Soru Özeti/İçeriği: Bir kimsenin diğer bir kimseye örneğin “Allah belanı versin” şeklindeki yönelttiği beddua hakaret midir; kanunlarımıza göre cezası var mıdır?

1. Beddua Teriminin Anlam ve Kapsamı

“Beddua” kelime olarak: “Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, bir kimse için kötü dilekte bulunma, kötü dua, ilenme, ilenç”; ya da “bir kimsenin başına bir kötülük gelmesi için dua etmek” anlamlarına gelmektedir.[1]

Beddua duanın karşıtı olup; dua, kişilerin Allah’tan kendileri veya başkaları için istedikleri, güzel ve hayırlısının nasip olması temennisidir. Dua, kişilerin, Allah’ın celal, kudret ve azameti karşısında kendi acziyetlerini idrak ederek; Allah’ın gazabından rahmet, merhamet ve bereketine sığınmaları; insanın halini Allah’a arzetmesi gibi anlamlara gelmektedir. Kur’anı Kerim’den (Furkan, 25/77) insanların dualarıyla Allah katında ehemmiyet (=değer, önem) kazanacakları anlaşılmaktadır.[2]

Beddua ise bir kimsenin başına kötülüklerin ve istenmeyen olayların gelmesi için yapılan duadır. Dikkat edilirse, beddua da sonuçta bir duadır. Ama kötülükleri temenni eden duadır. Nitekim beddua, kelime olarak kötü anlamındaki bed ile duanın birleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır.

2. Beddua ile Karşılaştırmak Bakımından Hakaret Suçu ve Unsurları

2.1. Hakaret Suçu ve Unsurları

Öncelikle belirtmek gerekir ki; 765 sayılı önceki Türk Ceza Kanununda(=TCK’da) şerefe yönelik saldırılar, “hakaret” (m.480) ve “sövme” (m.482) olarak ikiye ayrılmıştı.[3] Kişilere somut bir isnat yönelterek yapılan aşağılama hakaret olarak daha ağır ceza ile cezalandırılmışken; somut bir isnat yöneltmeden genel olarak aşağılayıcı söz ve davranışlar da sövme olarak daha hafif cezayı öngörür şekilde düzenlenmişti. 

Hali hazırda uygulanma olan 5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinde düzenlenmiş olan hakaret suçu ise kısaca: “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat e[tmek;] veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldır[ı]” olarak düzenlenmiştir.[4]  

Böylelikle yeni TCK, 765 sayılı TCK’daki ayrımdan vazgeçilerek, sövme ve hakaret aynı suçun seçimlik hareketleri tek suç olarak düzenlenmiştir.[5]

Tanımdan da anlaşılacağı üzere; bir ifadenin, beyanın veya hareketen/davranışın hakaret suçunu oluşturabilmesi için; kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide etmesi, aşağılaması gerekmektedir. Hakaret suçunun vücut bulup bulmadığını tespitte esas alınacak en önemli noktalardan birisi; isnat edilen söz, veya hareketin/davranışın; mağdurun şeref, onur ve saygınlığını rencide edip etmediği kriteridir. Kısaca, kişileri hakir görücü olan söz ve davranışlar; hakir görmek(=rencide etmek, aşağılamak, ) kastıyla işlenmiş de olmak kaydıyla hakarettir.

Çünkü; hakaret suçunda korunan değer kişinin şerefidir ve haysiyetidir (=onurudur). Böylelikle hakaret suçuyla cezalandırılan davranışlar; kişilerin saygınlığını, onurunu ve şerefini rencide eden, aşağılayan şekilde  zarar verici fiil ve eylemlerdir.[6]

2.2. “Hakaret” Suçu ile Karşılaştırmak Bakımından Beddua

Beddua yukarıda belirtildiği üzere ve esas itibarıyla kişinin kötü bir duruma düşmesinin temenni edilmesi anlamında hakaret (ya da sövme) veya başka bir suç[7] oluşturmaz.

