Karayollarındaki trafik kazalarında davaların görüleceği yargı yerini belirlemeyi amaçlayan bu yazı; konuya ilişkin olarak sadece bilimsel ve hukuki bir değerlendirme yapmaktadır.
Şurası var ki; karayollarındaki trafik kazalarında açılacak davaların adli ya da idari yargı yerinde görülmesi gerektiğine dair belirsizlik dikkat çekmektedir.
Uyuşmazlık Mahkemesi ve diğer bir kısım yargı içtihatlarında, yasal kuraldan hareketle; karayollarındaki trafik kazalarının ayrımsız tümüne bakacak yargı merciinin adli yargı olması gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak yasal kuralın yeterin açık olmadığı kanaatindeyiz: Karayollarındaki yol bakım ve onarımı ya da işaretleme gibi yol güvenliği eksikliğinden/yokluğundan kaynaklanan tazminat davalarının bunun istisnası olması gerektiği; bu uyuşmazlıkların idari yargıda çözülmesi gereğine ilişkin düşüncemiz, aşağıda gerekçeleriyle açıklanmaktadır.
Karayollarındaki trafik kazalarında görevli yargı yerini inceleyen yazının özeti diyebileceğimiz bilgi en aşağıda “sonuç” kısmındadır.
1. Karayollarındaki Trafik Kazalarına İlişkin Genel Uygulama
1.1. Trafik kazalarına karışan özel hukuk gerçek veya tüzel kişileri bakımından görevli ve yetkili yargı yeri
Karayollarındaki trafik kazalarında tarafların özel hukuk tüzel kişileri olmaları ve kusur oranlarının da bu iki taraf arasında kalması hallerinde; zararın tazmini davalarının adli yargı mercilerinde görülmesinde[1] tereddüt yoktur.
İdarenin özel hukuk kişilerine karşı açacağı davaların özel hukuka tabi olduğu malumdur. Yargıtay da, kamu görevlilerinin örneğin güvenlik hizmetini yürütürken kullandıkları karayollarındaki araçların karıştığı trafik kazalarında; aracın ödettirilmesine ilişkin idare tarafından açılacak davaların adli yargıda görüleceğine karar vermiştir.[2]
1.2. Kamu görevlileri ya da kuruluşların araçlarının karıştıkları karayollarındaki trafik kazalarında
Günümüzde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun (=KTK’nın) 6099 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değişik 110. maddesi:
1-) Kamusal araçların ve/veya kamu görevlilerinin karıştıkları;
2-) Hemzemin geçitlerde meydana gelen trenle çarpışma şeklindeki;
Karayollarındaki trafik kazalarına ilişkin olarak adli yargı yerlerini yetkili kılmıştır.
2. KTK’nın 110. Maddesiyle İlgili Anayasa Mahkemesi (=AYM) Kararı
AYM, KTK’nın 6099 sayılı kanunla değişik 110. maddesinin iptali talebini reddetmiştir. AYM’nin bu kararı Danıştay’ın[3] ve Uyuşmazlık Mahkemesinin -aşağıda değinilen- son kararlarında karayollarındaki yol yapım ve onarımı gibi sebepler de dâhil tüm trafik kazalarında adli yargının görevli olacağı şeklinde anlaşılmıştır. KTK’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesine işaret ettiği söylenebilir. Bu kararın[4] gerekçesinde trafik kazalarına ilişkin olarak:
Karayollarındaki “‘araç trafiği’nden kaynaklanan” sorumlulukların özel hukuk alanına girdiğini; bu konuda “idare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılmasının söz konusu olmadığı”nı; “aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de [olmadığını]” belirtmiştir.
AYM’nin bu kararından:
1-) Kamu görevlilerin zarar gördükleri ve;
2-) Karayollarındaki tren yolunu kesen hemzemin geçitlerde;
Meydana gelen trafik kazalarında taraflar arasında meydana gelen uyuşmazlıkların adli yargı yerinde görülmesinin kamu yararına bir “haklı neden”e dayandırdığı anlaşılmaktadır.
AYM’ye göre:
“İdari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.”
“İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur.”
AYM, bu kararında, konuyu karayollarındaki araç trafiğinden kaynaklanan sorumluluklarla sınırlı tuttuğu değerlendirilmektedir. AYM, idarenin kusurluluğunu gerektirecek ölçütler için kamu gücünü kullanmayı gerektiren iş ve işlemlerin söz konusu olmayacağı kapsamı da dolaylı olarak vurgulamıştır.
AYM’nin 110. maddenin 155. madde ile bir ilgisini görmeyişi de bu gibi bir yorumla açıklanabilir kanaatindeyiz.
