka Kaynak: R. Cengiz Derdiman, “Yeni Iş Mahkemeleri Kanununa Ilişkin Genel Bir Değerlendirme”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20.. Şeklinde kaynak gösterilmelidir.