Beddua etmenin hakaret suçu sayılabilmesi için; bir temenniyi içersin ya da içermesin, muhatabın şeref ve haysiyetini ihlâl eden şekilde aşağılayıcılık (da) taşıması gerekir. Hal böyle olsa bile, -yukarıda hakaret için yapılan değerlendirmeler nazara alındığında;- suçun sübuta ermesi için söz veya davranışta bulunan kişinin hakaret kastıyla hakaret etmesi gerektiği de ayrıca göz önünde bulundurulacaktır.

Yukarıda yapmış olduğumuz açıklamalar neticesinde hakaret suçunun oluşması için esas kıstas; mağdurun şerefini, onurunu yahut saygınlığını tahkir ya da rencide edici, aşağılayıcı bir beyanın mevcut olmasıdır. Buna göre somut olarak örneğin; “Allah belanı versin” cümlesinin bir kimseye karşı söylenmesi durumunda hakaret suçunun oluşup oluşmayacağını da değerlendirmek gereklidir.

Somut bir olayda örneğin “Allah belanı versin” hitabı kanaatimizce de rahatsız edici bir cümle olup; hem tasvip edilmez, hem de nezaket dışı bir içerik arzeder. Ancak yukarıda detaylıca açıklandığı üzere bir hitabın nezaket dışı olması veya tasvip edilmemesi, tek başına hakaret suçunu oluşturmaya yeterli değildir.

Öncelikle bu cümle hakaret suçunun işleniş biçimlerinden “sövmek” fiilini oluşturmamaktadır. Çünkü: beddua onur kırıcı, şerefi veya saygınlığı rencide edici; aşağılayıcı bir davranışta bulunmak olmakla birlikte; eski TCK’da “maddi mahsusa”(m. 480) diye tavsif edilen, somut ve özel bir isnat ya da davranışı içermez.

Örneğin, “Allah belanı versin” gibi bir beddua, mağdura karşı rencide edici bir hitaptan(=söyleyişten) ziyade; “kaba ve rahatsız edici söz” mahiyetindedir. Aşağıdaki emsal kararlardan da bu sonuca varılmaktadır.

Yukarıda dile getirildiği gibi, aşağılama sonucu doğurmadığı ve bununla birlikte hakaret kastıyla söylendiği de birlikte sübuta ermediği sürece; kanaatimizce, bedduanın hakaret (ya da sövme) mesuliyetine/=sorumluluğuna) sebep olacağı söylenemez. 

Nihayetinde beddua; örneğin “Allah belanı versin” ifadesi bir kötü temennidir. Buna karşılık aksi ispatlanamadığı sürece, bunun, kişiliği ve haysiyeti ihlâl eden; aşağılayıcı bir itham ya da hitap olduğu söylenemez. Tamamlayıcı bir ifadeyle; böyle bir hitabın, aşağılama kastı olmadığı da gözetildiğinde, aşağılama ve hakaret suçunu oluşturmayacağı söylenebilir.

2.3. Emsal Kararlarda Beddua ve Hakaret İlişkisi

Benzer bir olayda tartıştığı kişilere ‘Allah belanızı versin’ diyerek beddua eden genç, Asliye Ceza Mahkemesi’nce, hakaret suçundan mahkûm edilmiş, daha sonrasında Yargıtay 18. Ceza Dairesi bu ifadelerin ve hitabın hakaret oluşturmayacağına karar vermiştir. Bu kararda: “Olay günü sanığın mağdurlara söylediği kabul edilen ‘Allah belânızı versin’ şeklindeki beddua ve kaba hitap tarzı sözlerin, mağdurların onur, şeref ve itibarını rencide edici boyutta olmaması sebebiyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır”; şeklinde bir gerekçeye yer verilmiştir.[8]

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (=YCGK’nın) emsal bir kararına[9] göre de: “Bir kimsenin zarar ve sıkıntıya düşmesini yaratıcıdan dileme mahiyetindeki sözlerin açıkça, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermediği veya sövmek fiilini oluşturmadığı takdirde hakaret olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır.”