3. Karayollarındaki Trafik Kazalarında Görevli yargı Merciinin Belirlenmesi Bakımından Uyuşmazlık Mahkemesinin Adli Yargının Görevli Olduğuna İlişkin Emsal Kararları
Uyuşmazlık Mahkemesinin önceki yıllarda verdiği kararlarda,
1-) Gerek karayolundan dolayı gerek idareye atfedilebilecek kusurdan kaynaklanan;[5]
2-) Gerekse karayolundaki kazalarda kamu görevlisine verilen;[6]
Zararların tazmini için davaların idari yargıda açılması öngörülmekteydi.[7]
Aşağıda ayrıca değinileceği üzere, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü kararlarında bu konuda görev ve yetkinin adli yargıda olduğunu belirtmiştir.[8]
Uyuşmazlık Mahkemesinin son yıllardaki kararları da aynı yönde içerik taşımaktadırlar.[9] Uyuşmazlık Mahkemesinin örnek olarak değinebileceğimiz benzer kararlarından birisinde,[10] anılan Anayasa Mahkemesi(=AYM) kararına[11] da atıfla:
“Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin [ yani anılan 110. maddenin sadece karayollarındaki trafik kazalarında değil] karayollarındaki can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı”;
“Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı,
“Dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği
Sonucuna var[maktadır].”
4. Karayollarındaki Trafik Kazalarından Görevli yargı Yerinin Belirlenmesi Bakımından Karayolları Trafik Kanununun(=KTK’nın) 110. Maddesinin Kapsamının Değerlendirilmesi
4.1. Yol bakım onarımı ya da güvenliğinden kaynaklanan trafik kazalarına ilişkin davalardın görüleceği yargı yerinin belirlenmesinde kanun teklifinin gerekçesi
Öncelikle anılan 110. madde olarak KTK’ya işlenen 6099 sayılı kanunun 14. maddesine ilişkin olarak yapılan teklif ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (=TBMM) Adalet Komisyonu görüşme tutanaklarından,[12] adli yargının görevli ve yetkili addedildiği konuyu, karayollarındaki trafik kazalarına ilişkin gördüğü söylenebilir. Bu tutanaklardan, kapsamın daha geniş tutulduğunun anlaşılması mümkün değildir. Somut tespitler yapmak gerekirse:
1-) Teklif, Gerekçesinden[13] anlaşıldığı kadarıyla, Uyuşmazlık Mahkemesi kararında değinilen;[14] “Sözüedilen [6085; günümüzde ise 2918 sayılı Kanun] hükümlerinde, açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği”nden kaynaklanan sorunu gidermeyi amaçlamaktadır.
2-) Teklifin gerekçesine[15] göre: “Türk Hukukundaki köklü paradigmalardan biri, “karayolu şeridindeki araç seyrinin özel hukuk alanı olduğu” hususudur. Yasanın ve bu konudaki hukuk tefekkürünün oturduğu zemin budur. Kamuya ait araçlar yönünden sevk edilen özel kural (m. 106) karşısında başkaca bir sonuca varmak da mümkün görülmemektedir. Aynı seyir çizgisinde hareket eden, aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımını esas alarak yasaya rağmen içtihatla farklı görev kuralı oluşturmak, giderek aynı riskten farklı hukuk uygulamalarına yol açmak, hukuk ve adalet mantığı ile de bağdaşmaz (Any.m.2).”
Aynı gerekçeye göre, karayollarındaki trafik kazalarında farklı uygulamalardan kaçınılarak, zamanaşımı ve yargılama usulleri gibi konularda yeknesaklık sağlanmış da olacaktır. Ayrıca bu tür uygulama, adli ve idari yargı düzenlerindeki görev uyuşmazlıklarına da son verecektir.
Gerekçeden görülmektedir ki, düzenleme karayolundaki seyir halinde bulunan araçların karayollarındaki trafik kazalarında uygulamayı esas almaktadır.
4.2. TBMM Adalet Komisyonu Raporundaki Değerlendirme
1-) Sözü edilen kanun teklifine ilişkin Adalet Komisyonu raporunda: “Sonuç olarak, kamuya ait olan araçların sebebiyet verdiği trafik kazaları ile hemzemin geçitlerde meydana gelen tren-trafik kazaları Karayolları Trafik Kanununa bağlı kılınmış, bu uyuşmazlıklarda görevin adli yargıda olduğu yönünde düzenleme yoluna gidilmiştir.” ibareleri yer almıştır.
“Sonuç” olarak yapıldığı belirtilen bu değerlendirmeden, anılan 110. maddenin, kamuya ait araçların karıştıkları trafik kazalarında ve trenlerin hemzemin geçitlerde karıştıkları trafik kazalarında uygulanacağı sonucuna varılmaktadır. Adalet Komisyonunun bu değerlendirmeyi genişleten ifade ve beyanlarına da rastlanmamaktadır.
2-) KTK’ya geçici 21. madde olarak eklenen hükmün,
2a-) Açılmış (ve devam etmekte olan) davaların, yargılandıkları mahkemelerde sonuçlandırılacağını;
2b-) 110. maddeye ilişkin değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonraki uyuşmazlıkların ise adli yargıda dava konusu edileceğini;
Açıklamaktan başka bir içeriği bulunmamaktadır. Teklif gerekçesi ve Komisyon Raporunda, adli yargıda görülmesi öngörülen davaların konu olarak genişletilmesine ilişkin açık hiçbir ibare yer almamaktadır.
