Tutukluluk süresinin hazırlık soruşturmasında uzatılması sürecinde dinlenilecek tarafların kapsamı

Bu yazıda, tutukluluğun devamı taleplerinin hazırlık soruşturmasında karara bağlanmasından evvel tarafların dinlenip dinlenmeyecekleri; dinleme söz konusu olacaksa taraflardan hangilerinin dinlenilmeleri gerekeceği; dahası, bu usûl için duruşma açmanın gerekli olup olmayacağı konuları değerlendirilmiştir.

Bu çalışma, tarafların tutukluluk süresinin uzatılması yönündeki kararlara ilişkin inceleme sırasında dinlenilmesini, sadece hazırlık soruşturması safhasıyla sınırlı tutmuştur.

Tutukluluk süresinin uzatılması bakımından hazırlık soruşturmasında taraflardan birisi olan mağdur ya da suçtan zarar gören hakkında kısa açıklama gereklidir:

Hazırlık soruşturması Cumhuriyet savcısı ve onun direktifleri doğrultusunda adli kolluk tarafından yapılmaktadır. Bu soruşturmada “suçtan zarar gören” aslında ve ilk olarak “mağdur”dur. Müşteki de kendi mağduriyetini dile getiren kişi olmak bakımından “ihbarcı”dan ayrılacağı için, nihayetinde mağdurdur.

Suçun mağduru suçtan doğrudan gördüğü zarar dolayısıyla suçtan doğan ceza ve ceza muhakemesi ilişkisinin tarafıdır.[1] Her mağdur suçtan zarar görendir ama her suçtan zarar gören mağdur değildir. Görülen zararın sadece hukuki olması halinde ise ortada sadece “suçtan zarar gören” vardır.[2] Suçtan zarar gören her zaman mağdur olmadığı görülmektedir.

Mağdur korunan hukuki menfaati suçun maddi unsuruyla zedelenen; eş deyişle suçtan bu şekilde doğrudan zarar görendir.[3] Örneğin ölümle sonuçlanan olaylarda suçtan zarar görenler de bu sonuçtan “doğrudan etkilenenler”dir. Yargıtay’ın emsâl kararları[4] da bu yönde olup suçtan doğrudan zarar görenler “mağdur” olarak görülmektedirler.

Dolayısıyla bu çalışmada “mağdur”, “müşteki” ve “suçtan zarar gören” terimleri ile, kovuşturma safhasında katılan(=müdahil) olarak dâhil olabilecek kişiler kastedilmiş; ve bunlar da mağdur terimi ile anlatılmıştır.

Konuya ilgili özet bilgi, bu yazının “3. Sonuç Yerine özet bir özet değerlendirme” başlığı altında yer almıştır.

1. Tutukluluk Süresinin Uzatılmasına İlişkin Denetimin Usul ve Şartları

1.1. Tutuklama tedbirinin varlığı

Tutukluluk süresinin uzatılması denetimi için öncelikle, bir tutukluluğun mevcudiyeti lâzımdır. Tutuklu olmayanlar için tutukluluk süresinin uzatılması yönünde bir usulden, tabii olarak söz edilemez.

Tutuklamaya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (=CMK’nın) 100. maddesinde yazılı usul ve şartların teşekkül etmesi halinde karar verilebilir. Tutuklamaya suç şüphesinin mutlaka delillere dayalı olarak “kuvvetli şüphe” düzeyinde olması şartıyla; anılan 100. maddede yazılı diğer sebeplerden birisinin varlığı halinde karar verilebilir.[5]

Ölçülülük ilkesi gereğince adli kontrol tedbiri ihtiyacı karşılıyorsa hâkim tutuklamaya karar veremez.[6]

Tutuklamaya karar vermek, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza hâkimliğinin takdirindedir. Hâkimin takdir yetkisi, kuvvetli suç şüphesi ve tutukluluk sebeplerinden en az birisinin mevcut olup olmadığını tespit etmek şeklinde cereyan eder. Anayasa Mahkemesinin (=AYM’nin) -karineye bağlı bir tutuklama sebebine ilişkin kanun hükmünü Anayasaya uygun bulduğu bir- kararından da bu çıkarım yapılabilir.[7]   

Doğal olarak Cumhuriyet savcısı da tutuklama talebi yapıp yapmamayı bu tespiti yapmakla takdir etmiş olur.  Cumhuriyet savcısının tutuklamayı talep, hâkimin de tutuklama kararı ile ilgili olarak takdir yetkileri; hukuki güvenlik, hakkaniyet ve adalet ilkeleri gereğince hukuk donanımına sahip kişilerin objektif bakışıyla kullanılabilecek mahiyet arzederler.  

1.2. Talep ve tutukluluk şartları

Tutukluluk süresinin uzatılması, Sulh Ceza Hâkimliğinden en fazla 30 günlük süreler içinde istenebilecektir. Bu yöndeki talep Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. “Tutukluluk durumunun [devem edip etmeyeceğinin] incelenmesi, … öngörülen [en geç 30 günlük] süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.” şüphelinin istemi beklenen hukuki yararın doğası icabı, tahliye talebi şeklinde olacaktır.

Sulh ceza hâkimliğinin, tutukluluğunun uzatılmasına ya da kaldırılmasına karar verme yetkisi vardır. Tutukluluk süresinin uzatılması kararı, CMK’nın 100. maddesinde yazılı şartlar mevcudiyetini devam ettiriyorsa; tutukluluğun devamına ilişkin karar somut gerekçeleri açıklanarak[8] verilecektir. (CMK., m. 108/1). Bu süreçte de hukuk donanımına sahip objektif bakış esas alınacaktır.

 

Tutukluluk süresinin uzatılması kararlarında kuvvetli suç şüphesinin devam ettiği ve olay, soruşturmayla daha somutlaşmaya başladığı için; tutuklama şart ve sebeplerinin varlığı ve devam etmesi haklı olabilir. Tutukluluk süresinin uzatılması için anılan 100. maddedeki şartların, yani kuvvetli suç şüphesinin ve bu maddede yazılan sebeplerden birisinin varlığının tespiti yeterlidir.[9] İHAM verdiği bir kararında (aradığı suç şüphesinden başka ve ek şart olarak); “adli makamların tutukluluğun meşrulaştırılması için yeterli ve ilgili başka gerekçeler de ileri sürmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.”[10]

Tutukluluğun devamında dayanılacak sebebin ya da sebeplerin, -kuvvetli suç şüphesinin mevcudiyetinin devamı şartıyla-; tutuklama ya da tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin önceki kararlarda dayanılan sebep ya da sebeplerle aynı olması şart değildir. Tutukluluk süresinin uzatılmasında, önceki kararlardan farklı yeni sebeplere dayanmak da yeterlidir.  Şüphesiz ki, her uzatma kararında da, durum takdir edilerek, ölçülülük ilkesi gereğince, adli kontrolün ihtiyacı karşılayamayacağı da anlaşılmalıdır.  