YCGK’nın bu kararına konu olayda bir duruşma çıkışında hakime, beddua olarak, “Allah belanı versin” şeklinde sözler söyleyen sanık hakkında, hakaret suçundan açılan davada, ilk derece mahkemesinde verilen mahkumiyet kararının; YCGK’yla (“sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden” dolayı) bozulmasına hükmedilmiştir.

Anılan kararda “‘Allah belanı versin’ şeklindeki beyanı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunu oluşturmadığı”na hükmedilmiştir.

3. Beddua ve Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz İlkesi

“Allah Belanı versin” gibi hitapların, beddua ifadelerinin hakaret teşkil edip etmediğinin; bu ifadelerden o yöredeki örf ve adete göre aşağılamanın anlaşılıp anlaşılamayacağıyla belirlenebileceği gibi bir düşünceye[10] katılmak zordur. Çünkü, ceza hukukunda yaptırıma hükmedilip hükmedilemeyeceğinde kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi geçerli olup; bedduaya örf ve adetin aşağılayıcı anlam vermesi gibi bir sebep; kısacası örf ve adet ceza hukukunda bağlayıcı nitelik taşıyamaz. Bir filin suç oluşturup oluşturmadığı maddi unsurun, ve ayrıca burada kast olarak ifade edebileceğimiz manevi unsurun oluşmasına bağlıdır.

Örf ve adete göre aşağılayıcı görülecek bir sözün hakaret sayılması için sözün aşağılayıcı nitelikte olması ve hakaret kastıyla söylenmiş olması gerekir. Bu unsurlardaki eksiklik ve hukuka aykırılığı kaldıran yasal sebepler, suçun tekemmülünü (≈oluşmasını, tamamlanmasını) engeller. Dolayısıyla Yargıtay ilgili ceza dairelerinin bu hitaptan dolayı verdikleri, hakaret suçunun teşekkül ettiğine dair kararlara,[11] hakaret kastı keşfedilmeksizin, katılmak zor olsa gerektir.

Kaldı ki Yargıtay bir emsal kararında, sanığa hakkını helal etmeyeceğini söyleyen birisine sanığın “bende hakkın varsa Allah rızası için etme, edersen şerefsizsin” şeklindeki cevabını isnadın şarta bağlı olarak dile getirildiği ve hakaret kastıyla hareket edilmediği için hakaret oluşturmayacağına hükmetmiştir.[12]

4. Bedduanın Esas İtibarıyla Hakaret Teşkil Etmeyeceğine Dair Kısa Bir Sonuç

Sonuç olarak, “Allah belanı versin” söylemi Türk Ceza Kanunu 125. Maddesi kapsamında hakaret suçunu oluşturmamaktadır. Bu söylem ancak, “beddua”, “kaba hitap tarzı”, “nezaket dışı” şeklinde isimlendirilebilecektir. Yargıtay kararlarında da detaylıca belirtildiği üzere bu hitap mahiyet olarak bir “temenni” olup; mağdurların onur, şeref ve itibarını rencide edici boyutta olmaması sebebiyle hakaret suçunu oluşturmayacaktır.

Yazar: Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman,

Av. Emirhan Derdiman, Bursa Barosu

Dikkat                            :

1-)  Bu makalenin/yazının, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.
2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde:
R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman,Beddua Hakaret Suçunu Oluşturur Mu?”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..
Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.
3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka: 
Kaynak:  R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman,Beddua Hakaret Suçunu Oluşturur Mu?”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.


Dipnotlar

[1]     TDK, https://sozluk.gov.tr/, erişim tarihi:14.08.2021; İkinci alıntı: Ayverdi İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 2010, s. 127.        