3-) Adalet Komisyonunda teklife muhalif kalan üyelerce bu düzenlemenin askeri ve adli yargı ayrımında Anayasanın 157. maddesine aykırılık doğabileceği dile getirilmiştir. Buna karşılık yukarıdaki kapsamı genişletecek açık hiçbir ifade ve beyan, muhalefet şerhinde de yer almamıştır.
4.3. TBMM Genel Kurulundaki Görüşmelerinde 110. Maddenin Kapsamı
TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerde[16] de, yukarıda yer alan görüş ve düşüncelerin aksine bir genişliğe vurgu yapılmamıştır. TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşmelerden, anılan yasal değişiklikle, sadece görev kuralının değil sorumluluk tipinin gerektirdiği maddi hukuk rejimini de belirlediğinin; karayollarındaki ve hemzemin geçitlerdeki trafik kazalarına ilişkin davalara adli yargıda bakılacağının; bu bakımdan taraflardan birisinin kamu görevlisinin olup olmasının sonucu değiştiremeyeceğinin dile getirildiği anlaşılmaktadır.
Genel Kurul’daki bu görüşmelerden sonra, 6099 sayılı kanunun gerek KTK’nın 110. maddesini değiştiren 14 ve gerek se konuyla bağlantılı olan geçici 21. Maddeleri oylanmış ve kabul edilmiştir.
4.4. Söz Konusu 110. Maddenin Yalnız Trafik Kazalarına İlişkin Anlamı ve Emsal Danıştay Kararları
4.4.1. 110. maddesinin karayollarındaki yapım ve onarım ya da yol güvenliği eksikliğinden doğan trafik kazalarında uygulanıp uygulanmaması sorunu
İdare hukuku ilke ve kuralları gereğince, idarenin üstlendiği kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütmemiş olmasından doğan kusurlu davranışı, idarenin sorumluğunu gerektirir. “İdarenin eylem ve işlemlerinden dolayı sebep olduğu zararları tazmin etme sorumluluğuna “idarenin sorumluluğu” denir.”[17]
Bu yönden kamu hizmetini yürütmekle görevli olmak, zaten görevi yerine getirmeyi gerektirecek yetki kullanmak anlamına gelecektir. Bu “yetki kullanma”, idarenin kamu gücü ayrıcalığının mevcudiyetini gösterecektir. Kamu gücü ayrıcalığına dayandırılamayacak iş ve işlemlerde özel hukukun uygulanacağı da genel kabul gören bir bakış olmaktadır. “İdarenin, kamu gücü ayrıcalığına dayanan eylem ve işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkları idari yargı yerlerinde çözülebilir.”[18]
Şurası açıktır ki; anılan 110. maddede, “hizmet kusurundan kaynaklanan hukuki uyuşmazlıkların da bu kapsamda değerlendirileceğine yönelik her hangi bir ifadeye yer verilmemiştir.”[19] İdarenin -hukuka aykırı olmayan eylem veya işlemlerinin zarara sebebiyet verdiği hallerde de;- kamu külfetleri karşısında eşitlik ya da sosyal risk ilkeleriyle kayıtlı olarak sorumluluğundan da bahsedilebilir.[20]
Bu kapsamda, yol çalışmaları, güvenlik işaretlerinin konulması gibi iş ve işlemlerin kamu hizmetinden başka şekilde anlaşılması mümkün olmadığı için, Anayasa Mahkemesinin kararındaki gerekçeyi bu değerlendirmemizi işlevsizleştirecek şekilde yorumlamak; mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin kararını karayollarındaki her türlü hizmet ve faaliyetin adli yargıya tabi olacağı şeklinde anlamak gerekecekse, böyle bir karara katılmak da mümkün değildir.[21]
Nitekim emsal bir Yargıtay kararında;[22] karayollarında yolun bakım ve gözetim yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemiş olmasından kaynaklanan uyuşmazlığın idari yargıda çözüleceğine hükmetmiştir. KTK’nın 110. Maddesindeki değişikliğe de işaret eden bu kararda; “KTK’dan doğan sorumluluk davalarının, işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların neden olduğu zararlara ilişkin olanları da dâhil olmak üzere adli yargı yerinde görüleceği(;) zarar görenin kamu görevlisi olmasının da söz konusu Kanun hükmünün uygulanmasını önlemeyeceği” vurgulanmıştır. Yargıtay’ın bu kararı, anılan 110. maddedeki değişikliği, belirttiğimiz sınırda gördüğüne delil olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da karayollarında yol güvenliği eksikliğinden doğan kazalardan bahisle açılan tazminat davalarının idari yargıda çözümleneceğine hükmetmiştir.[23]
Bu kararda da atıf yapılan bir Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararında[24] da belirtildiği üzere; bir kamu kurumunun görevinden kaynaklanan bir işi yapması için aldığı karar idari karardır. Bu karara bağlı olarak yapılan plân ve projelerle kararı uygulamak; somut konuda karayollarında yapım bakım ve onarım işlerine ilişkin idari kararları uygulamaya koymak da idari eylemdir. Karayollarında bu şekilde yapım, bakım onarımdan kaynaklanan davalar bu karar doğrultusunda idari yargıda görülmektedirler.