Tutuklama talebinin reddine ilişkin hâkim kararı ilgili kişinin serbest kalması anlamına gelecektir. Bu serbest bırakma kararlarında da kuvvetli suç şüphesinin bulunmayışı ya da tutuklama sebeplerinin yokluğu gibi gerekçelere yer verilmelidir.[11]

1.3. Talebinin en fazla 30 günlük süreler içinde yapılması

1.3.1. Tutukluluk süresinin uzatılması yönünden periyodik denetime ilişkin yasal hüküm ve amacı

CMK’nın 108/1. maddesinde tutukluğun uzatılması yönünde taleplerin en fazla 30 günlük süreler içinde yapılacağı hükme bağlanmıştır. Maddenin -tasarıda 122. madde olarak- gerekçesinde de; “tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunun, merciince belirli aralıklarla mutlaka incelenmesini zorunlu kılmakta”dır denmektedir.[12]

Tutukluğun uzatılmasına ya da uzatılmamasına ilişkin 30 günlük süreler içinde cereyan etmesi zorunlu periyodik denetim; tutuklama tedbirinin amacından saptırılmasını önlemiş olmaktadır. Dolayısıyla, kişi özgürlüğünü “geçici olarak yok eden bir tedbirin gereksiz olarak uzamasını önlemek amacını gütmektedir.”[13]  Tutukluluk süresinin uzatılması ile ilgili olarak belli sürelerdeki periyodik aralıklarla denetimlerle, tutuklama geçici tedbir olmaktan çıkıp bir ceza haline gelmemiş de olmaktadır.[14]

İHAM kararlarında, tutukluluğun devamına ilişkin inceleme periyodik olması dile getirilmektedir.[15] İHAM’ın süre aşımına ilişkin bir emsal kararına göre;[16] “re’sen incelemeye ilişkin olarak yasada belirlenmiş süre sınırının ihlali[;] başvurucunun tutulmasının hukuka uygunluğu kısa bir süre içinde bir mahkeme tarafından incelenmişse, mutlaka madde: 5 § 4’e aykırılık teşkil etmez.”[17]

1.2.2. Talep için sürelerin başlangıcı sorunu

Bir görüşe göre, “Otuz günlük süre gün hesabıyla yapılır. Tutuklama günü otuz günlük süreye dâhil olmayıp tutuklama kararından sonraki gün süre işlemeye başlar.”[18] Aslında bu tutuklama kararının verildiği gün infazı halinde, CMK’nın 39/1. maddesine uygun bir tespittir. Çünkü anılan hüküm; “gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü başlar.”[19]

Ancak bize göre bu sürenin, tutukluluğun uygulandığı günden[20] başlayacağı CMK’nın 108/1. maddesinden anlaşılmaktadır. Lâfzı ve ruhu itibarıyla konuya daha özgü olan bir yasal hükmün bulunduğu hallerde uygulama önceliği bu(=özgü) hükme aittir. Özgürlüğü kısıtlayıcı, haliyle özgürlüğün kısıtlanmasını devam ettirici her karar, verildiği günden itibaren hüküm icra eder.

Buna göre; her yeni (en fazla) otuz günlük süre, her bir uzatma kararının verildiği tarihten itibaren başlamalı; bu uzatma usulü de, tutukluluğun fiilen geçirildiği süreler için söz konusu olmalıdır.  Nitekim CMK’nın gerekçesindeki “tutukluluk hali” de daha çok “fiili bir duruma” işaret etmektedir. Bu arada bu sürenin başlangıcı, varsa tutukluluk için gözaltına alma gününe göre belirlenmelidir.  Çünkü tutuklama ve gözaltına almanın hürriyeti kısıtlayıcı mahiyetleri arasında bir fark yoktur.

1.2.3. Talebinin en geç 30. günde yapılmamasının tahliye bakımından sonucu

Cumhuriyet savcısının tutukluyu CMK’nın 103/2. maddesine göre serbest bırakmaya karar vermesi halinde 30 günlük süre içinde tutukluluk süresinin uzatılması talebine gerek kalmamış olacaktır. “Tutukluluğun devamı için iddia makamından ya da soruşturmayı yürüten adli makamdan herhangi bir [talep] gelmemesi halinde, bu tür bir tedbire tabi tutulmuş olan herkes otomatik olarak tahliye edilmelidir.”[21]

Aynı durum şüpheli veya sanığın, kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararlarıyla serbest kalması halinde de söz konusu olabilecektir.[22]  Tutukluluk süresinin uzatılması hususu, kovuşturma aşamasında davaya bakan mahkemece re’sen nazara alınacağından; mahkemece yapılacak denetim için hazırlık soruşturması safhasındaki tutukluluk süresinin uzatılması süresinin beklenmesi söz konusu olmayacaktır.[23]

Anılan 108. maddenin öngördüğü bu periyodik denetim usulü, azami tutukluluk sürelerine kadar muteber addedilebilecek usuldür.[24] Tutuklunun kesin mahkûmiyeti söz konusu değilse; kesin mahkûmiyeti tutukluluk süresi kadar ya da bundan az ise, azami tutukluluk süresi sonunda mutlaka serbest bırakılması gerekir.  

1.3. Kararın görevli ve yetkili hâkimce verilmesi

1.3.1. Tutukluluk süresinin uzatılması taleplerine ilişkin kararda görevli ve yetkili hakim

Tutukluluk süresinin uzatılması talebine ret (=tahliye) ya da kabul(=tutukluluğun devamı) kararları, sulh ceza hâkimince[25] karar verilir. Bu kararların verilebilmesi için Cumhuriyet savcısının tutukluluk süresinin uzatılmasını Sulh Ceza Hakimliğinden talep etmesi şarttır. Buna karşılık: Cumhuriyet savcısı tutukluluğun devamına gerek görmeyecekse ve tutukluluk yerine adli kontrol de talep etmeyecekse, tutukluyu doğrudan doğruya serbest bırakır.

 “[Tutuklama tedbirine devamın] Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.” (CMK., m. 108/1).

Bu kararlara mağdur ve şikâyetçi ya da şüpheli veya sanık tarafından itiraz edilebilir. İtirazın kabulü ya da reddi kararları kesindir.

1.3.2. Tutukluluğun uzatılması ya da uzatılmaması yönündeki kararlara itirazda verilen kararlara karşı Bireysel Başvuru yolu

AYM’nin bir kararına göre “Tutukluluğun gözden geçirilmesi için resen yapılacak bu incelemeler Anayasa’nın 19. maddesinin kapsamına dâhil olmadığından konu bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisinin kapsamı dışında kalmaktadır.”[26]

Mahiyeti aynı olan işlemlerden birisine uygulanacak hukuk ve usul, benzer olan diğerinden farklı olamaz. Kanun koyucunun zikrederek tahsis ettiği hüküm zikretmediği hukuki durum hakkında da uygulanır.[27] Bunun için önemli şart; her iki hukuki durumun da konu ve sonuca götürücü sebep(≈illet) açısından benzer olmalarıdır.[28]

Burada “hükümlere itibarın maksadına ve anlamına olduğu; söz ve beyanına olmadığı”na ilişkin ilkeyi[29] de göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca; “parçalara ayrılmayan bir konuda bazı hususları anlamak onun bütününü anmakla eşdeğerdir.”[30] Ve “vücutta bir şeye tabi olan, hükümde de ona tabi olur.”[31]  

Anayasanın 19. maddesi kişi güvenliğini garantiye almayı amaçladığına ve İHAM’ın kararlarında azami tutukluluk süreleri bakımından denetim İHAS’ın 5. maddesine dayandırıldığına göre; yeniden bir tutuklama kararı -anlamına da gelecek bir- hükmü icra edecek “tutukluluğun devamı” kararının bireysel başvuruya konu edilemeyeceği söylenemez.[32]

1.4.  CMK’nın 108/1. maddesine göre şüpheli/sanık ya da müdafiinin dinlenilmesi

1.4.1. Yasal hüküm ve yorumu

CMK’nın 6459 sayılı kanunla değişik 108/1. maddesinde; tutukluluğun devamına ilişkin olarak, sulh ceza hâkimliğince “şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle” karar verileceği belirtilmiştir. Bu usul 108/1. maddeye 6459 sayılı kanunla eklenmiştir.

Anılan 108/1. maddeye göre tutuklamanın gerekip gerekmediğine, CMK’nın 100. maddesindeki şartlar göz önünde bulundurularak (ve “şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle”) karar verilecektir.

CMK’daki, tutukluluk süresinin uzatılması talebinin incelenmesi sırasında “şüpheli ‘veya’ müdafiinin” dinlenilmesi ibaresi; doktrinde “şüpheli ‘ve’ müdafiinin dinlenilmesi”[33] şeklinde yorumlanmıştır.

“Dinleme” ibaresinin günlük hayatta, sözlü beyanlar için kullanılan kelime olduğu malûmdur. Dolayısıyla şüpheli veya müdafiinin hâkim tarafından dinlenmesi, -aşağıda tartışılacağı üzere- duruşma açılmasını bile gerektirebilir.