[2]     Bakınız: Diyanet İşleri başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, Duanın önemi nedir ve dua nasıl yapılmalıdır?, https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/747/duanin-onemi-nedir-ve-dua-nasil-yapilmalidir- 27.06.2022.

[3]     Tezcan, Durmuş/Erdem, Mustafa Ruhan/Önok, R. Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2010, s. 449.

[4]     Yeni TCK’ya göre (m. 125) , bu hakaret ve sövme fiillerini işleyenler “üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.”

[5]     Arısoy, Mine, Hakaret, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 72, 2007, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2007-72-357, s.152.  Burada “yasal düzenleme” bakımından şu husus dikkat çekmektedir: Çağdaş ceza hukukunda “cezaların fiillere oranlı olması” ilkesi bulunmaktadır. Önceki TCK’da bu yönden adalet, kanun hükmü ile sağlanmışken; yeni TCK’daki sövme ve hakaret arasındaki farklı aşağılayıcılık etkisi aynı cezaya tabi tutulmuştur. Ceza adaletine uygun olan, sanırız ki eski TCK’daki; hakareti sövmeye nazaran daha ağır cezai yaptırıma tabi tutan düzenlemesiydi. Ayrıca, bir üst dipnotta da belirtildiği gibi: yeni TCK da hakaret ve sövme şeklinde 2 ayrı terime yer vermiştir. Bu durumda: TCK m. 125/1 cümle: 2 hükmü yalnız ihtilâten hakareti cezalandırır şekilde anlaşılacak olması; ihtilâten sövmenin cezasız kalması gibi belirsizlik riski de taşımaktadır.  

[6]     Bu suç, mağdurun yüzüne karşı veya yokluğunda işlenebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus mağdurun yokluğunda hakaret edilmesi halinde kanun gereğince 3 kişiye ihtilat etmesi şartıyla suç teşkil edecektir. Bu minvalde günümüzde sosyal medya, whatsapp vs iletişim araçlarıyla da hakaret suçunun işlenebileceği açıktır.

[7]     Bu arada belirtmek gerekir ki; beddua niteliğinde görülen beyanların örneğin “dini duyguları rencide etmek” gibi bir kısım suçlardan birisini teşkil edip etmeyeceği; kanunda bu konuda tanımı yapılmış emir veya yasağa aykırılık kıstasına göre belirlenebilecektir. Ancak bu yazı konuyu sadece hakaret (ve sövme) suçları açısından değerlendirmektedir.

[8]     “Yargıtay’dan ‘Allah belanı versin’ kararı” Hürriyet 16..06..2019, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/yargitaydan-allah-belani-versin-karari-41245518 27.06.2022

[9]     Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.09.2014 tarihli ve Esas: 2014/328, Karar: 2014/386 sayılı kararı, http://kazanci.com.tr, (26.06.2022)

[10]    Gürdoğan, Özkan, Hakaret Suçu, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku (Ceza ve Ceza Usul Hukuku) Anabilim Dalı, Ankara, 2012, s. 106.

[11]    Örneğin: Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2. CD. 28.11.1991,esas: 10971 karar: 12162 ve Yargıtay 4. Ceza Dairesi, esas: 1105 karar: 10605, 09.05.2006 (Kayançiçek, Murat, Şerefe Karşı Suçlar, Ankara 2008, s. 75, nakleden:) Gürdoğan, s. 107.

[12]    Yargıtay 18. Ceza Dairesi, esas: 2015/11227, karar: 2016/14515, 19.06.2016 ( nakkleden: Artuk, Emin-Gökcen, Ahmet-Alşahin, Emin-Çakır-Kerim, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 18. Baskı, Adalet Yayınları, Ankara2019, s. 487

Önceki YazıKanuni İdare İlkesinin Anlamı ve Kapsamı
Sonraki YazıCeza Muhakemesinde İspata Yaramayan Vasıtalar