Diğer taraftan Anayasanın 155. maddesi Danıştay’ı Yüksek Mahkeme olarak düzenlemiştir. Anılan 155. madde, Danıştay’ın idari Mahkemelerce verilen kararların temyiz yeri olduğunu belirtmiş ve bu yüksek Mahkemeyi idari uyuşmazlıkları çözmekle görevli ve yetkili kılmıştır. Bundan idari nitelikli eylem ve işlemlerden kaynaklanan davalarda verilen kararların yalnız Danıştay’da temyiz edileceği; Danıştay’da temyiz edilebilecek davaların da mutlak suretle idari mahkemelerde görülmesi gerektiği; bunun için de somut uyuşmazlıkların idari mahkemelerce görülmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bu arada idari yargıdaki istinaf Mahkemelerini de idari mahkeme olarak görmek zorunlu olup; Bölge İdare Mahkemelerinin bu bakımdan idari yargı düzeninde olduğunu belirtmek gerekmektedir.
İşte bu hal ve keyfiyete göre idari nitelikte görülebilecek eylem ve işlemlerden kaynaklanan davaların idari yargıda görülmesi Anayasanın 125. ve özellikle 155. maddesinin de vecibesi ve sonucudur.[25]
4.4.2. Karayollarındaki yapım ve onarım ya da yol güvenliği eksikliğ gibi konulardan kaynaklanan trafik kazalarında uyuşmazlıkların çözümü bakımından Danıştay kararlarında durum
Açık kanun hükmü bakımından, karayollarındaki trafik kazalarında adli yargı yerleri görevli ve yetkili olsa da; Danıştay, Karayolunun yapımı, yol genişletmesi, onarımı ve gerekli levhalarla yönlendirici çalışmalar için idari yargı yerlerinin görevli ve yetkili olduğu yönünde kararlar vermiştir.
Danıştay, verdiği kararlarda (değindiği ve anılan 110. maddede yer alan KTK’dan “doğan sorumluluk davaları” ifadesi kapsamında) karayollarındaki trafik kazalarında yargı yerinin adli yargı olmasını; KTK’da “hukuki sorumluluğa ilişkin ‘kurallar’ın” uygulanacağı davalarla sınırlı olduğunu[26] belirtmiştir. KTK’da sayılmayan bir kısım kamu idarelerinin de karayolu güvenliği ile ilgili görev ve sorumluluklarına dikkat çeken bu karar; karayollarındaki trafik kazalarında tarafların sorumluluklarına ilişkin uyuşmazlıklarda görev ve yetki adli yargıda olsa da; diğer kuruluşların kendi kanunlarıyla üstlendikleri görevlerin KTK’da kamu hizmeti olarak öngörüldüğü; bu sebeplerle de bu kapsamdaki uyuşmazlıkların idari yargıda dava konusu edilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun(=DİDDK’nın) verdiği bir karara göre: “idarelerin kendi kuruluş yasalarında belirlenen, [KTK’da] tekrarlanan görevlerinden, yani; yol yapım, bakım, işletme, trafik güvenliğini sağlama şeklinde yürütülen kamu hizmetlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğunun idare hukuku ilke ve kurallarına göre belirlenmesi; bu sebeple açılacak tam yargı davalarının da idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği,” sonucuna ulaşılmaktadır.
DİDDK, bu kararını, karar düzeltme başvuru neticesinde AYM’nin yukarıda anılan 2013/165 sayılı kararına da atıfta bulunarak:
KTK’nın “trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır…” gerekçesiyle benzer uyuşmazlıklarda adli yargının görevli olduğu” şeklinde değiştirmiştir.[27]
DİDDK’nın bu son, düzeltme kararına yukarıda yer verdiğimiz gerekçelerle katılmak mümkün değildir:
1-) Bir kere konuya önce KTK’nın amaç ve kapsamı bakımından bakmak gerekmektedir: Bu açıdan KTK, karayollarındaki seyirle ilgili olup, amacı da bu şekildeki seyirde bir düzen getirmektir. Kanunun amacı, 1. Maddesinden anlaşılmaktadır. Buna göre KTK’nın “amacı karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir.” Karayollarının yapımı, onarımı gibi hususlardan kaynaklanan kusurlardan kaynaklanacak sorumlulukların KTK kapsamına girmesi mümkün olamaz. Çünkü KTK’nın 3/1. maddesine göre “Trafik: Yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleridir.” Yasal hükümde trafik deyiminin karayolu altyapı, tamir veya düzenleme çalışmalarını kapsamadığı ortadadır.
2-) Bu kararın düzeltilmesine katılmayan üyeler, karar düzeltme dilekçesindeki hususların, mevcut kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görmemişlerdir.
3-) DİDDK’nın örneğin başka bir kararında[28]; yol yapım, bakım, işletme, trafik güvenliğini sağlama şeklindeki hizmetlerden kaynaklanan sorumluluğa ilişkin uyuşmazlıkların idari yargıda çözüleceğine hükmedilmiştir. Bu emsal kararda “yol yapım, bakım, işletme, trafik güvenliğini sağlama” hizmetlerini somut olarak vurgulamıştır.