Hâkimin tutuklu bir kişiyi, SEBGİS aracılığıyla dinlemesine bir engel yoktur.[34]  SEBGİS, savunma açısından bir dezavantaj oluşturmadıktan sonra, “yüzyüzelik ilkesi”ne de uygundur.[35] Dinlenilecek olan şüpheli veya müdafii, sözlü beyanlarının yanısıra daha açık ve tafsilâtlı izahat eden yazılı beyan da sunabilirler;  çünkü yasal hükümde buna bir mâni yoktur.

1.4.2. Yasal hükümde dinleneceği belirtilen kişiler

Yasal hükümde talebin Cumhuriyet savcısı tarafından yapıldıktan sonra, “şüpheli veya müdafiinin” dinleneceği belirtilmiştir. Yasal hükümde “veya” ibaresi yer aldığından sulh ceza hâkiminin şüpheliyi ya da müdafiini “dinlemesi” yeterli olacaktır. Ancak yukarıda söylendiği gibi bu hüküm “şüpheli ve müdafii” şeklinde[36] yorumlanmış olup; -bilindiği kadarıyla- uygulama da bu yöndedir.

Çağrıya rağmen beyan vermeyeceklerini belirten ya da çağrıya makul bir sürede cevap vermeyen şüpheli veya müdafii dinlenilmeden de karar verilebilecektir. Çünkü yasal hükümle amaçlanan, şüpheli ya da müdafiine “hukuki dinlenilme hakkı” tanımak olup; bu hakkı kullanmak ya da kullanmamak kendilerinin takdirine bırakıldığında anlamlı olacaktır. Lâkin, şüpheli veya müdafii, kendilerinin beyanları tutukluluğun devam edip etmemesi açısından “maddi gerçeğe ulaşma”ya imkân verecekse bizce mutlaka dinlenilmelidirler. 

“Şüpheli”den maksadın, kuvvetli suç şüphesi altında bulunan kişi olduğu malûmdur. Hazırlık soruşturmasında kişi hakkında suç işlediğine dair “yeterli şüphe” olması halinde kamu davası açılabilecekken; tutuklama için bundan daha yüksek derecede şüphenin gerekliliği tutuklunun sanık olarak anlaşılmasını da gerekli kılmaktadır. Bu sebeple 6459 sayılı kanunda bu hususa vurgu eksikliği dikkat çekmektedir. Tutukluluk süresinin uzatılıp uzatılmayacağına dair kararlar verilirken -tutuklama kararıyla kişinin sanık olarak algılanması daha akla yatkın olacağından;- “şüpheli” tabirinden ziyade, sanık ve müdafiinin dinlenilmesini öngören yasal düzenleme daha isabetli olurdu.[37]

1.4.3. Cumhuriyet savcısının dinlenilecekler içinde yer almayışına ilişkin değerlendirme

Yasal hükmün tutukluluk sürelerinin devam edip etmeyeceğinin periyodik aralıklarla mutlaka denetlenmesi gereğine ilişkin içeriğinin ve gerekçesinin; talebin mutlak suretle Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağına işaret ettiği görülmektedir. Yasal hükümde, Cumhuriyet savcısına ayrıca dinlenecekler arasında yer verilmediği görülmektedir. Kanun koyucunun Cumhuriyet savcısını “dinlenilecek olanlar” arasından saymaması; uzatma talebinin zaten somut olgularla açıklanan gerekçelere bağlı olarak Cumhuriyet savcısınca yapılması gerekçesine bağlanabilir.

Yasal hüküm, şüphelinin CMK’nın 108/2. maddesine göre tahliye talebi halinde ise Cumhuriyet savcısının dinlenilmesi gereğine ilişkin açık bir düzenleme yapmamıştır. Ancak bu halde de Cumhuriyet savcısının sanığın salıverilmesine karşı dinlenilmesi gerekecektir. Cumhuriyet savcısının tutukluluğun uzatılması talebi karara bağlanırken şüpheli veya müdafiinin dinlenilmesi gerekirken; şüphelinin tahliye talebi karara bağlanırken Cumhuriyet savcısının dinlenilmeyecek olması isabetli olamaz. Çünkü böyle bir çelişki, eşitsizlik oluşturucu (ve düzeltilmesi gereken) mahiyet arzetmesinin yanısara; ceza muhakemesinin mantıkına ve kamu yararına da aykırıdır. (Bu anlamda Cumhuriyet savcısının dinlenilmesi yerine görüş vermesi de yeterli olsa gerektir.)

Adli kontrol talep etmeden tutukluluğa doğrudan ve her zaman son verme yetkisi hazırlık soruşturmasında sadece Cumhuriyet savcısınındır. Şüphelinin tahliye talebi karşısında Cumhuriyet savcınsın uzatma talep etmek isteyip istemediğinin öğrenilmesi ihtiyacı bile, sürece Cumhuriyet savcısını dâhil etmeyi gerektirir. 

Konuya ilişkin açık yasal hükümle yapılacak düzenleme, tartışma ve yorumlama ile giderilmek istenen bu belirsizliği ortadan kaldıracaktır.

2. Verilecek Kararlardan Evvel Mağdurların Dinlenil(me)mesi Sorunu

2.1. Dinlenilecek kişiler konusunda sınırlayıcı yasal hükmün yokluğu ve yasal belirsizliğinin özgürlük lehine yorumu

Yukarıdaki izahattan yola çıkarak ve genel anlamıyla söyleyecek olursak; tutuklama kararlarından sonraki süreçteki -tahliye ya da tutukluluk süresinin uzatılması (CMK., m. 108/1, 108/2) ya da bu kararlara karşı itirazda (CMK., m. 269, 270, 272) verilen tüm- kararlardan evvel, şüpheli, sanık veya müdafilerinin dinlenilmesi gerekecektir. CMK’nın itiraza ilişkin anılan 272/1. maddesi gereğince -ve bize göre, yukarıda değinildiği gibi, bir de şüphelinin 108/2. maddeye göre tahliye talebi halinde- Cumhuriyet savcısı da dinlenilecektir.

Yukarıda değinilen tüm hallerde karar vermeden evvel, “mağdur”u dinlemek gerekip gerekmediği, kanunda açıkça yazılmamıştır. Hazırlık soruşturmasında tutukluluk süresinin uzatılması ya da tahliye kararlar verilirken, hâkimin mağduru dinlemesini yasaklayan hiçbir hüküm de yoktur.

Kanunla açıkça yasaklanmamış böyle bir usul, Anayasanın, 13. maddesinden hareketle, 36. maddesi kapsamındaki “hukuki dinlenilme hakkı” olarak görülmelidir.

Dolayısıyla hazırlık soruşturmasında tutukluluk süresinin uzatılması talebine göre yapılacak incelemede pratik durumlar da mağdurun dinlenilmesini gerektirebilir. Bu hallerde yasal hükümlerin, mağdurların dinlenilmesine mutlak bir yasak koymadığı değerlendirilmektedir. Hatta karar verilirken, -delillerin karartılması, tanıkları etkileme veya kaçma şüphesi gibi- tutuklama sebep ve şartlarını gösteren muhtemel durumlara ilişkin olarak;  sadece mağdurdan değil, bilgisi görgüsü olan diğer kişilerden de bilgi almak, “adil yargılanma ilkesi”ne uygun olacaktır.

2.2. Tutukluluk süresinin uzatılması ile ilgili olarak hâkimin inceleme görev ve yetkisi

2.2.1. Konu ile  ilgili olarak “inceleme”nin mahiyeti

Sulh ceza hâkimi, tutuklunun devamı ya da tahliye taleplerin kabulü ya da reddine karar vermeden evvel “inceleme” yapması gereği, yasal hükümden de anlaşılmaktadır.

Bu yöndeki hüküm evvelce 1412 sayılı Mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun (=CMUK’nın) 3206 sayılı kanunla değişik 112. maddesinde yer almıştı.[38] CMK’nın 108/2. Maddesindeki; “Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.” hükmünde yer alan “da” kelimesi,  tutukluluk süresinin uzatılması yönündeki kararların da “incelenerek” verilmesi gereğine işaret etmektedir.