Başka bir emsal kararda[29] da: hizmetin kusurlu işletilmesinden kaynaklanan zararların tazmininde idarenin sorumluluğu esasları dairesinde uyuşmazlıkların idari yargıda dava konusu edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Karayollarındaki onarım çalışmalarında refüj aralığının kapatılmaması ve işaret levhalarının konulmaması;[30] yol yapım çalışmasında trafik işaretlemesinin yapılmaması sebebiyle aracın gevşek asfalta kaptırılması;[31] Karayolları Genel Müdürlüğünün karayolunda gerekli işaretlemeyi yapmayışı;[32] hep idarenin sorumluluğu kapsamında görülmüştür. Danıştay başka bir emsal kararında da “kazanın yoldaki çukurdan kaynaklandığı” tespiti çerçevesinde idarenin zararları tazmin sorumluluğuna hükmetmiş ve davaya da idari yargı yerinde bakılmıştır.[33]
Sonuç
Karayollarındaki trafik kazalarında uyuşmazlıkların AYM’nin yukarıda anılan kararı esas gösterilerek, adli yargı yerlerinde çözüme kavuşturulduğu söylenebilir. Bu açıdan kamu görevlisi ya da aracın kamu malı olup olmamasının değiştirici etkisi yoktur.
Bu uygulama, karayollarındaki trafik kazalarından doğan davaların, -taraflarından birisi idare adına bir kamu görevlisi, hatta kullanılan araç idareye ait olsa;- kazaların kişisel kusurdan kaynaklanmaları dolayısıyla adli yargıda görüleceği söylenebilir. Hatta karayollarındaki bu kazaların taksirli olarak bir yaralamaya veya ölüme sebebiyet vermesi hali de düşünülünce, cezai yargılamanın adli yargı düzeninde olduğu, bu kazalardan kaynaklanacak uyuşmazlıkların adli yargıda görülmesi tespitini pekiştirir.
Ama asıl sorun, karayollarındaki bakım, onarım ve karayolu düzeni ve güvenliğine ilişkin hizmet, faaliyet ve tedbirlerinin eksikliğinden doğan trafik kazalarına ilişkin belirsizliktir.
KTK’nın karayollarındaki trafik kazalarına ilişkin de olan 110. maddesinde:
“İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır”;
Denmiştir.
Buna göre DİDDK (2020 yılında verdiği ve karayolları düzen ve güvenliği ile ilgili konularda idari yargının görevli olduğu yönündeki kararına karşı yapılan düzeltme talebinde bu yargısını değiştirmiş;), anılan AYM Kararının bağlayıcı olduğunu ve dolayısıyla “trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı”ndan bahsederek, konuya ilişkin yargı yerinin adli yargı olduğunu[34] belirtmiştir.
Bu karara göre, (kazanın karayollarındaki yapım ve onarımından ya da trafik güvenliği için işaretlemelerin yeterince sağlanamayışından kaynaklanması da dâhil) hangi sebepten meydana gelirse gelsin tüm trafik kazalarına ilişkin olan uyuşmazlıkların adli yargıda çözüleceği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bu kapsamdaki tüm davaların, anılan içtihada göre adli yargıda açılmaları gerekecektir.
Hal böyle olmakla birlikte bu tür bir tespite katılmak bizce mümkün değildir. Çünkü:
1-) Anılan 110. maddenin Kanun teklifinde yukarıdaki yargıyı doğrulayan açık ve net bir görüş ve düşünce yoktur. Bu kapsamda düşüncelerden, kanun teklifinin kamu ve özel hukuk gerçek veya tüzel kişilerine ilişkin trafik kazalarına uygulanacak usul kurallarının yeknesaklığının amaçlandığı görülmektedir.
2-) Bu teklifin TBMM Adalet Komisyonu ve Genel Kurul görüşmelerinden de amacın yukarıdan farklı anlaşılmadığı sonucuna ulaşılabilmektedir.
3-) AYM’nin anılan kararından[35]; kamu gücü ile yürütülen iş ve işlemlerin esasen idarenin sorumluluğunda olduğu yönünde bir değerlendirme yapıldığı anlaşılmaktadır. Görev, yetki olmadan yerine getirilemeyeceğine göre, kamu hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak kullanılacak bir kısım yetkiler, kamu gücünü kullanma ile vücut bulacaktır. Bu sebeple kamu hizmetlerinin yürütülmesinden kaynaklanan sorumluluk idari sorumluluk olacak; bu da idare hukuku ve idari yargı usul ve kurallarına tabi tutulacaktır. Aksi hal Anayasanın hukuk güvenliğini sağlayan 2., idari eylem ve işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda idari yargının yetkili olduğu sonucuna ulaşmayı mümkün kılan 125. ve 155.; ayrıca, idari yargı düzeninde görülen davaların Danıştay’da temyiz edilebileceğine dair 155. maddelerine aykırı olacaktır.
4-) KTK’nın 3. maddesindeki trafik tanımı, bu kanun kapsamına taşıtların ve yayaların karayollarındaki hal ve hareketlerinin girdiğini göstermektedir. Aynı Kanunun 1. maddesindeki amaç maddesi bu tanıma aykırı düşünülemeyeceği gibi; anılan 1. maddede bunu genişletici haklı sebep yer almamaktadır.
5-) KTK’nın amaç ve kapsamı bakımından bakıldığında, “trafik” kapsamına girmeyen yol bakım, onarım ve güvenliği için örneğin işaretleme çalışmalarının, özde, kanunlarla diğer kuruluşlara örneğin Belediyelere ve Karayolları Genel Müdürlüğüne verilen görevler olduğu görülmektedir. Bu görevlerin bir kamu hizmeti olduğu ve bunlardan kaynaklanacak sorumluluğun KTK kapsamında görülemeyeceği gayet açıktır.
6-) Karayollarındaki bakım, onarım ve işaretleme eksikliği gibi eksiklikler anlamındaki yol güvenliğine ilişkin idari işlemlere karşı iptal davaları idari yargıda açılabilirken; aynı konulardan doğacak (tazminat taleplerini içeren) tam yargı davalarının idari yargıda açılmayacağını söylemek; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 1., 2. ve bilhassa 12. maddesine aykırı olacaktır. Bu 12. madde, iptal davasının sonuçlanmasından sonra aynı konuda tam yargı davası da açılabileceğini hüküm altına almaktadır. Bu hukuki garantinin karayollarındaki yol yapım ve onarımı gibi konulardan kaynaklanan trafik kazalarında kaldırılmış olması hukuk güvenliği ilkesine aykırı olacaktır.
7-) Yargıtay emsal kararında[36] da; anılan 110. maddesindeki değişiklik karayollarındaki yapım onarım ve yol güvenliği eksikliği hizmet kusuru görülmüş; bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıkların da idari yargıda çözüleceği belirtilmiştir.
Sonuçta karayollarında yol yapım ve onarımı ya da yol güvenliğine ilişkin eksiklikten/kusurdan meydana gelen zararlara ilişkin davaların hangi yargı yerinde açılacağını halen belirsizliğini korumaktadır. Bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesinin son zamanlardaki kararları adli yargı yerlerini görevli kabul etmekte -ve bu kararların her biri görülmekte olan ilgili dava için bağlayıcı olmaktadırlar. Konuya ilişkin olarak Danıştay kararları ekseriyetle idari yargıyı görevli ve yetkili görmektedirler. Ancak 2020 yılında verilen ve anılan bir karar[37] gibi bazı kararlarda ise; adli yargı yerinin görevli olduğuna hükmedildiği de görülmektedir.
Bu bakımdan konu Danıştay ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurullarının kararının verilmesini gerektirebilir. Danıştay’ın yukarıda değinilen kararlarındaki çelişkilerin; kanaatimizce 2575 sayılı Danıştay Kanununun 39., 40 ve 41. maddelerine göre, içtihatların birleştirilmesi kararı ile giderilmesini gerektirmektedir. Keza Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ya da Büyük Genel Kurulunun İçtihatları birleştirme kararı vermesi de söz konusu olabilecektir.
Hukukumuzda ayrı yargı düzenlerinde ama içerikleri aynı konularda verilmiş kararlardaki farklılık ve çelişkilerin giderilmesini sağlayacak bir içtihatları birleştirme mekanizması yoktur.[38] Bu sebeple iki ayrı yargı düzeni olan Yargıtay ve Danıştay’ın içtihatları birleştirme kararları birbirlerinin aksine olması halinde sorun çözümlenemeyecek ve daha da karmaşıklaşacaktır.
Uyuşmazlık Mahkemesinin bu konuda önüne gelmiş herhangi bir görev uyuşmazlığına verdiği karar ilke kararı niteliğinde olmayıp;[39] Mahkemenin sorunu pilot ya da ilke kararı biçiminde çözme usulü de söz konusu değildir. Kaldı ki; 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile de kendi kararlarındaki çelişkileri giderici karar alma yöntemi kaldırılmıştır.
Karayollarında bakım ve onarım ya da yol güvenliği eksikliğinden/kusuruna ilişkin uyuşmazlıkların idari yargıda dava edilmesi bizce yerinde olacaktır. Fakat bu usûl de adli yargıda dava açma usûlü de bünyesinde, aynı derecede görevsizlik kararları ile karşılaşma riskini barındırmaktadır.
Diğer taraftan, KTK ve Karayolları Trafik Yönetmeliğine göre düzenlenecek kaza tespit tutanaklarına Uyuşmazlık Mahkemesi Kararına göre ancak adli yargıda itiraz edilebileceğinden;[40] davanın da aynı yerde açılması da söz konusu olabilecektir.
Ancak, her ne olursa olsun çıkacak görev uyuşmazlığının giderilmesi de yargı yerlerinin kararlarının kesinleşmesinden sonra Uyuşmazlık Mahkemesinden istenebilecektir.