Konuyla ilgili olarak “maddi gerçeğe” ulaşmak bakımından gerekli olursa; tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin kararlardan evvel, mağdur ve şikâyetçinin dinlenilmesi de gerekecektir. Çünkü bu usul dürüst yargılama hakkına uygunluk sağlayacaktır. Bu sebeple ve “her halükarda, mağdurun yakınlarının, mağdurun yasal çıkarlarının korunması için gerektiği ölçüde usul işlemlerine katılmalıdır (Bkz. örneğin, McKerr-İngiltere, no: 28883/95, § 148, 2001-III).”[39]:  

Bu konuda karar verilmeden araştırma ve inceleme yapılması; yasal hükümde yer alan, “tutukluluk şartlarının devam edip etmediğine CMK’nın 100. maddesinin nazara alınarak karar verilmesi” hususu bakımından da zaruri olmaktadır.

2.2.2. Tutukluluk süresinin uzatılması ile ilgili konuya adil yargılanma hakkı ve çelişmeli yargılama ilkeleri açısından bakış

Mahkeme tarafından dinlenilme hakkının[40] önemi vazgeçilmezdir. “İHAM 21.03.2000 tarihli ve “Dulaurans kararı”nda ‘Sözleşmenin 6/1. fıkrasında güvence altına alınan adil yargılanma hakkı davanın taraflarına davaları için önemli buldukları gözlemleri sunma hakkı verir’ denilmektedir.”[41]

İHAM’ın emsal kararının[42] “silâhların eşitliği” prensibine esas “taraflar” olarak kapsama, Cumhuriyet savcısı ve tutukluyu almakla yetindiği anlaşılmaktadır. Ama bu tespit, şüpheliyi/sanığın -hâkimin konuyu maddi gerçeğe ulaşmak için incelemesi kapsamında bile olsa; yani- hiçbir şekilde dinleyemeyeceği anlamına gelmez. Çünkü hâkim, herbir uyuşmazlıkta Anayasaya kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanıyla ulaştığı kesin, bu olmazsa -en azından- maddi gerçeğe göre karar verir.

AYM de konuya ilgili olarak: “Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine riayet edilmelidir.”[43] gerekçesine yer verdiği kararında; şüpheli veya müdafiinden başka, iddia makamı ve mağduru da bizce kapsama dahil etmiş olmaktadır.

Her ne kadar kovuşturma başlamadan henüz “katılan(=müdahil)” sıfatı alamamış olsalar da; mağdur ve mağdurun en az şüpheli/sanık kadar “hukuki dinlenilme hakları”nın olduğu düşünülmelidir. Aksi halde “silâhların eşitliği” de “çelişmeli yargılama” da oluşmaz: Çelişmeli yargılama, adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan ve kişilere adalete uygun ve dürüst yargılama güvencesi sağlayan bir temel haktır.[44] Çelişmeli yargılama olmadan da hâkim, tez ve antitez yokluğu sebebiyle adaleti gerektiren en uygun sentezden fiilen mahrum kalmış olur.

AYM’nin bir kararındaki “Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının[;] tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve [aynı zamanda] tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri [,] öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır.”[45] Şeklindedir. Bu ifadeler, sulh ceza hâkiminin “inceleme” yapması gereğine ve “incelemede nazara alacağı noktalar”a vurgu yaparak; “taraflar” tabiriyle de –bu anlamada iddia makamını ve mağduru- dinlemesi gerektiğine de işaret etmektedir.

2.2.3. Tutukluluk süresinin uzatılması ile ilgili karara itiraz usulü açısından bakış  

Tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin taleplere karşı verilen kabul veya ret kararlarına itiraz edilebilir. Bu itiraz yetkisini tutuklu, Cumhuriyet savcısı yapabilir. Ama CMK’nın 260. Maddesi gereğince -suçtan zarar gören olarak görülmesi zorunlu olduğundan- mağdurun da girmesi söz konusu edilebilir.[46] 

İHAM, “Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, tutukluluğun uzatılmasına ilişkin kararlara yapılan her itirazda başvuranın dinlenilmesinin gerekli olmadığını; ancak kişinin makul aralıklarla dinlenilme hakkını kullanmasının yerinde olacağına karar vermiştir.”[47] Konuya ilişkin ulusal hukuk olarak ve tanıdığı daha geniş hak sebebiyle uygulama önceliği olan CMK’nın 270. maddesine göre; “itirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.”  

Bu hükümde geçen karşı taraf tabirinden maksat bizce CMK’nın 260. maddesi kapsamındaki ilgililer [46] olup; bu kapsama mağdurun girdiğinin kabulü düşüncesi haklı bir temele dayanmaktadır.

2.2.4. Mağdurun cumhuriyet savcısından ayrı konumlarının konuya ilişkin sonucu
2.2.4.1. Hazırlık soruşturmasında Cumhuriyet savcısının tarafları temsili bakımından değerlendirme

Hazırlık soruşturmasında tutuklama ya da tutukluluğun uzatılmasına ilişkin kararlardan önce –sanık, şüpheli veya müdafilerinden başka- Cumhuriyet savcısının dinlenilmesi ya da görüşünün alınması; mağdurun da böylece zaten Cumhuriyet savcısı tarafından temsil edilmiş olduğu anlamına bizce gelmez; gelmemelidir. Çünkü Cumhuriyet savcısı hazırlık soruşturmasında devlet adına bir iddiaya varmak için soruşturma yapar ve sanığın da mağdurun da lehine ve aleyhine olan tüm delilleri toplar. Bu durum bile tek başına, Cumhuriyet savcısının salt mağduru temsil etmek konumunda olmadığını göstermektedir.

2.2.4.2. Tutukluluk süresinin uzatılması kararları verilirken mağdurun da dinlenilmesini haklı kılan sebepler

Mağdurun delillerin toplanmasını isteme hakları gibi hakları da düşünülürse, aşağıdaki tespitler itibarıyla; hakimin tutukluluk süresinin uzatılması taleplerini incelerken Cumhuriyet savcısının yanısıra mağdurun da dinlenmesi esas ve usule daha uygun addedilebilir:

(1) Hazırlık soruşturmasında tutukluluk süresinin uzatılması ve keşif yapılmasının karşılaştırılması

CMK’nın 84/1. maddesi keşifte sanık, şüpheli veya mağdur veya bunların müdafilerinin hazır bulunabilmesini mümkün kılmıştır. Aynı kanun hazırlık soruşturmasında da gecikmesinde sakınca olan hallerde Cumhuriyet savcısına da keşif yapma imkânı vermiştir. Mağdurun keşfe katılabilmesine karşılık; tutukluğun uzatılması talepleri karara bağlanırken dinlenemeyecek olmaları eşitlikle bağdaşmaz.  Bu tür bir yasaklama, “silahların eşitliği” prensibine ve “adil yargılanma hakkı”na da aykırı olacağı gibi; mağdurun yargı makamlarına etkili başvuru haklarını da ihlal etmiş olacaktır.

(2) Müşteki ve mağdurun delillerin toplanmasını istemeleri ve avukatın hukuki yardımından yararlanmaları

1-) Örneğin, CMUK’da; “muhakemede silâhların eşitliği” prensibinin gerçekten anlamlı hale gelmesi için[48] 3842 sayılı kanunla değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikle, soruşturma ve kovuşturma safhalarında şüpheli veya sanıkların “müdafi”nin hukuki yardımından faydalanma usulü getirilmiştir. Bu değişiklik, değişiklikten evvel Cumhuriyet savcısının sanığı ve şüpheliyi de temsil ettiği düşüncesi yerine; fiiliyatta sanık veya şüphelinin müdafii ile kendini savunmasının, adil yargılama ilkesine çok daha uygun olduğu temeline dayandırılmıştır.  

Bu düzenleme yeni adalet sistemine de alındığı gibi, -daha evvelki bir yazımızda[49] giderilmesini önerdiğimiz eksiklik- CMK’da; mağdurun da avukatın hukuki yardımında yararlanabileceği şeklinde genişletilerek giderilmiştir. 