KTK’nın 110. maddesinin yeterince açık olmadığını, belirsizliklerin hak arama hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülebilir. Açılmış olan davaların Anayasanın 141/son maddesinin gereği olarak gecikmeden sonuçlandırılması adil yargılanma hakkı kapsamında görülebilir. Bu kapsamda açılmış bir davanın tarafların isteği olmaması halinde, mahkemesinde, görevsizlik kararı verilmeden sonuçlandırılması çözüm olarak düşünülebilir. Ancak bunun da, mahkemelerin bağımsızlığı, görev ve yetkinin kamu düzeninden olması gibi birçok itirazlara maruz kalabileceği; bu kapsamda hukuk güvenliğine aykırılık oluşturabileceği ve dolayısıyla yeterli çözüm olamayacağı aşikârdır.
Bu sebeplerle KTK’nın 110. maddesindeki belirsizliği giderecek ve idare hukuku ilke ve kurallarına; daha açık bir ifade ile Anayasanın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırı olmayacak bir değişiklik yapılmalıdır. Örneğin, bu değişiklikle, KTK’nın “trafik” tanımı kapsamına girmeyecek olan (kusurun araç ya da sürücülere değil de); karayollarında bakım, onarım veya işaretleme gibi yol güvenliği eksikliğinden/yokluğundan kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargıda çözümlenmesi belirtilebilir.
Yazar: Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman, rderdiman@hukukiyaklasim.com
iletisim@hukukiyaklasim.com
Dikkat :
1-) Bu makalenin, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.
2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:
R. Cengiz Derdiman, “Karayollarındaki Trafik Kazalarında Görevli Yargı Yeri”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..
Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.
3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:
Kaynak: R. Cengiz Derdiman, “Karayollarındaki Trafik Kazalarında Görevli Yargı Yeri”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..
Şeklinde kaynak gösterilmelidir.
Karayollarındaki Trafik Kazalarında Görevli Yargı Yeri Dipnotları
[1] Aynı yönde: Anayasa Mahkemesi Esas:2013/68, Karar:2013/165 Karar Tarihi: 26/12/2013
[2] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas: 2009/8100 Karar: 2009/10674 Karar Tarihi: 05.10.2009, nakleden: Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546), https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss474.pdf (erişim: 11.08.2022), s. 20.
[3] DİDDK, Esas: 2019/3395 karar: 2020/468, karar tarihi: 26.02.2020 (https://www.kartalhanhukuk.com, erişim: 12.08.2022 veya https://emekhukukburosu.com,Erişim: 13.08.2022)
[4] Anayasa Mahkemesi Esas:2013/68, Karar:2013/165 Karar Tarihi: 26/12/2013
[5] Aynı yönde: Akyılmaz, Bahtiyar-Sezginer, Murat-Kaya, Cemil (2018): Türk İdari Yargılama Hukuku, Savaş Yayınları, Ankara, s. 181.
[6] Uyuşmazlık Mahkemesi Esas: 1970/129 Karar: 1973/15 Karar Tarihi: 31.05.1973 (Akyılmaz-Sezginer-Kaya, s. 181); Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Esas: 2000/20 Karar: 2000/47, karar tarihi: 20.11.2000
[7] Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü esas: 2004/21 Karar: 2004/20 sayılı kararı.
[8] Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Esas: 2015/821, Karar: 2015 / 832; Karar Tarihi: 30.11.2015.
[9] Örneğin: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Esas: 2018/530, Karar: 2018/467 Karar tarihi: 24.09.2018; Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Esas:2019/ 290 Karar: 2019/356 Karar tarihi: 29.04.2019
[10] Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Esas: 2014 / 704 Karar: 2014 / 762 Karar Tarihi: 14.07.2014.
[11] Anayasa Mahkemesi Esas:2013/68, Karar:2013/165 Karar Tarihi: 26/12/2013
[12] Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546).
[13] Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546), s. 11
[14] Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü esas: 2004/21 Karar: 2004/20 sayılı kararı.
[15] Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546), s. 11.
[16] Türkiye Büyük Millet Meclisi – Genel Kurul Tutanağı 23. Dönem 5. Yasama Yılı 49. Birlesim 11 Ocak 2011 Salı (https://www.tbmm.gov.tr/Tutanaklar/Tutanak?BaslangicSayfa=1&BitisSayfa=75&BirlesimSiraNo=20835&Tur=B , Erişim: 12.08.2022) s. 58, 69.
[17] Derdiman, R. Cengiz (2015): İdare Hukuku, 5. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, s. 497.
[18] Derdiman, R. Cengiz (2021): “Kamu Tüzel Kişiliğinin Ölçütleri Hakkında Değerlendirmeler”, Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, Yıl: 2021, Cilt: 4, Sayı: 3, ss. 545-573, s: 561. Aynı yönde: Derdiman, R. Cengiz (2014): İdari Yargının Genel Esasları, 3. Baskı, Aktüel Yayınları Bursa, s. 23.
[19] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas: 2015/15752 K: 2018/8766 Karar tarihi: 08/10/2018 (https://www.yargibilirkisi.com , 13.08.2022)
[20] Bakınız: Derdiman 2015, s. 503-505.
[21] Aynı yönde: Akyılmaz-Sezginer-Kaya, s. 182, 183.
[22] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Karar: 2015/15752 Karar: 2018/8766 Karar tarihi: 08/10/2018 (https://www.tahanci.av.tr , Erişim: 13.08.2022).
[23] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2018/17-845, Karar: 2019/1215, Karar tarihi: 26.11.2019 (http://karamercanhukuk.com, Erişim: 13.08.2022). Bu kararda aynı yönde olduğundan bahisle ilgili bir kısım Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay ilgili hukuk dairesi kararlarına da atıf vardır.
[24] Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu Esas: 1958/17 Karar: 1959/15 Karar tarihi: 11.02.1959 bakınız: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2018/17-845, Karar: 2019/1215, Karar tarihi: 26.11.2019 (Dipnot: 22).
[25] Bu arada Anayasanın 155. maddesinde Danıştay’ın idari mahkemelerce verilen kararların temyiz yeri olarak görülmesi; idari yargı ilk derece ve istinaf mahkemelerince verilen kararlarının bir kısmının, -temyiz tabi halinde- kesinleşmesine engel teşkil etmektedir. İdari yargıda ilk derece veya istinaf mahkemelerince verilen bir kısım kararlara karşı temyiz yolunun kapatan düzenlemeler, Anayasanın 155. maddesine aykırıdırlar.
Diğer taraftan hukuk düzeninde yüksek mahkemeler içtihat birliğini de sağlayıcı fonksiyona sahiptirler. Bu yargı düzeninin en üstünde mahkeme oluşlarından kaynaklanır ve doğal olarak içtihatların takibini de kapsar. Hukukumuzda bir kısım kararlara karşı istinaf veya temyiz yolunun kapatılmasından başka; istinaf mahkemesinin kesinleşen kararlarına karşı kanun yararına temyize başvurulamayışı, Danıştay’ın içtihatları birleştirme fonksiyonunun yerine getirmesine engel olabilecektir.
[26] Danıştay 15. Dairesi Esas: 2016/8621 Karar: 2016/5775, Karar Tarihi: 30/11/2016, (https://www.tahanci.av.tr, erişim: 12.08.2022)
[27] DİDDK, Esas: 2019/3395 karar: 2020/468, karar tarihi: 26.02.2020 (dipnot: 3)
[28] DİDDK Esas: 2015/493 Karar: 2015/557, Karar tarihi: 26.02.2015 ve DİDDK, Esas: 2015/65 Karar: 2015/540 Karar tarihi: 26.02.2015, nakleden: Çelik, Çelik Ahmet (2017): İdari Yargıda Ölüm ve Bedensel Zararlar Nedeniyle Tazminat Davaları, Seçkin Yayınları Ankara, s. 301.
[29] Örneğin: Danıştay 10. Dairesinin Esas: 2011/11522 Karar: 20212/5347, karar tarihi: 31.10.2012, nakleden: Çelik, s. 301.
[30] Danıştay 15. Dairesi, Esas: 1982/2490, karar: 1983/120, karar tarihi: 14.04.1983 (Çelik, s. 300)
[31] Danıştay 15. Dairesi, Esas: 2013/1078, Karar: 2016/1681, Karar Tarihi: 14.03.2016 (Çelik, s. 300.
[32] Danıştay 8. Dairesinin Esas: 2004/672 Karar: 2004/1829 Karar tarihi: 15.04.2004, , nakleden: Çelik, s. 303).
[33] Danıştay 15. Dairesi Esas: 2013/14422 Karar: 2017/1836 Karar tarihi: 18.04.2017, (https://reyhankayisli.av.tr/bozuk-yol-tazminati-avukat-izmir/, Erişim: 12.08.2022).
[34] DİDDK, Esas: 2019/3395 karar: 2020/468, karar tarihi: 26.02.2020 (Dipnot: 3).
[35] Anayasa Mahkemesi Esas:2013/68, Karar:2013/165 Karar Tarihi: 26/12/2013
[36] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Karar: 2015/15752 Karar: 2018/8766 Karar tarihi: 08/10/2018 (Dipnot: 21). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2018/17-845, Karar: 2019/1215, Karar tarihi: 26.11.2019 (Dipnot: 22)
[37] DİDDK, Esas: 2019/3395 karar: 2020/468, karar tarihi: 26.02.2020 (Dipnot: 3).
[38] Derdiman 2014, s. 84. “tahaddüs edecek (meydana gelecek) bu tür içtihat ayrılıklarını giderici bir ‘yargı düzenleri içtihatları birleştirme usûlünün’ tesis edilmesi” gerektiği (Özyörük, Mukbil (1977): İdare Hukuku –İdari Yargı- Ders Notları, (Teksir-Daktilo-Fotokopi), Ankara, s. 102; Derdiman, 2014, s. 84. dile getirilmiştir.
[39] Aynı Yönde örneğin: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Esas: 2020/2160 Karar: 2021/5802, Karar tarihi: 09.03.2021 (https://kazanci.com.tr/gunluk/9hd-2020-2160.htm, Erişim: 13.08.2022)
[40] Uyuşmazlık Mahkemesi Esas: 2019/873, Karar: 2019/875 Karar tarihi: 23.12.2019 ve Esas: 2012/102 Karar : 2012/92 Karar tarihi: 09.04.2012