Bu açıklamalar, mağdurun, tutuklama veya tutukluluğun uzatılması taleplerine göre verilecek kararlardan evvelki inceleme kapsamında dinlenilmesini haklı kılmaktadır. İHAM’ın emsal kararında da değinildiği şekliyle denilebilir ki; “işlemler çekişmeli olmalı ve taraflar, savcı ve tutuklu, arasında ‘tarafların eşitliği’ yeterince sağlanmalıdır.”[50]

2-) CMK’nın 234. maddesi, müşteki ve mağdura, delillerin toplanmasını isteme yetkisi vermektedir. Bu durum İHAM’ın kararından yukarıda da yapılan alıntıı[51] da nazara alınarak; mağdurun tutukluluğun uzatılması ile ilgili olarak belirteceği ya da toplanmasını isteyeceği deliller olup olmadığının araştırılmış olması için kendisi dinlenilmelidir.

(3) İtiraz ve itirazda dinlenilme hakkı

Konuya itiraz hakkı bakımından eğilince de aynı sonuca ulaşılabilecektir: “CMK’nın hükümleri, bir tutuklunun temsilcisi ya da müdafi[i]ne, itiraz talebinin incelenmesi sırasında adli makam tarafından dinlenme imkânı sunmaktadır.”[52] CMK’nın yukarıda da değindiğimiz 260. maddesine göre; mağdurlar tahliyeye ilişkin kararlara karşı itiraz sürecinde, “itiraz eden” olarak [46] yer alabilmektedirler.

Malûmdur ki itirazın gereksiz kılınması için gerekli işlemleri önceden yapmak, Anayasanın 141/4. maddesinde yer alan, “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması” ilkesine de uygun olacaktır. Bu sebeple, bir konuya itiraz edebilecek kişilerin itiraza konu karar verilmeden evvel dinlenilmeleri, itirazı gereksiz kılıcı muhtemel sonucu itibarıyla öncelikle tercih edilmelidir.

3. Yasal hükmün duruşma açılıp açılmamasına ilişkin yorumu               

3.1. Tutukluluk süresinin uzatılması usulünde dinlenilmenin duruşmayı gerektiren yönü

Hâkimin davanın tarafları ile kuracağı sözlü diyaloglar, kural olarak, duruşmada cereyan eder. Mahkeme sanığa ilişkin olarak vereceği her karar için duruşma açmalıdır.[53] Sulh ceza hâkimlikleri de mahkeme olarak aynı usulü izlemelidirler. Yalnız bu durum “daha çok” yargılamanın kovuşturma sürecine ilişkindir. Hazırlık soruşturmasında ise; hâkimin tutukluluğun uzatılıp uzatılamayacağına ilişkin incelemede, şüpheli veya müdafiini dinlemek için de duruşma açması söz konusu olabilir. Eş deyişle hâkimin bu yönde takdirini engelleyen bir usul yoktur.

Nitekim bir çalışmaya göre ise, CMK’nın 108. maddesindeki, tutukluluğu uzatma ya da uzatmamaya ilişkin karar verilirken CMK’nın 100. maddesinin nazara alınması ibaresi duruşmayı gerektirmektedir.[54]

Hâkimin bir konuda karar vermesi “yargıya varmak”tır. Yargıya varmak da tez ve antitezi diğer bir deyişle iddia ve savunmayı dinlemesi “çelişmeli yargılama” ilkesinin gereği olup; bu usul duruşmayı gerektirir.

3.2. Karar verilirken duruşma açmayı haklı kılan sebepler

Bir konuda hâkimin iddia ya da savunmayı dinlemesi, -bir yargıya varmak için “yüz yüzelik” prensibine uygun olarak- diğer tarafı da dinlemesini; böylece taraflardan birinin söylediklerine diğerinin nasıl cevap verdiği gibi hususları aynı anda görmeyi gerekli kılar. İHAM’ın “Savcının tutukluluğun uzatılması konusundaki görüşleri, bu taleplere karşı yorumda bulunabilmesi için tutukluya bildirilmelidir.”[55] şeklindeki kararı da çelişmeli yargılamaya işaret etmekte; bu ilkeye uygun işlemler için de duruşma daha isabetli olabilmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunumuz, tutuklama kararının verilebilmesi için duruşma yapılmasını şart koşmuştur.”[56] CMK’nın gözaltı süresi içinde serbest bırakılmayan şüphelinin hâkim önüne çıkarılması gerektiğine dair 94/1. maddesi; ve tutuklanması talep edilen şüphelinin bir müdafiinin hukuki yardımından yararlanacağına ilişkin 100/3. maddesi, tutuklama ya da tutuklamanın reddi kararlarının duruşma açılarak verileceğini ortaya koymaktadır.

Tutuklamanın uzatılması ya da uzatılmamasına ilişkin kararlar da teknik anlamda tutukluluk kararı vermek ya da vermemek olacağından; hâkim tarafından tutuklama talebinin kabul veya reddi bakımından yapılacak denetimindeki duruşmanın tutuklamayı uzat(ma)makla ilgili kararlar bakımından da geçerli olması gerekir.[57]   

3.3. Tutukluluk süresinin uzatılması kararları verilirken duruşmanın zorunlu tutulmayışına ilişkin tespitler ve emsal yargı kararları

Buna karşılık AYM ve İHAM kararlarında duruşmanın, zaman alacağı gibi gerekçelerle yapılmasının zorunlu olmadığına hükmedilmiştir. Aynı hususun tutukluluk süresinin uzatılmasına itiraz usulünde de geçerli olduğu; bu usulde duruşma açılmaksızın karar verileceği CMK’nın 272/1. maddesinden anlaşılmaktadır. Aynı hükümde Cumhuriyet savcısının, şüpheli/sanık veya müdafiinin dinlenilmesi, hâkimin bunu “gerekli görmesi” şartına bağlanmıştır. 

AYM’ye göre hızla karar vermek gereğince, yargıdaki yoğunluğun da nazara alınması halinde “Anayasa’da öngörülen inceleme usulüne ilişkin güvenceler, duruşma yapmayı gerektirecek özel bir durum olmadığı sürece, tutukluluğa karşı yapılacak itirazlar için her durumda duruşma yapılmasını gerektirmez.”[58] “Ancak, tutukluluğun devamına ilişkin kararlar duruşma açılmasa da sözlü veya yazılı görüş alınarak verilmelidir.”[59] Bu paragraftaki emsal karar[60] da tutukluluğun devamına ilişkin talebin inceleme yapılmaksızın karara bağlanamayacağına işaret etmiştir.

İHAM’ın emsal kararlarında[61] da tutukluluk kararlarının makul sürelerde gözden geçirilmesi için duruşma açılmasının gerekliliğine işaret edilmiş; ancak bu usulün her zaman mümkün olamayacağına, mümkün olmaması hallerinde de İHAS’daki güvencelere mutlaka uyulması gerektiğine hükmedilmiştir. Bu karardan “silâhların eşitliği” prensibine uygun olacak “taraflar” olarak, Cumhuriyet savcısı ve tutukluyu kapsama almakla yetinildiği anlaşılmaktadır. Ama bu tespit, “inceleme” için hâkimin maddi gerçeğe ulaşmak bakımından şüpheliyi/sanığı hiçbir şekilde dinleyemeyeceği anlamına gelmez.

Bu açıklamalar gösteriyor ki, yasal hükümler ve uygulamaya göre; tutukluluk süresinin uzatılması kararları için duruşma açılabileceği; ama bunun zorunluluğunun olmadığı sonucuna varılmaktadır.

3. Sonuç Yerine: Tutukluluk süresinin Uzatılması Yönündeki Kararlara esas olmak üzere tarafların dinlenilmesi bakımından özet değerlendirme

CMK’ya göre (m. 108); hazırlık soruşturmasında tutukluluk süresinin uzatılması talebi sadece Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilmektedir. CMK’nın 108. maddesi, tutukluluk süresinin uzatılması taleplerinin, tutuklunun tutukevinde geçen günleri esas alınarak, en fazla 30 günlük süreler içinde yapılmasını öngörmektedir. Bu talep sadece Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.

Tutukluluk süresinin uzatılması yönündeki talepler hazırlık soruşturmasında sulh ceza hâkimi tarafından karara bağlanırlar. Bu kararlar, talebin kabulü yani tutukluluğun devamı şeklinde olabileceği gibi; talebin reddi yani tutuklunun tahliyesi şeklinde de olabilirler.

Tutukluluk süresinin uzatılması yönündeki talepler karar bağlanmadan evvel, şüpheli veya müdafiinin dinleneceği CMK hükmünden anlaşılmaktadır(m. 108/1).  Talebi yapan Cumhuriyet savcısı olunca, dinlenmesi zorunlu tutulan taraf da şüpheli veya müdafii olarak belirlenmiş olmaktadır.

Tutukluluk süresinin uzatılması yönündeki taleplere karşı verilecek kararlara esas olmak üzere; varsa mağdurların dinlenilip dinlenilmeyeceklerini düzenleyen ya da yasaklayan bir hüküm yoktur. Anayasaya göre “mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”(m. 142/1). Anayasa 36. Maddesinde hak arama hürriyetini, 19. maddesinde kişi güvenliğini ve 40. maddesinde etkili erişim hakkını garanti etmektedir. Diğer taraftan Anayasanın 13. maddesi temel hakların açık yasal hükümlerle sınırlanması ve bu sınırlamanın, aynı maddedeki usule uygun yapılması gerekmektedir. Yine aynı maddeye göre kanunla sınırlanmamış hürriyetlerin kullan(dır)ılması asıldır. Bu konuda belirsizlik olduğu söylense bile sonuç değişmez. Zira Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devletinin gereği olan hukuk güvenliği, sınırlamaların; belirli, anlaşılabilir ve erişilebilir olmasını gerektirmektedir.

Ceza muhakemesinde yargı makamlarının gerçeği bulmak için yapacakları araştırmalar kapsamına, mağdurları dinlemeyi dâhil edemeyecekleri de söylenemez. Aksi durum, adil yargılanma hakkına ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olur.

Tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin kararlara esas olmak üzere kanunda “şüpheli ‘veya’ müdafiinin” dinlenilmesi şeklindeki hüküm; “şüpheli ‘ve’ müdafiinin” dinlenilmesi şeklinde anlaşılmaktadır. 

Tutukluluk süresinin uzatılması kararlarına esas olacak dinlemenin duruşmayı gerekli kılabileceği söylenebilir. İlk kez tutuklama talep edilen kişinin hâkim huzuruna çıkarılması; tutukluluk süresinin uzatılmasında da böyle bir duruşmayı mümkün kılabilir. Hatta, CMK’da Cumhuriyet savcısının yapacağı keşifte bulunması mümkün kılınan mağdurun tutukluluk süresinin uzatılması kararlarına esas süreçte nazara alınmaması isabetli olamaz.

Kovuşturma safhasında tutukluluk süresinin devamı ya da tahliye kararlarının katılan sıfatını alan mağdurun da bulunduğu duruşmada alınması söz konusu olmaktadır.

CMK’nıbn 260. maddesinden, bizce kanun yollarına mağdurların da başvurabilecekleri anlaşılmaktadır. Bu bağlamda verilen kararlara esas olmak üzere mağdurun dinlenilmesi; itiraz yolunu kullanmayı da azaltabilecektir.      

AYM ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(=AİHM) kararlarında tutukluluk süresinin uzatılması yönündeki kararlar verilirken duruşma yapmanın zorunlu olmadığı yönündedir. Bu duruşmanın tercih edilmesinin yararını da zımnen vurgular görünmektedir.

CMK’nın itiraza ilişkin hükümleri de aynı yönde olup, tüm bu usullerde inceleme konusunda bir karara varmayı gerektirecek “maddi gerçeğe” varmak önemli olacaktır. Bu sebeple de tutukluluk süresinin uzatılması yönündeki kararlara esas olmak üzere mağdurun da dinlenmesi gerekli olabilecektir. CMK’da bu kararlara esas inceleme için mağdura ya da vekiline bir tebligat yapılmamaktadır.

Bizce, suç mağdurunun kendisine böyle bir tebligat yapılmamış ve yapılmayacak olmasını esas alarak önceden ve doğrudan Cumhuriyet başsavcılığına başvuruda bulunması seçeneği üzerinde durulabilir. Bu durumda mağdurun bir dilekçeyle başvuracağı Cumhuriyet başsavcılığından, tutukluluğun uzatılması talebi yapılırken; sulh ceza hakimince konuya ilişkin bir karar verilmeden evvel kendisinin(=mağdurun) dinlenilmesinin de talep edilmesini istemesinde bir sakınca yoktur. Hatta bu talep, çelişmeli yargılama, silâhların eşitliği, adil yargılama ve hukuki dinlenilme hakkı gibi usul güvenceleri açısından mümkün de görülebilir. Ama bu talepte hakimin -talebin kabulü ya da reddine ilişkin- maddi gerçeğin bulunması maksadıyla yapacağı “inceleme”ye esas olacak somut olgular belirtilmelidir.

Bu arada, mağdurun, Cumhuriyet Başsavcılığına; tutukluluğun uzatılmasını gerektiren sebepleri belirten ve bunların tutukluluğun uzatılması talebinin yapılmasında nazara alınması talebini içeren bir dilekçe vermesi de mümkündür. Bu seçenekte mağdur, -dilekçesinde tutukluluğun uzatılması yönündeki gerekçeleri de belirterek;- kendisinin dinlenilmesi talebinin Cumhuriyet savcısı ya da hakim tarafından reddine ilişkin bir ihtimale de, meydan vermemiş olacaktır.

Yazarlar: Prof. Dr. R. Cengiz Derdiman

Av. Emirhan Derdiman https://www.derdimanhukuk.com/ tel: 0224 909 1453

Dikkat                            :

1-)  Bu makalenin/yazının, yasalara uygun şekilde kaynak gösterilip atıf yapılarak kullanılması hariç, rızamız ve iznimiz alınmadan başka yerlerde yayımlanamayacağını ve kullanılamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu hususta Yasal Uyarı sayfasını da kontrol edebilirsiniz.
2-) Bu makaleye atıf yapılması halinde: 
R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, “Tutukluluk Süresinin Uzatılması Usulü”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..
Şeklinde kaynak gösterilmesi gerekmektedir.
3-) İznimiz ve rızamız alınması kaydıyla diğer kullanımlarda da mutlaka:             
Kaynak:  R. Cengiz Derdiman-Emirhan Derdiman, “Tutukluluk Süresinin Uzatılması Usulü”, Hukuki Yaklaşım Sitesi, ……………. Erişim Tarihi: ../../20..

Şeklinde kaynak gösterilmelidir.


Dipnotlar                :

[1]     R. Cengiz Derdiman, Polis Yönetimi ve Hukuku, 3. Baskı, Nobel yayınları, Ankara 2007, s. 101.

[2]     Derdiman, Polis Yönetimi ve Hukuku, s. 101.

[3]     Veli Özer Özbek-Nihat Kanbur-Pınar Bacaksız-Koray Doğan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2008, s. 140.

[4]     İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 09.03.2017 tarihli ve esas: 2017/452 karar: 2017/619 sayılı kararı (nakleden: Ahmet Gökcen-Murat Balcı-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Baskı, Adalet yayınevi yayını, Ankara, s.243) ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bu kararda atıf yapılan kararlarından, 03.05.2011 tarihli ve 55-80 sayılı kararı.

Yine bu kararda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2003 tarihli ve esas: 2003/4-41, karar: 2003/51 sayılı kararına da atıf yaparak belirtildiği üzere; itibar zedelenmesi, tazminat ödenmesi, güven kaybı gibi zararlar dolaylı zarar olarak sınıflandırılmıştır. Bu son tespit; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.11.2019 tarihli ve esas: 2016/1176 karar: 2019/437 sayılı kararında (https://www.hukukmedeniyeti.org/karar/5816677/?v=list&aranan=tazminat%20miktar%C4%B1n%C4%B1n%20belirlenmesi , erişim:24.11.2022) da yapılmıştır.

[5]     Aynı yönde: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 2. Bölümünün 36475/10 sayılı bireysel başvuruya bağlı 27.02.2018 tarihli kararı (=AİHM, 2018), § 39.

[6]     Aynı yönde: AİHM, 2018,  § 39.

[7]     Anayasa Mahkemesinin(=AYM’nin) 13.05.1963 tarihli ve esas: 1962/200, karar: 1963/110 sayılı kararının ilgili kısmı; “esasen kanun bu hususta hâkimi tamamen serbest bırakmamıştır. Kanun; verdiği bu ölçü dâhilinde tutuklamayı gerektiren vakıa ve hallerin nelerden ibaret olduğunu kararında belirtmeğe hâkimi mecbur tutmuştur.” şeklindedir. Bakınız: R. Cengiz Derdiman, Temel Hakların Yakalama ve Tutuklama Yoluyla Sınırlandırılması, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1987,s. 99, 100.

[8]     Çünkü “bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğunun uzatılması kabul edilemez.”  AYM 2. Bölümünün 2014/328 sayılı bireysel başvuruya bağlı 17.07.2014 tarihli kararı, § 38 ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (=AİHM’in) bu paragrafta atıf yapılan kararları.          

[9]     AİHM, tutukluluğun uzatılması kararlarında tutuklama nedenlerinin devam etmesi gerektiğini; tutukluluğun uzun süredir devam ediyor olması halinde, özgürlükten yoksun bırakmayı haklı kılacak ilave güçlü sebepleri yeterli gerekçelerle göstermek gerektiğini belirtmektedir. Bakınız: Osman Yaşar- Cengiz Otacı, Yeni İçtihatlarla Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, Güncellenmiş 10. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2022, s. 727 ve aynı yerdeki emsal kararlar.

[10]    AYM 1. Bölümünün 2021/7181 sayılı başvuruya verdiği 13.01.2022 tarihli kararı(=AYM 2022), § 93.

[11]    Christian Bertel-Andreas Venier, Einführung in die neue Strafprozessordnung 2., überarbeitete Auflage, Springer-Verlag/Wien, 2006, s. 141.

[12]    -Tutukluluk kararında olduğu gibi,- tutukluluğun uzatılması kararları da, “tutuklunun yakınına veya belirlediği kişiye hâkim kararıyla ve gecikmeksizin [bildirilir].” Gökcen ve diğerleri, s. 408.

[13]    CMK gerekçesi bakınız: http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss698m.htm  erişim: 02.02.2006

[14]    Ulrike Busse, Frühe Strafverteidigung und Untersuchungshaft, Universitätsverlag, Göttingen 2008, s. 184.

[15]    Herczegfalvy/Avusturya, 10533/83, 24 Eylül 1992, bakınız: Centel, s. 203)

[16]    AİHM 3. Dairesinin  62676/16 sayılı başvuruya bağlı 02.04.2019 tarihli kararı, § 80.

[17]    5. Madde Rehberi Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, (https://www.echr.coe.int/Documents/Guide_Art_5_TUR.pdf, erişim: 31.10.2022) s. 35. Tutukluluğun, uzatılması talebi yapılmadan azami tutukluluk sürelerini (CMK., m. 102) aşacak şekilde devam ettirilmesi zaten mümkün olmaz.

[18]    Emre Gülüşür, Koruma Tedbirlerinden Tutuklama, Yüksek Lisans Tezi Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Konya, 2010, s. 53.

[19]    1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun(=CMUK’nın) yürürlükte olduğu dönemde aynı yönde yapılan değerlendirme: R. Cengiz Derdiman, Temel Hakların Yakalama ve Tutuklama Yoluyla Sınırlandırılması, s. 120.

[20]    Bu arada “kaçak hakkında 100. üncü ve sonraki maddeler gereğince, sulh ceza hâkimi veya mahkeme tarafından yokluğunda tutuklama kararı verilebilir.” (CMK., m. 248/5)  şeklindeki hükmü; ortada fiilen tutukluluk olmadığı için tutuklamanın uzatılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektirip gerektirmeyeceği tartışmasına sebep olmaktadır. Kaçaklara CMK’nın 108/1. maddesinin uygulanma(ma)sı, yeterince belirli olmasa gerektir. Bu durum, daha açık bir kanun hükmüyle giderilmelidir.

[21]    Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ceza İnfaz Alanındaki Tavsiye Kararları, https://cte.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/1982019151705tavsiye_kararlari.pdf, erişim: 23.10.2022; Tutukluluk İşlemlerinde Usuli Güvenceler Kılavuzu, https://rayp.adalet.gov.tr/resimler/552/dosya/tutukluluk-islemlerinde-usuli-guvenceler-kilavuzu18-05-20222-57-pm.pdf, erişim: 23.10.2022            

[22]    Derdiman, Temel Hakların Yakalama ve Tutuklama Yoluyla Sınırlandırılması, s. 126, 127. Kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararları ile salıverilen tutuklu, haksız yakalama veya tutuklama sebebiyle gördüğü zararların tazminini isteme hakkına sahip olacaktır. Beraatına karar verilen kişinin bu tür tazminat isteme hakkının ve bunun usulünün beraat kararında gösterilmesi gerekir (Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 05.05.2015 tarihli ve 8300/11211 sayılı kararı, nakleden: Gökcen ve diğerleri, s. 408) ki bu Anayasanın 40/2. maddesinin de gereğidir.

[23]    Derdiman, Temel Hakların Yakalama ve Tutuklama Yoluyla Sınırlandırılması, s. 120  

[24]    Aynı yönde: AYM Genel Kurulunun 2016/15637 sayılı Başvuruya Bağlı 12.04.2018 tarihli kararı (AYM, 2018), § 191.

[25]    Fakat bu hâkim, Cumhuriyet savcısının olmadığı acil hallerde aynı konuda hazırlık soruşturmasını yürüten Sulh ceza Hâkimi olmayacaktır. (aynı kanaat, örneğin: Cihan Sağlam, Türk Hukukunda Tutuklama, Yüksek Lisans Tezi; İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Kamu Hukuku Yüksek Lisans Proğramı, İstanbul, 2015, s. 49). Yasal hükme göre Cumhuriyet savcısının sadece tutuklama talebi yetkisi ile donatıldığı malûmdur. Aynı olayda tutuklama talebini yapan ile buna karar verme yetkisinin aynı kişide birleşemeyeceği de hatırlanmalıdır.

[26]    AYM, 2022, § 109.

[27]    İslâm hukukundaki “bir şeyi zikirle tahsis etmek maadasına münafi olamaz.” (Büyük Haydar Efendi, Usul-i Fıkıh Dersleri 2. Baskı, Üç Dal Neşriyat, Tarik yok,  s. 261; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, cilt 1: no: 343, https://www.mecelle.com/node/514, erişim: 19.11.2022.) kaidesi de bu şartla muteber olur.

[28]    Karşılaştırınız: Yaşar-Otacı, s. 716.

[29]    “Ukuda itibar makasıd ve maaniyedir. Elfaz ve mebaniye değildir.” ve “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”

[30]    “Mütecezzi olmayan bir şeyin bazısını zikir küllünü zikir gibidir.”

[31]    Mustafa Reşit Belgesay, Mecellenin Külli Kaideleri ve Hukukun Ana Prensipleri, İsmail Akgün Matbaası, 1947, s. 10, 15, 18, 34.

[32]    Nitekim AYM’nin ilgili bir başka kararına göre de: “Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine(,) gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir.” AYM 1. Bölümünün 2017/38610 sayılı başvuruya bağlı 09.06.2020 tarihli kararı, § 197.

[33]    Örneğin: Gökhan Taneri, Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin Yayınları, Ankara, 2020, s. 391.

[34]    Aksi görüş: Ersan Şen, “Tutukluluğun İncelenmesi” https://sen.av.tr/tr/makale/tutuklulugun-incelenmesi erişim: 31.10.2022.

[35]    AYM’nin 2013/2653 sayılı bireysel başvuruya bağlı 18.11.2015 tarihli kararı (§ 101), nakleden: Yaşar-Otacı, s. 800, 801.

[36]    Taneri, Ceza Muhakemesi Kanunu, s. 391

[37]    Aynı kanaat: Naim Karakaya, “Tutuklamaya Dair Bir Kısım Meseleler” https://www.karakaya.av.tr/makale-07.html Erişim: 23.08.2019

[38]    Bakınız: Derdiman, Temel Hakların Yakalama ve Tutuklama Yoluyla Sınırlandırılması, s. 120.

[39]    AİHM’in  28290/95 sayılı başvuruya bağlı 22.03.2005 tarihli kararı (=AİHM, 2005).

[40]    Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-M.Ruhan Erdem-Özge Sırma Gezer-Yasemin Saygılar Kırıt-Esra Alan Akcan-Özdem Özaydın-Efser Erden Tütüncü, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Baskı Seçkin Yayınları, Ankara, 2017, s. 476.

[41]    Öztürk ve diğerleri, s. 476.

[42]    AİHM 2. Dairesinin 26808/08 sayılı başvuruya bağlı 17.04.2012 tarihli kararı (=AİHM, 2012), § 32.

[43]    AYM, 2018, § 224; Aynı yönde: AYM 2. Bölümünün 2013/1279 sayılı başvuruya bağlı 30/12/2014 tarihli kararı, § 30 ve bu paragrafta atıf yapılan kararlar.

[44]    Anayasamızda böyle bir temel hak açıkça yazılmamış olup, 36. Maddedede düzenlenen hak arama hürriyeti ve diğer yazılı hükümler kapsamında yer alabilir. Anayasa hukukunda ve teorisinde isimsiz hürriyetler {= (https://de.ajeshashok.com/obrazovanie/84931-zhorzh-dantes-biografiya.html 29.04.2019): “anonime Freiheiten”} ya da” tanımlanmamış hürriyetler” {=(Karl Biedermann, Repräsentativ Verfassungen mit Volkswahl, Leipzig, 1864, s. 23): “Unbekannte Freiheiten”} de denilen bu kapsamdaki yazısız hürriyetler; bir temel hak kapsamında yer alan ve Anayasanın lâfzı ve ruhuna aykırı da olmayan (aynı yönde: Hans Heinrich Rupp, “Ungeschriebene Grundrechte unter dem Grundgesetz”, Jüristen Zeitung, 4/2005, ss: 157-208, s. 157) ve içtihatlarla da geliştirilebilen temel haklardır (bakınız: Andreas Kley, “Der Grundrechtskatalog der nachgeführten Bundesverfassung – ausgewählte Neuerungen” Sonderdruck aus Zeitschrift des Bernischen Juristenvereins, Band: 135/1999, Heft: 6, ss: 301-347; s. 345) temel haklar olarak görülmektedir.

Bizce bu tür temel haklar kaynağını Anayasanın 13. maddesinden hareketle kanunla sınırlanmamış her türlü temel serbestiler ve haklardır. Bunla açısından Anayasaya aykırı olmamak da kanunla sınırlanmamak kapsamına girmektedir. R. Cengiz Derdiman, Anayasa Hukuku, 3. Baskı, Aktüel Yayınları, Bursa, 2013, s. 159. 

[45]    AYM, 2018, § 126. Burada AYM Genel Kurulunun, 2016/40170 sayılı başvuruya bağlı, 16.11.2017 sayılı kararı (=AYM, 2017) § 123

[46]    Çünkü: CMK’nın 108. maddesine göre verilen karar hakim kararı olup CMK’nın 260. maddesi kapsamında görülebilirler. CMK’nın 260. maddesinden de kanun yollarına, ileride katılan sıfatı alabilecek suçtan zarar görenler(=mağdurların) de başvurabilecekleri (aynı kanaat örneğin: Gökcen ve diğerleri, s. 646) anlaşılmaktadır. Şüphelinin tutuklanmasında, -farklı fikirler ileri sürülecek olsa bile- suçtan zarar görenin menfaatinin bulunduğu söylenebilir. (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul, 2010, s. 1680). Örneğin CMK’nın 234. maddesinde tanınan delillerin toplanmasını isteme hakkının ihlal edilmemesinin güvenceye alınması, mağdurun en önemli menfaatlerinden birisidir.

Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11.11.2019 tarihli ve 6140/10547 sayılı (nakleden: Yaşar-Otacı, cilt 2, s. 2529) kararında:1136 sayılı Avukatlık Kanununun 60. maddesinde yargı mercilerinin kararlarına kimlerin itiraz edebileceğinin açıkça ve özel hüküm olarak yazıldığı için konu ile ilgili ilgili CMK’nın 260/1. maddesindeki suçtan zarar gören müştekinin itiraz hakkının olmayacağına karar vermekle; CMK’nın bu hükmüne göre şikayetçinin, dolayısıyla mağdurun itirazını zımnen kabul etmiş olmaktadır.

Yasal hüküm ve bu gerekçeler kanaatimce konuya ilişkin itiraz edebilme yetkisini mağdura da vermekte; mağdurların da CMK’nın 35/1. maddesinde “ilgili) 35/2. maddesindeki “ilgilisine” kapsamında olduğu değerlendirilmekte ve bu şekilde anlaşılmaktadır.

[47]    AİHM, 2012, § 33

[48]    R. Cengiz Derdiman, “Hazırlık Soruşturmasında Müdafiden Yararlanma Hakkı”, Amme İdaresi Dergisi, cilt: 29, sayı: 3, Eylül 1996, ss: 117-139, s. 135.

[49]    Derdiman, “Hazırlık Soruşturmasında Müdafiden Yararlanma Hakkı”, s. 135.

[50]    AİHM’in, 33977196/26 sayılı başvuruya bağlı Temmuz2001 tarihli (llijkov/ Bulgaristan) kararı, § 103, 104, nakleden:Serkan Cengiz Fahrettin Demirağ-Teoman Ergül-Jeremy McBride-Durmuş Tezcan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Ceza Yargılaması Kurum ve Kavramları, Türkiye Barolar Birliği Yayını, 2008, s. 57. Aynı kararda, bu konudaki eksikliklerin çelişmeli yargılama hakkını ihlâl ettiği belirtilmektedir. Emsal kararın, itirazla ilgili olduğu değerlendirilen bu içeriğin, tutuklama ya da tutuklamanın uzatılması kararlarını da kapsadığı/kapsayacağı açıktır.

[51]    AİHM, 2005.

[52]    AİHM 2. Dairesinin 36475/10 sayılı başvuruya bağlı 27.02.2018 tarihli kararı § 55

[53]    Aynı kanaat: Taneri, s. 391.

[54]    Koruma Tedbirleri, https://cdn.istanbul.edu.tr/statics/cezahukuku-hukuk.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2016/12/Ko ruma-Tedbirleri.pdf, erişim: 29.10.2022, s. 25.

[55]    Ilijkov/Bulgaristan, 33977/96, 26 Temmuz 2001; Osvath/Macaristan, 20723/02, 5 Temmuz 2005 (Bakınız: Centel, s. 203)

[56]    Karakaya, s. 2.

[57]    Aynı kanaat: Mustafa Özen, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Tutuklama ve Teminatla Salıverme, Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale, 2002, s. 83.

[58]    AYM, 2017, § 33. Aynı paragrafta Çatal/Türkiye, § 40; Altınok/Türkiye, § 54 kararlarına da atıf yapılmıştır.

[59]    Nur Centel, “Tutuklama Uygulamasında Sorunlar”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, cilt: 71, sayı: 1 Armağan cilt:1, ss: 193-206, s: 203

[60]    AYM, 2017, § 35, 36.

[61]    AİHM 2. Dairesinin 26808/08 sayılı başvuruya bağlı 17.04.2012 tarihli kararı, § 32.

Önceki YazıKarayollarındaki Trafik Kazalarında Görevli Yargı Yeri
Sonraki YazıTutuklama Tedbirinin Anlamı ve Kapsamı